Sedat SADİOĞLU'nun 27 Nisan 2023 tarihli yazısı: Bilinçli Müslüman
Gören Göz – 13/1: Hakkımızı Helâl Etmek
Şu fani (geçici) ve maddi dünyada, bazı haksızlıklara uğramamız mümkündür. Bu durum bizi sinirli ve sabırsız yapabilir hatta şiddete bile itebilir. Bu başlıkta, ‘hakkınızdan vazgeçin yada haksızlığı görmeyin!’ denilmiyor. Sadece Allah’ın yarattığı bir kuldan gelen bir haksızlığı, yine Allah’a sığınıp af etmenin erdemliliğinden bahsetmek istiyorum. Çünkü cihan Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Selem Efendimiz, şu anlamlı hadisi ile bizlere (ne güzel) seslenmektedir;
“Hakkınızı helâl etmediğiniz kişinin (cehennemde) çektiği azabı görseydiniz, hakkınızı (hemen) helâl ederdiniz!”
Hoşgörünün azaldığı, bencilliğin arttığı, birçok konuda ve (toplumsal ilişkilerde) hak-hukuk ihlallerinin çokça yaşandığı ortamlarda, Müslümanlık vasıflarımızı kaybetmememiz gerekir! Affetmek zor olsa da, iyilik ve kötülüklerin de Allah’tan geldiğini unutmayalım. Bunlar, bizim dünya sınavlarımızın ve sabrımızın ölçütleridir. Ortada bir kul hakkı varsa, hakkını Allah’a havale eden ve Allah’a güvenen insan için güzel mükâfatlar vardır. Bu mükâfatları kazanmaya da çalışmalıyız.
Yüce Allah (c.c.), Müslümanları her koşulda sabırlı ve hoşgörülü olan kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 13/2: Korku ve Endişe
“Bir toplumda korkudan ve endişeden kurtulmayı başaran herkes, huzur ve barış içerisindedir!”
Yukarıdaki bu sözü (değerlendirmeyi), aslen İspanyol olan ve sonradan Müslümanlığı seçen Ebubekir Gallego adlı yazarın “Neden Müslüman Oldular?” (Nesil Yayınları, 2006) adlı kitabından alıntı yaparak paylaşıyorum; Yazar daha sonra;
“Korku ve endişeden uzak (dünya ve ahiret dahil) bir hayat… İşte İslâm, insanlığa bunun için gönderilmiştir!” demektedir. Zaten İslâm’ın da asıl gayesi bu değil mi? İslâm’ı iyi anlayan, gereken ibadetleri (içten) yapan, yasak ve şüpheli olanlardan da uzak kalanlar için, güzel bir İslâmi hayat vardır.
“Ey iman edenler, hepiniz topluca ‘barış ve güvenliğe’ (yani İslâm’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size (isyankâr olduğu için) apaçık bir düşmandır!” (Bakara Suresi, 208.Ayet)
Ayette görüldüğü gibi Allah, insanların güvenliğinin ancak İslâm’a girilmesi, Kur’an ahlâkının yaşanmasıyla sağlanabileceğini bildirmektedir.
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları korku ve endişelerden uzak, yüzünü ve yönünü Allah’a yönelten, huzur ve barış içerisinde yaşayan kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 13/3: Kur’an’a Göre Mucize ve Bilim
Kur’a’na göre mucize, hayatın ve evrenin taşıdığı bilimsel bütün incelikler ve sırlardır. Esasen, hayatın tümü (yani kendisi) bir mucizedir. Kur’an, tabiatüstü mucize arama devrini kapatıp, varlık ve hayatın tümüyle mucize olduğunu göstermiş ve insanı, tüm evreni incelemeye, araştırmaya çağırmıştır. Bunun en güzel örneği bilimsel ve uzay çalışmalarıdır. Ne yazık ki, bu çalışmalarda ileri giden ülkeler, Müslüman olmayan ülkelerdir. (Kısmen Malezya hariç)
İslâm’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim, 114 Sure ve 6666 ayeti kerime ile düşünmeyi, aklımızı kullanmayı, araştırmayı ve incelemeyi emreder. Üstelik bunlar, net mesajlardır ve doğrudan da biz akıl sahibi olan insanlaradır.
