Baha YILMAZ'ın 3 Ağustos 2023 tarihli yazısı: Aptallık Yasaları, Aptallık Bulaşıcı mıdır ve Tedavisi Var mıdır?

Son dönemde toplumsal bir hayal kırıklığıyla yüzleşiyoruz. Bu yüzleşmeler farklı çeperlerde farklı tepkiler ile ortaya çıkıyor. Verilen her tepkinin ortak kavramı karşı tarafı Aptallıkla suçlamakla neticeleniyor. Bir nevi sorumluluğu karşı tarafa atmak ya da yüklemek gibi. Size birkaç örnek verdikten sonra bu aptallık meselesine biraz mercek tutalım.

Çıkart şu telefonunu bir görelim

Örneğin market raflarında ürünlerin zamlanmış fiyatlarını gören müşterilerin kasiyerlere hesap sorması ve müşteri marketten çıktıktan sonra kasiyerin bu soruyu soranı aptallıkla suçlaması gibi. Ya da seçimden sonra deprem bölgelerinden İktidara çıkan yoğun oy oranından sonra muhalif seçmenin sosyal medyada deprem bölgesindeki vatandaşları muhatap alan serzenişlerindeki aptallık suçlaması gibi. 

Karşı tarafı aptallıkla suçlamak bir nevi rahatlama eylemi olarak kabul edilebilir olsa bile(ki kabul edilebilir değil) bir de kendiliğinden oluşan aptalca bir eylemin takdir ve tenkit arasında sıkışarak meşruluk kazanması. Örnek mi? Yine sosyal medyadan örnek verelim; sokak röportajlarında bir anda ortaya çıkan ve genellikle yaşı 40’ın üstünde olan bir vatandaşın röportaj yapılan kişiye “çıkart şu telefonunu bir görelim” demesi gibi.

TDK’ya göre aptallık 

Bu kadar aptallık söylemine ve eylemine maruz kalınca insan ister istemez TDK sözlüğüne soruyor “aptallık nedir?” diye. TDK’ya sordum ama sorarken de son dönemde “Türkiyeli” kelimesi karşısında verdikleri tepkiyi bildiğim için ''Acaba 'aptallık' kelimesini kaldırmış ya da Türkçeden çıkarmış olabilirler mi?'' endişesine kapıldım. Her neyse çıkarmamışlar ve şöyle de bir açıklama koymuşlar aptallık için: Zekâsının azlığından dolayı yeterince düşünemeyip akıllıca hareket edemeyen (kimse); budala.

Aslında TDK bu açıklama ile aptallığa kısaca değinmiş olsa da bu konuda Serbestiyet’te detaylı bir dizi yazı yazan Etyen Mahcupyan’ın aptallığa olan ilgisi oldukça manidar. Bu yazılardan aptallık yasalarını konu ettiği yazısı sanırım aptallık literatürünün önemli bir alanını domine etmeye aday. “Aptallıkla baş etmede pratik rehber” adlı yazısında tarihçi Carlo M. Cipolla’nun (1922-2000) 1976 yılında yayınladığı ve mizahi bir metin olarak kaleme aldığı makalesinden yola çıkılarak kitaplaştırılan ‘İnsani Aptallığın Temel Yasaları’ eserden istifade etmiş. Bence iyi de etmiş. Cipollo aptallığın yasalarını şöyle ifade ediyor. Mahcupyan’ın makalesinden alıntılayarak aktarıyorum:

“Birinci yasa: Kaçınılmaz olarak her zaman ve herkes, ortalıktaki aptal insanların sayısını azımsar. (Nitekim akıllı sandıklarınız da sonradan aptal çıkar… Ayrıca olur olmaz her durumda karşınızda aptalları bulursunuz.)

İkinci yasa: Bir insanın aptal olma ihtimaliyeti onun diğer özelliklerinden bağımsızdır. (Aptallık insan toplulukları arasında ayrım yapmayan bir imtiyaz olup, sabit oranda dağıtılmıştır. Diğer deyişle, aptal kişilerin oranı, dahil oldukları grubun büyüklüğüne bağlı değildir.)

Üçüncü yasa: Aptal insan, başkalarına zarar verirken kendisine yarar sağlayamayan, ya da muhtemelen kendisine de zarar veren insandır.

