Nesrin YARIM ÖZOĞLU'nun 5 Ocak 2024 tarihli yazısı: 90 Saniyede 379 Can

Gelin, bugün ülkemizden çok uzak bir yere gidelim. Japonya’ya... Ülkemizle aynı kaderi yaşayan Japonya, gözlerini yeni yıla felaketlerle açtı. “Ülkemiz de aynı kaderi yaşıyor” diyorum, çünkü Japonya da aynı Türkiye gibi bir deprem ülkesi ve yeni yıl ile birlikte önce 7.6 büyüklüğünde bir deprem yaşadı. Ardından feci bir uçak kazası... Görüntüler korkunç, gerilim dolu dakikalar ama Japonlar biz Türklerle aynı sonu yaşamadı. İşte orada konuşulması günlerce sürecek nedenler devreye giriyor.

Yeni yıl ile birlikte Japonya'da İşikawa'nın Noto Yarımadası ve açıklarında art arda depremler oldu. İşikawa eyaleti kıyısında 1,5 saat içinde 5 ila 7,6 büyüklüğünde 9 deprem meydana geldi. Bölge sahilinin farklı yerlerine son 1,5 saat içinde 3 ila 5 metre yüksekliğinde tsunami dalgalarının ulaştığı aktarıldı. Ülkede tsunami alarmı verildi. Depremin büyüklüğü 6 Şubat’ta yaşadığımız 11 ilimizi etkileyen Kahramanmaraş depremini hatırlattı. O kadar sarsıcı bir deprem sonrası Japonya’da birkaç binanın çöktüğü, Wajima kentinde bir binada yangın çıktığı bildirildi. Bakın, zemine yakınlık anlamında aynı büyüklükte, tsunami alarmı verilen bir deprem ve ölü sayısı sadece 73. Bu sayının 100’ü bile bulmayacağını düşünüyorum. Çünkü yapıları sağlam, aldıkları eğitimler karşısında deprem anında soğukkanlılar, ne yapacaklarını biliyorlar.

Ülke deprem şokunu atlamadan bir de uçak kazası yaşadı. Haneda Havalimanı'na iniş yapan yolcu uçağı, pistte bulunan bir sahil güvenlik uçağına çarparak alev aldı. Bir anda alev topuna dönen uçağın içindeki görüntüler, japonların olaylar karşısında ne kadar soğukkanlı ve kurallara uyarak hareket ettiğini, uçak alevlere teslim olmuşken uçağın içinde hiçbir paniğin olmaması dikkat çekti. Görüntüler kamuoyunda geniş yankı uyandırırken 90 saniyede 379 yolcunun tahliye edildiği anlara ilişkin görüntüler ortaya çıktı. Bakın 90 saniyede 379 kişinin hayatı kurtarılmış. Nasıl muazzam bir profesyonellik. Nasıl muazzam bir sonuç. Gelelim neden bir Japonya olmadığımıza ya da olamayacağımıza.

Japonya ile aynı kaderi yaşıyoruz ama aynı sonu hiç değil! 1999 depreminden büyük dersler alıp onca yıl bir şey yapmamış olmanın bedelini, geçtiğimiz yıl Kahramanmaraş depremi ile ödedik. Şimdi haber kanallarında, bilim insanlarının ağzından çıkanlar her gün servis ediliyor. İstanbul depremi kapıda, öyle ki astrologların tarih falan vermesini bekler durumdayız. Gerçekleşmesi hâlinde korkunç şeyler yaşayacağımız ortada. Peki neden bir Japonya olmadık, olamıyoruz? Çünkü Japonya, bilimin yolundan gidiyor. Çünkü Japonya’da liyakatsizlik yok. Çünkü Japonya’da işler tanıdık müteahhit ya da yapı denetimci ile yürümüyor. Zemin, bina, yapı ruhsat konuları sıkı kurallara ve denetime bağlı. Bu kuralların dışına kesinlikle çıkılmıyor. O yüzden de binalar sağlam ve güvenli. İnsanlar deprem olduğunda binalardan korkmaz. Hatta güvenli olduğu için içeri girmeyi tercih eder. Bizim ülkemizdeki gibi panik hâlinde balkonlardan atlayan falan görülmez. Depreme hazırlıklı yaşayıp deprem anında ne yapacaklarını bilirler. Bizdeki gibi kırk yılda bir akla gelince deprem tatbikatı yapılmaz. Her an hazır ve hazırlıklı olarak depremi beklerler. İşte 90 saniyede 379 canı da 7.6 büyüklüğündeki depremde on binlerce canı da böyle kurtarır, korurlar.