Bilimle ilgili bazı ayet ve hadisler;
· Ne de az düşünürsünüz! ( Mümin: 58.Ayet)
· Aklınızı kullanmaz mısınız? ( Bakara: 44.Ayet)
· Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? ( Zümer: 9.Ayet)
· İlk emir “Oku” dur. ( Alak: 1.Ayet)
· İlim ve hikmet müminin yitik malı gibidir. Onu nerede bulursa alır. ( Tirmizî, İlm, 19, Keşfül Hafa:1, 363)
· İlim öğrenmek kadın (ve) erkeğe farzdır. ( İbn Mace, Mukaddime, 17,Tac cilt 1, sh. 63 )
· Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.
· İki günü eşit olan ziyandadır (zarardadır). ( Temyizu't Tayyip min'el Hadis, Shf. 162)
· Hem dünyayı hem ahireti isteyen ilme sarılsın. ( Ettergip, cilt 1)
· "Ya Öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen, yada ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma (yani bunların dışında kalma) helâk olursun." (Mecmeu'z-Zevâid ve Menbeu'l-Fevaid, c.1, s.122)
Yüce Allah (c.c.), Müslümanları dini bilimlerin yanında, pozitif bilimlerle de meşgul olan kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 13/4: Kur’an’ı Okumak ve Anlamak
Aşağıda, (kabul görmüş) bir din ve felsefe adamının “Kur’an’ı Okumak ve Anlamak” konusunda bir değerlendirmesi sunulmuştur;
“(Bugün) İslâm dünyasının problemi, yaptığı yorumların yanlışlığından değil, hiç yorum yapmamasından kaynaklanmaktadır. Yorum yapmak için Kur’an’ı düşünerek okumak gerekir. İslâm dünyası, Kur’an’ı ya (hiç anlayarak) okumuyor yada düşünerek okumuyor! (analiz etmiyor!)”
Yukarıdaki değerlendirme biraz insafsızca gelebilir, ancak burada asıl dikkat edilmesi gereken konu, Kur’an’ı kimin yorumlaması gerektiğidir. Bugün az bir din eğitim alarak, bir-kaç kitap ve makale yazan, Arapça’yı çok iyi anlamadan yorumlayan birçok yazar vardır. Üstelik bu yazarlar, sırtlarını belirli bir kesime dayayarak, medyatik veya popüler bile olabilmektedirler. Aşağıda kısa bir ayet ile konu özetlenmeye çalışılmıştır;
"Andolsun ki, Kur'an'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?” (Kamer Suresi, 17.Ayet)
Açıklama: Dil bilimciler, ilâhî mesajda bu nevi yeminli ifadelerin hikmeti hakkında derler ki: Rabbimiz bir konuda -mecbur olmadığı halde- yeminli bir ifadede (andolsun, gibi) bulunuyor ise orada muhataplar tarafından yeterince anlaşılamayacak derecede azametli ve derin bir mesele var demektir. Ya da muhatapların gönüllerinde, verilen bilgiyle çelişen negatif duygular ve ön kabullere dayalı örtülü bir inkâr duruşu söz konusudur. Veya en azından ilâhî mesajı dinleyenlerin dikkatini o konuda yoğunlaştırmak murad edilmektedir. (Kaynak: islamveihsan.com sitesinden kısmen alıntı yapılmıştır.)
Yüce Allah (c.c.), Müslümanları bilinçli olan, Kur’an’dan öğüt alan (okuyan, araştıran, akıl yürüten) ve aldığı öğüt ile amel eden kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 13/5: Kolaylaştırmak
Bu konu, toplumsal hayat içerisinde (çalışma hayatı, ticari hayat, kişi-kurum ilişkileri ve komşuluk gibi diğer insani ilişkiler) başımıza gelebilecek olaylarda karşımıza çıkar. Esasen kelimenin özü, “zorlaştırmayın!” olan konunun amacı da aynıdır. Üstelik kolaylaştırmak sadece toplumsal hayat için değil, hayatın birçok başka alanı için de geçerlidir. Bunların içerisinde, öğrenme ve öğretme ise en önemli, ancak aktarılması bir o kadar da zor olan alandır.