Dördüncü yasa: Aptal olmayan insanlar aptalların verebileceği zararı daima küçümserler. (Aptallarla birlikte iken veya onları içeren ortamlarda, her zaman ve her durumda yüksek maliyetli bir yanlışın eşiğinde olduklarını unuturlar.)

Beşinci yasa: Aptal insan olabilecek en tehlikeli insandır.

Bu beş yasa belirli bir insanlık durumu içinde işlev görür. Bir şeyleri yaptığımızda da yapmadığımızda da başkalarıyla etkileşim içinde oluruz. Dolayısıyla hiçbir şey yapmazken bile başkalarını etkileriz. Sonuçta biz de karşımızdaki kişiler de bu etkileşim sayesinde kazanır ya da kaybeder. Ancak söz konusu kazanç ya da kaybı herkes kendi değerleri çerçevesinde tanımlar. Etkileşimler sonucu herkes kendisi için kazanç ya da kayba yol açan davranışlar sergilerken, aynı anda başkalarında da kazanç ya da kayba neden olur. Bu durumda her toplumda 4 insan tipi ortaya çıkar.

Kendisi kazanırken başkasına da kazandıranlar (Akıllılar), 
Kendisi kaybederken başkasına kazandıranlar (Ezikler), 
Kendisi kazanırken başkasına kaybettirenler (Haydutlar) 
Kendisi kaybederken başkasına da kaybettirenler (Aptallar).

Ezikler iki tür olabilir: Kendisi kaybederken başkasına kendi kaybından daha çok kazandıranlar, ya da daha az kazandıranlar. İlki toplum için iyi bir durumdur (‘akıllılığa yatkın eziklik’). Ancak ikinci durumda ezikler yüzünden toplum bir bütün olarak da kaybeder (‘aptallığa yatkın eziklik’).

Haydutlar da iki tür olabilir: Kendisi kazanırken başkasına kendi kazancından daha az kaybettirenler ya da daha çok kaybettirenler. Aynı şekilde ilki toplum için iyi bir durumken (‘akıllılığa yatkın haydutluk’), ikincisinde bu tutum toplumsal kayba neden olur (‘aptallığa yatkın haydutluk’).

Dolayısıyla ezikler ve haydutlar yarattıkları sonuca göre akıllılara ya da aptallara yakın düşerler. Bir toplumun genel akıl seviyesini belirleyen esas faktörlerden biri eziklerin ve haydutların bu denklemin hangi tarafında yer aldığıdır. Çünkü aptalların oranı sabittir ve onların azalması ya da farklı davranması beklenemez. Nitekim çoğu insan tutarlı davranmaz, duruma göre farklı tepkiler verir. Ancak aptal insanlar mükemmel bir tutarlılık içinde davranırlar.  

Aptalların çoğu kendilerine verdikleri zarar kadar başkalarına da zarar verir. Ancak bazen başkalarına verilen zarar kendisine verdiğinden daha az veya daha çok olabilir. İlk durumda bunlara ‘ezik aptallar’, ikincisinde ‘haydut aptallar’ diyebiliriz.

Bu arka planı dikkate alarak günümüz toplumuna baktığımızda ne söyleyebiliriz? Açıktır ki temel amaç aptalların engellenmesi olmalıdır. Aptalların zarar verici potansiyeli iki faktöre bağlıdır: 1) Bazıları kalıtım yoluyla aptallık geninden olağandışı miktarlarda edindikleri ölçüde, bu grubun elitleri arasında yer alır; 2) Bazıları da toplumda sahip olduğu konumun ürettiği güç sayesinde aptallığının etkili olmasını sağlar.

