Baha YILMAZ'ın 15 Haziran 2023 tarihli yazısı

Bugün idealist bir ziraat yüksek mühendisinin yani Dr. Baydur Yılmaz’ın öyküsünün son bölümünü arz edeceğim. Toprağa ve buğdaya aşık, bu aşkı için Türkiye’yi adım adım gezmiş. Neredeyse yaşadığı coğrafyayı köy köy, tarla tarla bilen kavruk bir Anadolu delikanlısıyla ilgili yazının son bölümüyle sizleri baş başa bırakıyorum. Bu kavruk ziraat gönüllüsünün şahsı huzurunda bu coğrafyayı delice seven tüm meslektaşlarına saygı ile…

Projenin esaslarını sayarken hayata dair ürettiği varlık ilkelerini sayıyor gibiydi. Kendine yetmek, özgün olmak, iktisadi olarak muhtaç olmamak, birey olmak, geçmişten ve coğrafyadan kopuk olmamak, katılımcı olmak, kapsayıcı olmak, üretken olmak gibi.

“Saygıdeğer hazirun, Doğu Anadolu Projesi; Alt projelerden meydana gelmiş entegre bir projedir. Bizi devletle ilişkilerimizde devamlı el açar durumdan kurtaracak yani halkın kendi kendine veya lider/kurum marifeti ile teşkilatlanarak ekonomik ve sosyal açıdan geleceğini teminat altına alma mücadelesinde öneme haiz bir teşebbüstür. Bu yönüyle sivil bir projedir.

Tarihimiz boyunca en büyük sıkıntılarımızdan olan sosyal dinamiklerimizi olumlu anlamda değiştirecek ‘İhtiyaç-Güven-Üretim-Teşkilatlanma’ esası üzerine kurulduğu için üretici ve beşeridir.

Bu proje geçmişimizle geleceğimizin yeniden inşası için; öncelikle Anadolu normlarını esas alarak Selçukludan Osmanlı'ya, Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar tevarüs etmiş sağlam dokunun (Halkın yaşattığı müessese ve birlikler) yeniden inşası ve oryantasyonudur.

Projenin ilkeleri salona birbiri ardına bir bomba gibi düşüyordu. Her ilke, her patlama salonda kıpırdanmalara neden oluyordu. Kimi misafirlerin gözlerinde bir ışıltı belirivermişti. Şimdi nereden çıkmıştı bu adam, tam da zamanıydı. Bir rakamlar seli beklerken sosyal, gündelik hayatı karşılayan bir girizgâh adına bir nevi manifesto gibi bir konuşmayla karşılaşmışlardı. Giriş kısmı böyleyse projenin kendisi neydi?

Kürsüdeki adam nefes almamacasına konuşuyor ve konuşuyordu: “Bu proje ile üretim kademelendirilmiştir. Hammadde üretimi, üretimin mamul hale getirilmesi ve mamulün standardizasyonuna tamamen uygunluğu, kantite ve kalitede standardizasyonu sağlayacak ve üretimden satışa kadar büyük bir istihdam sağlayacaktır. Değerli dostlar, bu proje ile halkın veya üyelerin, üretimin bütün safhalarına iştiraki sağlanmıştır. Öte yandan proje ile bölge halkı tabana yayılmış sanayi ile tanışacak, tanıyacak, bilecek ve güçlüklerini çözecek, kendine güvenle diğer tamamlayıcı sanayi alanlarına geçecektir. Projenin modeli, hukuki açıdan birlikler. Sosyal açıdan ahilik ve gelişimcilik temeli üzerine kurulmuştur. Bir diğer ifade ile üretim ve esaslar stabil, duygu ve düşünce ile bütüncüldür. Diğer kalkınma modelleri ile mukayese edildiğinde farklıdır.

Konuşmamın başında da belirtmiştim. Tek bir ilden yola çıktık ama 16 ili ve Karadeniz hinterlandını kapsadığı için dünyadaki örneklerden farklı olmuştur. Proje çok geniş tutulmuştur. Bu genişliği kontrol altına alabilmek için projedeki bütün safhalar karışıklığa meydan verilmeyecek şekilde kademelendirilmiştir.”