Ne yazık ki, “bilgi” günümüzde bir “silah” gibi kullanılabilmektedir. Bazen kişiye “maddi çıkar” da sağlayabilmektedir. Ancak burada, zorluk çıkartmanın hiçbir türünün hoş karşılanmadığı, zorluğun sonucunun da yıkıcı olduğu ve hem kişiye hem de topluma zarar verdiği vurgulanmaktadır. Zorluk; karşılıklı zorlukları, karşılıklı zıtlıkları, karşılıklı düşmanlıkları ve karşılıklı kayıpları da doğurabilecektir. İşte bazı bilinen hadisler;
“Kolaylaştırınız! Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! Birbirinizle anlaşın, iyi geçinin, ihtilâfa düşmeyin!” (Buharî, 3:72)
“Allah’u Tealâ beni, kullarıma karşı öğretici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi! ”
Konuyla ilgili olarak, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir başka Hadis-i Şerifinde ise şöyle buyuruyor: “Ölüm döşeğinde bulunan kimsenin yanında Yasin okunsa, mutlaka Allah Teâlâ (onun) ölümünü kolaylaştırır!”
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları hiçbir işimizde, ne zorlaştıran ne de zor durumlarda bıraktırılan kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 13/6: İnsan Niçin Yaratılmıştır?
Bu soru, insanlığın başlangıcı (yani Hz. Adem’in yaratılışı) kadar eskidir ve yorumları da oldukça fazladır. Bir benzeri de, “Kâinat insan için mi yaratılmıştır?” sorusudur. Bu son soruya yanıt veren ve tezleri değer gören bazı din adamlarına göre, kâinatta yalnız olmadığımız gibi, (dünyaya) ilk kez de gelmediğimizdir. Buna (insan kılığına girebildikleri için) cinler de dâhildir. İslâm dini, Kur’an dili olduğu için, soruların yanıtını almak kolay olmakla beraber, açıklamalarında farklıklar ortaya çıkmaktadır. Aslında farklılık yorumla ilgilidir ve (geniş bir perspektiften bakıldığında) esas anlamın dışına çıkılmadığı görülmektedir. Aşağıda Zâriyât Suresinin 56.Ayeti verilmiştir;
“Ve Ben, insanları ve cinleri (başka hiçbir şey için değil, sadece) Bana kulluk etsinler (değer ortaya koyabilsinler) diye yarattım!”
Halk dilinde yapılan hatalı algılardan biri de, “kul-köle olmak” kelimeleridir. Yüce Allah “kul” istemektedir, “köle” değil. Hatta yüce Allah “hatasız kul” da istememektedir. Yani dünyada yaratılmış bir kul, yüce Allah’a kul olarak yaratıldığında, hem ilahi emirleri uygulayacaktır hem de dünya için (hayatta kalmak, değer üretmek için, insan ilişkileri, vb.) de yaşayacaktır. Daha da açarsak, kulluk görevi süresinde, (fazla tekrarlanmamak şartıyla) küçük de olsa “hata” da yapabilecektir. Konuya bu açıdan bakmakta yarar vardır. Bu ayete göre yüce Allah insanları çalışıp, kendisi ve diğer insanlar için “değer” üretsinler ve sadece Allah’a “ibadet” etsinler diye yaratmıştır. Esasen ibadetin kelime anlamı da, sadece namaz kılmak ve zekât vermek değil, aynı zamanda “çalışmak” olarak da işaret edilmektedir.
Yapılan bu yorumdan, ibadetin sadece Allah’a yönelmekle değil, (Allah’ın yarattığı) diğer insanları kollayıp faydalı iş yaparak da olduğunu anlıyoruz. Zaten bu sonuca varamazsak, insan (ömrü boyunca otomatiğe bağlanmış şekilde) bir çeşit namaz kılan veya kıldıran “din adamı” gibi olur ki, bu eksik ve istenmeyen bir kulluktur.
Yüce Allah (c.c), biz Müslümanları yaradılış amacımıza uygun yaşamaya çalışan ve bunun için çaba gösteren (üretken olan) kullarından eylesin… Amin!