Utku KABAKCI'nın 25 Aralık 2024 tarihli yazısı: Sesimi Duyan Var mı?
17 Ağustos 1999’da meydana gelen depremin ardından arama kurtarma faaliyetlerinde göçük altındakilere ulaşılmaya çalışılırken en çok kullanılan ve yüreklerimizi dağlayan “Sesimi duyan var mı” sorusu ilerleyen yıllardaki depremlerde de âdeta bir mottoya dönüştü. Bizlere büyük doğal afetlerin yıkıcılığını, çaresizliğini ve yalnızlığını hatırlatan bu söz, dijital mecralarda gerçekleşen göçüklerin altında kalanlar için de kullanılabilir mi? Başlarda iletişim sürecini demokratikleştireceği savunulan internet ve sosyal medya platformları, sıralanan vaatlerin tam tersi yönde ilerlemeye başlamadı mı? Bu suallerin yanıtlarına bakıldığında dijital göçükten de söz etmenin mümkün olduğu çok daha kolay bir şekilde idrak edilecektir.
Dijital platformlarda yankı odaları tartışma atmosferinin çeşitliliğini kısıtlayarak kullanıcıların çoğunlukla kendi düşüncelerini pekiştiren içeriklerle karşılaşmasına sebep oluyor. Bu durum da demokrasi kültüründe derin bir hasar bırakıyor. Sadece kendi sesini, kendi argümanlarını işiten bireyler, toplumsal meselelerde kendilerini her zaman haklı “öteki” ilan ettiklerini ise her türlü kötülüğün, başarısızlığın kaynağı olarak görmeye başlıyor. Bireyin, kendisi gibi düşünen inanlarla daha iyi anlaşması, aynı ortamda bulunmak istemesi elbette doğal karşılanabilir. Fakat bu vaziyet, kendisi gibi düşünmeyen başka insanların var olduğu ve bu kişilerle kamusal alanda temas kurması gerekeceği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Buna rağmen dijital çağın bir çıktısı olan yankı odaları, kullanıcıları belirli sınırlar içinde tutarak dış dünyadaki hakikatin perdelenmesi sonucunu doğuruyor.
Platon’un mağara alegorisinin modern versiyonu olarak ifade edebileceğimiz yankı odaları, düşüncelerin, bilgilerin, yaklaşımların karşıtlarıyla temas ederek sınanmasına mani olmak suretiyle bireyleri sağlaması yapılmamış olan temelsiz fikirlerin esiri hâline getirebiliyor. Dijital enkazın altında kalanlar, tutsaklıklarının dahi farkına varmadan her durum ve koşulda haklılıklarının(!) konforunu yaşarken, aslında ne başkalarının sesini duyabiliyorlar ne de kendi seslerini diğerlerine ulaştırarak kıymetli kılabiliyorlar. Hepinize başkalarının da sesi olabildiğiniz bir yaşam dilerim.