Tuğba EROĞLU'nun 27 Nisan 2023 tarihli yazısı: Etik ve Ahlak Arasındaki Ayrımı Bulanıklaştıran Unsur

Etik, Kant’a kadar en iyiye ulaşma ve arkasında yatan mutluluk olarak bakılmıştır. Antik çağdaki etikte doğa ile uyum halinde yaşamak vardı. Yeni çağda hümanizm devreye giriyor. Yapanın, edenin, eyleyenin insan olduğu, merkezde insan olduğu teoriler var insanı temel alan. Kant da insanın kendine ait tinsel (ruhsal) hümanizmini ele almaktadır. Doğan Özden ‘Ahlakçı Aristoteles Etikçi Aristoteles’i uyarır ve frenler’ der. Kant Etik Mutlakçılık’ı çıkarır. Mutlakçıların yanında yer alır. Bunu hümanist felsefeye dayanarak yapar. Bu nedenle ilktir. Herkes için geçerli bir yasa olması gerektiğini söyler. Doğa gibi evrensel olacak ancak ahlak için kurulacak bir yasa olacak. İnsanın tinsel yanını ele alıyor olacak. Doğal ihtiyaçlarımızı karşılamak ahlakı aramamızı sağlamaz. Tinsel olan insanı arar. Temel çelişki doğayla olan durumdur. Doğaya hükmetmeye çalışıyoruz. Bu belirlemelere göre ahlaksal yaşam ancak irade ve ahlak yasası olarak iki temele dayandırılabilir. Bu temelden yoksun yaşam ahlak taşımaz. Kant’a göre en yüksek iyi; böyle bir yasayı arzulamak olabilir.

Olanı olanla değil olması gerekenin peşinde koşmak gerekir. Doğa yasası verili bir şeydir. Aslan zebrayı yemesi gibi. Kendi kendimize kural bütünü oluşturmaktayız. Böyle bir yasayı özgür insan isteyebilir. Özgürlük insanın kendisine bir parça kısıtlama getirmesidir. Birtakım kurallar ortaya koymak özgürlüktür. Bu durum kendimizi kısıtlama anlamına gelir. Bu koyduğumuz kurallara uymak da ödevdir. Ahlak yasası kendimize koyduğumuz kurallar bütünüdür. Otonomi de kendi kendimize kural koymaktır. Moralite ahlaklılık durumudur. Töreler hiçbir şekilde moralite taşımaz. Ahlaklılık mutlulukla ilgili olamaz. Ahlaklılık erdemlilik ve bilgililikle ilgili bir şeydir. Mutluluk doğal bir varlık olarak ihtiyaçlarımız için peşinden koştuğumuz bir durumdur. Bu ahlaklılık değildir. Ancak ahlaksızlık da değildir. Mutluluk eğer bu ise hayvanlarda ahlaksal yaşam sürüyor demektir. Ahlak insana özgü fenomen olarak belirlendiğinde bunu tinsel olarak değerlendirmek gerekir. Tinsellik insanın kendi aklı, duyguları, düşünceleri ve bunun doğrultusunda kendisi için ortaya koyduğu her şeydir. İnsanın hayvandan ayrılan özelliği tinselliktir. Tinsellik içinde ahlak gerekir. (Ahlak yasası) Ahlak yasası içinde iki şey lazımdır. Özgürlük ve irade. Bu ikisi de otonomi ve ödev olarak kabul edilmektedir.

​Doğa varlığı olarak özgür değiliz. İnsan heteronom konumdadır yani doğanın tutsağı, yönlendirilendir. Esas özgürlük yeme, içme, cinsellik peşinde koşmak değildir. Peşinde koşmak tutsaklıktır. İnsan, zihni aracılığıyla doğa yasası dışında bir ahlak yasası belirlemekle olur. Kendi irademle yasa koyuyorum bu nedenle tinsel bir varlığım. Ahlak yasasına uymak zorunluluk değildir. Ancak ödevdir. Özellikleri ise bunu böyle yapmalısın (Buyruk olarak karşımıza çıkar) Bizi belirlemesine izin veririz. Doğal alanda ahlaklılık bulunması mümkün değildir. Doğa yasasının dışına çıkamayız ancak ahlak yasasının dışına çıkabiliriz. Uymayabiliriz. Zorlayıcı değildir. Ahlak yasası doğa yasası gibi zorunlu değildir ancak ödevdir.

​İrademizi tinsel varlık olma durumu doğrultusunda ortaya koyarız. Ona uymayı bir ödev olarak kabul ediyoruz, tercih ediyoruz. Kendi mantık çerçevemizle buna uyuyoruz. Ödev olarak değil görev olarak belirlersek o zaman ahlaksal ödev etiğine uymuyoruz. Görev kurallar bütününe körü körüne uymayı gerektirir. Ödev, yapmayı, yerine getirmeyi kendi istencimizle üstlendiğimiz, sorumluluğu üzerimize aldığımız bir buyruktur. Onu görevden ayıranda budur. Var olan kuralları biz kendi irademizle benimsersek özgür şekilde değer sistemimizden geçirerek kabul edersek başka bir otorite tarafından buyrulanlarda ödeve dönüşebilir. Kendi sistemimizden geçirip uygun bulmazsak ancak başımıza bir şey gelmesin diye yapmak zorunda hissedersek bu görevdir.