Detaycılığı açığa çıkmaya başlamıştı. Projenin tüm aşamaları en ince noktalarına göre planlamıştı. Her şeyi kademelendirmiş, her kademeyi bir önceki veya sonrakiyle ilişkilendirerek böylece otokontrol mekanizmaları kurmuştu. Her birim bir öncekini ve bir sonrakini bir nevi denetliyordu. Hatta sisteme girecek olan maddi hasılayı bile hesaba katmış, vergi ziyaına sebep olmamak, devletin bir kaybı olmaması için bir bankacılık sitemi kurgulamıştı: “Ürününü birliğe veya birlikten birliğe satan birimler veya üyeler, paralarını bankadan alacaklar veya bankadaki hesaplarına geçecektir. Banka konusu daha sonra açıklanacaktır. Bölgede değer kaybeden arazi, gayrimenkul kıymetlenecektir. Bu sebeple tarım arazileri katiyetle iskâna açılmayacaktır. Bunun takipçisi belediyeler ve birlikler olacaktır. Ekonomik hayata devlet müdahalesi hızlı bir ivme ile azalacak, devlet asli görevi olan adalet, emniyet, eğitim hizmetlerini deruhte edecektir. Sağlık sektöründe ise yardımcı olacaktır.”

Projede devletin konumunu anlatırken bile bir beklentiden ziyade devrim gibi bazı kavramları anlatıyordu. Bu coğrafyada bireyin kendi hikâyesini yazabilmesi için devletten ve onun belirlediği iktisadi, sosyal ilişkilerden kendisini bağımsızlaştırması gerektiğini ifade ediyordu. Hür fikrin ve özgünlüğün yeşermesi için her anlamda kişinin bağımsız olması şarttı, onun için.

“İlgili ve yan sanayilerin ortadan kalkmaya başlamış olan serbest meslek ve hizmetler veya esnaf dokusu yeniden çağa uygun ve geleceğe uyumlu bir şekilde teşekkül edecek ve teşkilatlanacaktır. Cemiyetin ve alt birimi sosyal grupların; ekonomik, sosyal, ahlaki ve hukuki yönden düzenlenmesi, derlenmesi ancak serbest meslek hizmetler dokusunun teşkilatlanması ve cemiyetteki manevi müesseselerin yeniden fonksiyonel hale getirilmesi ile mümkün olacaktır. Birlikler ve Yerel yönetimler arasında organik bağlar teşekkül edecek; çağın, hastalık ve bunalımlarından bölge izole olacaktır.”

Projenin uluslararası yansımaları için ciddi bir fikri hazırlığı vardı. Ancak yeni doğmuş bir fikrin serpilmeden darbe almaması için çok fazla girmedi o konuya ancak tek bir alandan yaklaşım göstererek bir nevi buzdağının üstünü gösteri gibi açıkladı: “Bölge halkı değerlerine sahip olacak Karadeniz, Hazar, Basra havzalarına su boşaltan nehirleri vasıtasıyla üretim havzalarından su hakkı talep edecektir.” Bu cümle ile projenin çapını uluslararası bir alana çıkarıyor, bir nevi projeyi bir üst lige taşıyordu.

Son cümlesi ise daha ilginçti, devletin değil milletin emrine girmiş bir uzmanlar ve çalışanlardan bahsediyordu: “Birliklerde görev alacak uzmanlar ve teknisyenler birliklerin dolayısıyla üyelerin emrinde olacaklardır.”

2 saate yakın bir süre anlatmaya devam etti, Baydur. Projenin çıktılarının sadece hayvancılıkla kalmayacağını ifade etti. 450 bine yakın ailenin bu projeden gelir sağlayacağını gösterdi. Yaklaşık 9 milyar dolarlık bir ciroya ulaşacağını ancak bunun 5 milyar dolarlık bir kâr bırakacağını detaylarıyla ve detaylı hesaplarla ispat etti. DOĞBANK gibi bölgeye özel bir finans yapısını detaylandırdı. Projenin gerçekleşmesi için gerekli olan kanun ve mevzuatları hatta bunların çıkarılmasıyla ilgili hangi usullerin oluşturulması gerektiğini anlattı, salonda bulunan haziruna.

Sözlerini tamamlarken Fransız düşünür Roger Garaudy’nin coğrafya ve kader ilişkisine dem vurur gibi şu sözleri sarf etti salona: “Doğu Anadolu ve sahip olduğu ekolojiler Ön Asya'da benzeri olmayan değerli bir hazinedir. Asya'da Paropamis dağları, Tanrı dağları ile Kuzey Avrupa hariç tutulursa dünyada hayvancılık için en ideal bölgedir. Allah'ın bir armağanı olan bu bölgeden yeteri kadar yararlanamamak hem milletimize ve hem de insanlığa karşı suç işlemekle eş değerdir.”

