Utku KABAKCI'nın 8 Ocak 2025 tarihli yazısı: Entelektüelin Bitmeyen Borcu
İletişim, bilinen tüm tanımlarının ötesinde özü itibariyle aslında bir anlama sürecidir. Bu sürecin en mühim unsurlarının başında ise dinleme faaliyeti gelir. Dinlemek, sadece susmak ve söylenenleri işitmek demek değildir. Söylenenlerin, mesajların arkasındaki duyguları, niyeti kavramak ve bağlamı yakalayabilmek maksadıyla gösterilen gayretin bütünü için dinlemek ifadesini kullanmak mümkündür. Buradan da anlaşıldığı üzere dinlemek, iletişimdeki dolayısıyla hayatın tam da kendisindeki çatı kavramlardan birisidir.
Uzun yıllar iletişim sürecinde dinlemenin pasif bir konum olarak algılanması çok büyük bir hataydı. Bu büyük yanılgının aksine dinlemenin hakkını verebilmek için epey efor sarf edilmesi gerektiği aşikârdır. Çünkü mesaja odaklanmak, gözlem yapmak ve doğru yerde doğru sualleri yöneltebilmek dinlemenin amacına ulaşabilmesi için olmazsa olmazdır. Tüm bunların da durağanlık değil, eylem gerektirdiği malumdur. Peki, nedir dinlemekteki amaç? Yukarıda da belirtildiği gibi anlamak daha doğrusu anlamlandırmaktır. İnsan zihnini belirsizlik kadar tırmalayan, yoran başka bir şeyin daha var olduğunu söylemek pek mümkün değil. Belirsizlikle mücadelede ise en etkili yöntem anlamaya çalışmaktır. Çünkü anlamak öngörüde bulunmaya, öngörüde bulunmak da kontrol etmeye yardımcı olur.
Dinleyici yalnızca iletiyi almakla kalmamalı, aynı zamanda bir okuma yani anlam inşa etme mücadelesine tutuşmalıdır. Bazen ortaya çıkan mana ile iletiyi gönderenin maksadı örtüşmeyebilir. Bu da bir noksanlık değil, lütuf olabilir. Çünkü yeniliği getiren şey ters okuma yapabilmektir. Ancak ters okuma yapabilmenin belli bir bilgi, beceri ve olgunluk seviyesi gerektiği de ıskalanmamalıdır. İşte bu seviyeye erişebilen kimselere entelektüel denir. Yani bir entelektüel aynı zamanda iyi bir dinleyicidir. Hatta entelektüelliğini büyük ölçüde iyi bir dinleyici olmasına borçludur.