Sanayi öncesi dünyada sınıf, kast ve din, aptal insanların arzını sürekli kılan ve onları güçlü konumlara taşıyan toplumsal mekanizmalardı. Modern sanayi toplumunda bu işlevi siyasi partiler, bürokrasi ve demokrasi görüyor. Örneğin genel seçimler güçlüler arasında sabit miktarda aptal insan bulundurmayı garanti eden en etkili araç. Böylece seçmenler kendileri hiçbir şey kazanmadan başka herkese zarar verecek mükemmel bir fırsata sahip oluyorlar…”

Hiçbir şey kazanmadan başkalarına zarar veren grup: Seçmenler

Burada bir araya gireyim ve ekleyeyim. Sanırım Mahcupyan’ın vurguladığı seçmenlerin hiçbir şey kazanmadan başka herkese zarar verecek mükemmel fırsatı çok yakın zamanda gördük. Hem de iki kez gördük. Burada iktidar muhalefet ayrımı yapmadan çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle muhalefete oy verdikten sonra muhalefetin bugün içine düştüğü durumu düşünürsek çok daha etkileyici bir sonuca varırız. Söz yine Etyen Mahcupyan’da: 

“Aptal insanların başkalarını etkilemesine engel olunamamasının nedeni, akıllı insanların akıldışı davranışı tahayyül etme ve anlamakta zorlanmasıdır. Haydudu anlarsınız çünkü rasyoneldir. Oysa aptal biri sizi olmadık zaman ve durumlarda, sebepsiz yere ve anlamsız şekillerde taciz eder. Tamamen onun merhametine sığınmak durumunda kalırsınız, çünkü sizi hazırlıksız yakalar ve davranışında rasyonel bir zemin bulamazsınız.”

Yine araya girme gereği hissettim: Hani başta örnek olarak verdiğim çıkart telefonunu manevrası karşısında muhatapların tavırlarını hatırlayın lütfen… Söz bir daha araya girmeyeceğim. Devam edelim.

“Genellikle aptalların sadece kendilerine zarar verdiğine dair naif bir kabul geliştiririz. Ancak bu aptallık değil, ezikliktir. Aptallar her zaman ve durumda size zarar verirler ve durdurulmaları gerekir. Öte yandan aptallara kendi yanlışlarını hatırlatmak veya anlatmak tümüyle geri tepecektir! Bu çaba aptal insanı kendi doğal yeteneklerini daha geniş imkanlarla kullanmaya teşvik etmekten başka işe yaramaz. Dolayısıyla aptallarla uğraşmaktan kaçınmak, onları enterne edecek yolları bulmak gerekir. Çünkü aklınızdan çıkarmayın, onların sayısı hiçbir zaman azalmayacak! Tedavi edilebilir, değiştirilebilir bir durumdan söz etmiyoruz!

Aptalların sayısı sabit olduğuna göre, bir ülkenin ilerlemesi veya gerilemesi diğerlerinin kendi aralarındaki oranına bağlı olacaktır. Akıllıların oranı arttıkça ve/veya ezik ve haydutlar akıllılık yönünde eğilim gösterdikçe (yani toplamda toplumsal yararı artıran bir tutum izledikçe) ülke ilerler. Aksi olduğunda geriler.

Gerileyen toplumlarda iki özellik öne çıkar: 1) Toplumun aptal olmayan insanları, aptalların öne çıkmasına, etkili olmasına ve yönetmesine izin verir; 2) Toplumda akıllıların ve akıllılığa eğilimli ezik ve haydutların oranı düşerken, aptallığa eğilimli ezik ve haydutların oranı artar.”

Aptallık genetik mi, bulaşıcı mı?

Etyen Mahcupyan’ın Tarihci Cipollo’dan yola çıkarak yaptığı bu tasnif en azından üstünde tartışılacak bir zemin sunuyor. Bu tasnife inanırsanız aptallık genetik olarak aktarılan bir durum. Açıkçası genetik olduğuna değil ama bulaşıcı olduğu fikrine daha yatkınım. Belki de temel zaaflarımız gereği bulaşıcı bir durum aptallık. Mesela inanmaya olan yatkınlığımız bizi aptallaştırabiliyor. Hatırlayın ülkenin en büyük yayın organlarında yapılan haberler ne diyordu? Gabar dağında fışkıran petrol o kadar saftı ki alıp doğrudan aracınıza koyup kullanabilirdiniz. Bu habere inanan insanların doğuştan aptal olduğunu söyleyebilir miyiz? Tabii ki hayır. 

Başlıkta belirtiğim bir diğer hususa gelelim. Tedavisi var mı? Bu konuya cevap verecek bir yetkinlikte değilim. Üstelik böyle bir yazıyı kaleme alarak aptallık ile suçlanma hatta aptallığa maruz kalma ihtimali taşıyan biri olarak hiç yetkin değilim.