Sunumu tamamladıktan sonra eleştiri ve değerlendirme kısmına geçildi. Bazı konuşmacılar fikrin orijinalliğine dem vurdular. Bazıları ise neden böyle bir projenin başkaları tarafından bilinmediğini ifade ettiler. Niye uluslararası örneklerinin olmadığını söylediler. Kimileri ise zaten böyle bir projeyi kendilerinin de yaptıklarını hatta birazcık meraklı olsa Baydur’un kendisinin de bunu bilip emek vermesine gerek kalmayacağını söylediler. Tüm eleştirileri mantıklı mantıksız ayrımı yapmadan dikkate aldı, Baydur. Yaptığı çalışma bir vizyon ve sınır zorlayan projeydi. Böylesi bir çalışmayı ancak bu çaptaki insanların anlayacağını biliyordu. Örneğin, Aydın Menderes bunlardan biriydi. Proje öyle kapsamlıydı ki, meslektaşı ve arkadaşı Çetin Baydar, Erzurum’dan siyasete atılmak istediğinde bölge için vaatlerinin arasına bu projeyi de koymuştu.

Birkaç yıl sonra AK Parti, bir kurtarıcı edasıyla iktidara gelmişti. Kasım 2002’de Sami Güçlü Tarım Bakanı olmuştu. MÜSİAD Ankara şube başkanı Şerafettin Karademir Baydur’u iyi tanıyordu. Derinliğinin ve tarıma olan hâkimiyetinin farkındaydı: “Abi, senin kenarda durman olmaz.” diyerek Baydur’u bir nevi sürüklercesine Sami Güçlü’nün yanına götürdü. Sami Güçlü, iktisatçı olmasına rağmen Tarım Bakanı olmasına karar verilmişti. Muhtemeldir ki yurt dışında uzun yıllara sâri tecrübesi etkili olmuştu. Şerafettin Karademir, Baydur’u takdim ettikten sonra mutlaka istifade edilmesi gerektiğini söyledi, Güçlü’ye. Güçlü, nasıl istifade edebileceklerini bakmaları gerektiğini söyledi ve Şerafettin Karademir’e bilgi vereceklerini ifade etti. Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı ve haftalarda ayları. Bir türlü haber çıkmıyordu, bakanlıktan. Üstelik tüm önemli ve icracı noktalara atamalar gerçekleşmişti. Şerafettin Karademir bu duruma içerleyerek bir öfke anında bakanlığa gitme kararı aldı. Yetişmiş, uluslararası başarısı olan ve her zerresine kadar memleket aşkıyla yanıp tutuşan bir insandan bakanlık neden istifade etmek istemiyordu, anlamakta zorluk çekiyordu. Bakanlık özel kalemini dinlemeden bakan odasına girdi hızlıca. Yarım saatlik bir konuşmanın sonucunda danışmanlık pozisyonunu kopartarak çıktı, odadan.

Bu görüşmenin ardından Şerafettin beyin ısrarıyla danışman olarak görev yapmaya razı oldu. Çünkü önemli olan üretmekti. Çalıştığı 7-8 aylık süre boyunca sembolik denilecek bir ücret karşılığında dönemin bakanlık projelerine kritik dokunuşlarda bulundu. Karamsardı ve her geçen gün bu karamsarlığı artıyordu. Kendisini ziyarete gelen oğluna yapılan hataları ifade etmiş ve ümitsizliğini hissettirmişti. O görüşmeden 15-20 gün sonra ilk pıhtı atma hadisesini yaşadı. Kısmi felç olarak uzunca bir süre tedavi gördü. Ardından bypass ameliyatı ve ikinci felç süreci onu yatağa bağladı ve bir daha kalkamadı. Ömrünün son günlerini giderek ağırlaşan bir felç süreci ile tamamladı. Arkasında geliştirdiği onlarca yeni ve verimli buğday ve arpa çeşidi bıraktı. Uluslararası literatüre girmiş buluşları ve farklı dillerden çevirisini yapıp yayınlatamadığı kitaplar ise cabası… Danışmanlık yaptığı dönemde bazı projelerini istifadeye açmıştı. Bir dönem Türkmenistan’da çalışmış ve Rus bilim adamlarının yapamadığını yaparak, Türkmen tarımını ayağa kaldıracak 2 Buğday ve 2 Arpa çeşidi geliştirmişti.

Ziraat Yüksek Mühendisi Dr. Baydur Yılmaz hayatı boyunca dağlara kafa tuttu. Onların yüksekliklerinden, azametlerinden uzak durdu. Bunu bir kibirle yapmadı. Aksine mütevazı hayatında küçük şeylerle mutlu olmasını bildi. Kibir yerine alicenap bir tutumla dağlara gitmekten de imtina etmedi. Ancak hiçbir zaman dağlara ram olmadı. Büyük işler başarabileceğine inandı. Dağlara bakmak yerine; ileriye, ufka odaklandı. Rahmeten vasia…