Elif Aybike DEMİR'in 16 Ocak 2024 tarihli yazısı: Çürüdük mü?

Son birkaç yıla kadar büyüklerimiz herhangi bir konuda söze "Nerede o eski ..." diye başladığında, "O kadar özlem duyacak, bugünden şikâyetçi olacak ne var ki" diye düşünürdüm. İnsan kendisi de yaş aldıkça eskiye, geçmişe ne için bunca hasret olunduğunu, neden bugünden o kadar da memnun kalınmadığını anlıyor. Zaman içerisinde bireysel ve bunun sonucunda da toplumsal şekilde elimizden kayıp giden kültürel ögelerimiz, yitirdiğimiz ve bunun farkına bile varmadığımız, fark etsek dahi neredeyse umursamadığımız noktaya geldiğimiz değerlerimiz bir bir bizi terk ediyor.

Bırakın üzerinde yaşadığımız topraklarda hayatını sürdüren halkın büyük bir kısmı için on bir ayın sultanı olan yılın özel zaman dilimi ile ilgili "Nerede o eski Ramazanlar" diye hayıflanmayı; günlük sıradan yaşantılarımızda, en ufak durumda, iletişimde bile "Hangi ara bu hâle geldik" düşüncesi bir türlü insanın zihninden ayrılmıyor.

Bu konuyu acaba abartıyor muyum yoksa gerçekten hızla elimizdekileri kaybediyor muyuz diye (elbette böyle olduğunu her gün daha fazla anlıyorum lakin... ) kendimce henüz "eskiden" şeklinde bir zamandan bahsedebilecek kadar yaşa sahip olmadıklarını düşündüğüm küçük kuzenlerime, onların bu gibi gözlemleri olup olmadığını sordum ve ne yazık ki sorumun karşılığında cevaplar da aldım ("ne yazık ki" diyorum, çünkü çocuklarımız "dün" sayılabilecek bir vakte özlem duyduklarını söylüyor).

Bu cevaplardan bir tanesi, daha önceden insanların birbirlerini tanımasalar da karşılaştıklarında gülümseyerek selamlaşmaları fakat artık sokakta herhangi birinin varlığından rahatsızlık duyup tedirginlik yaşayarak yolunu değiştirmeye başladığı şeklinde oldu.

Aldığım bir diğer cevap da herhangi bir mekândaki çalışanlara "Kolay gelsin /  İyi günler"  vb. dileklerde bulunulduğunda o kişilerin iş yerlerindeki ve hayata karşı olan yorgunluklarından dolayı bu dilekleri karşılıksız bıraktıklarıydı.

Uzun zamandır aile ziyaretleri yapmayı terk ettiğimiz konusu açıldığında ise şu fikir ortaya çıkmıştı: Birtakım toplumsal değişiklikler yaratmak (toplum yapısını sarsmak da diyebiliriz) adına "para", kültürel değerlerimizin önüne koyuldu. Aynı ay içerisinde 4-5 kez bu şekilde buluşmaların gerçekleştirilmesi; gerek yakıt, gerek toplu taşıma, gerek eli boş gitmenin ayıp karşılanmasından dolayı yapılan masraflar sebebiyle o ayki aile bütçesinde açıklara sebep olabiliyor.

Geçtiğimiz günlerde bir sosyal medya platformunda, Zülfü Livaneli'nin konuk olduğu programda çocukluk anılarından bahsettiği bir kesite denk geldim. Livaneli, şöyle anlatıyor: Bir gün kardeşi ile birlikte Yargıtaydaki makamında babasını ziyaret etmişler ("Bu öyle her zaman yapılan bir şey değildi" diye de not düşüyor Livaneli).

Babası, çocuklarına ikramlık şeyler istemek için odacıya şu cümleleri sarf ediyor: "Mehmet Efendi, çocuklarım gelmiş, 2 çay rica etsem? Size zahmet olacak." (Aman Allah'ım! Bir de bugün nasıl üslupsuzluklarla karşılaştığımızı düşünür müsünüz?)

Livaneli, bu anlatımın devamında, "Onun için bu yeni dünyaya alışmak beni çok zorluyor. Dürüstlük, kibarlık, temizlik, saygılı olmak gibi değerlerin kalmadığı bir dünyaya uymayı reddediyorum" diyor ve José Ortega y Gasset'in "Hiçbir şey kitle kültüründeki yozlaşma kadar çabuk bulaşmaz" sözünü anımsatıyor.

Türkiye'nin bir kültürden başka bir kültüre nasıl savrulduğuna şahitlik ettiğini söyleyen Livaneli, ifadelerine, "Ait olduğum, Türkiye'nin ait olduğu kültürü savunmalıyım" diye devam ediyor.

Bu yazıda bahsetmek istediğim ve artık çoğunuzun, o hanımefendinin kim olduğunu bildiğini düşündüğüm bir isim daha var. Gerçekleştirilen bir sokak röportajında dikkat çeken Akademisyen Zeliha Burtek, "Sosyal çürüme var" diyerek bu savını şu sözlerle açıklamıştı: "Sosyal çürüme, etiğin kaybolmasıdır. Etik, yaşam felsefesi demektir. Türkiye'de yaşam felsefesi kalmadı. Başka bir toplum olduk. Şu anda Türkiye'de sosyal çürüme var ve bunu düzeltemezsiniz."

Bu öyle bir çürüme ki çocuklarımızın bile kısacık yaşamlarında bunun farkına varmak durumunda kalacakları değişikliklerin hızına yetişilmesi mümkün değil.

Nerede o eski biz?