Baha YILMAZ'ın 19 Ekim 2023 tarihli yazısı: Dokunmanın Sorumluluğu 2
Dokunmanın bir öğrenme ve keşfetme sürecini tetiklediğini söyleyebildiğimiz gibi aynı zamanda bir tanımlama ve güç tasviri sürecini betimlediğini söylemek de mümkündür. Siyasi arenada kimi zaman dokunmak karşımıza bir güç gösterisi olarak çıkmaktadır. Liderlerin görüşme öncesi ya da sonrası tokalaşarak -ki dokunma eyleminin en şaşaalısını gerçekleştirirler- verdikleri fotoğraf sadece bir iyi niyet pozu olabilir mi? Hatırlanacağı üzere Donald Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinde verdiği pozlar ve o meşhur dünya küresine dokunarak verdikleri poz, tüm dünyanın gündemine bomba gibi düşmüştü. Dünyayı avuçlarının içine alan bir grup lider! Bundan daha iyi bir güç gösterisi olabilir mi?
İlkben’e Dokunma: Bebek Teması
Bebekler ile ilk tanışma metodudur dokunma. İlk temas, ilk güven, ilk korunaktır, dokunma. Bebeklere dokunularak verilen bu mesajların mesajın kaynağında yani dokunanın anlam dünyasındaki karşılığı nedir? Saf ve masum olana temas, ilk ben ile yeniden iletişim… Denilebilir ki, ilk ben ve masumiyetin zaman içerisinde üstünün örtülmesi ve derinlere atılması; ruh ve kişilik denizimizin en derinlerine itilmesi ve yine denilebilir ki ruh ve kişilik denizimizin bulanması.
Uzaklardan gelen bir yakınımıza sarılırken gösterdiğimiz heyecan ve dokunarak yoksunluğunu hissettiğimiz duygularımızın tatmini. Tatmin ve dokunmak fiili bir süreci tanımlıyor. Uzaktan sevmek yani platonik aşk yorucudur. Acıtır, yaralar, kanatır. Oysa yakınlaşmak bir dokunma eylemidir. Dokunmanın tüketici bir süreç olduğu aşikardır. Aşkı körelten, sevgiyi azaltan bir süreçtir aynı zamanda, dokunmak. Edebiyatımızda sarılmak ve sevgi ifadesini en iyi işleyenlerden biri Karacaoğlan’dır:
“Ala gözlerine kurban olduğum
Say edip aleme bildirme beni
Açıp ak gerdanı durma karşımda
Ecelimden evvel öldürme beni
Dilber at kolların dola boynuma
Ölüm endişesi gelmez aynıma
Bir gece misafir eyle koynuna
Sabah oldu deyu kaldırma beni”
Bir aktarım mekanizması olarak dokunma. Sevginin, gücün aktarımı için kullanılan dokunma kavramı aynı zamanda ilahi olanın da aktarımı için kullanılabilmektedir. Dua sonrası ellerin yüze ya da vücuda mes edilmesi ile manevi değerlerin bünyemize aktarımı amaçlanmaktadır. Tek tanrılı dinlerde farklı ritüellerde görülen bu dokunma eylemi antropolojik olarak değerlendirdiğimizde ilahi olanla bir temas, bir aktarım mekanizması olarak değerlendirilebilir.
Dokunmak ve Değmek: Hangisi Daha Kışkırtıcı
Anadolu Türkçesi’nde dokunmak kavramını en yakın ifade eden ikinci kavram olan “değmek” kelimesidir. Ancak değmek fiilindeki irade eksikliği dokunmak kavramıyla olan temel husus olarak karşımıza çıkar. Diğer bir söyleyişle dokunma kişinin bizzat iradesi altında gerçekleşirken değmek fiili kazara ya da istem dışı gerçekleşen bir eylemdir. Her ne kadar farklı anlamları olsa da TDK sözlüğünde de değmek fiilinin ilk karşılığı bu yöndedir:
-e Aralık kalmayıncaya kadar birbirine yaklaşmak, dokunmak, temas etmek:
"Kapıdan bir an birbirimize değerek girdik." - Yusuf Ziya Ortaç
Her ne kadar her iki kelime arasında irade farklılığı olsa da fiziki olarak beliren bu farklılık kelimelerin somut ve soyut anlamlarında da farklılık göstermektedir. Özellikle soyut anlamların büyük bir bölümü değmek fiiline yüklendiğini rahatlıkla söyleye biliriz. Türkçemizin bir diğer farklılığı diğer Türk lehçelerinde de ortaya çıkmaktadır. Araştırmacı-Yazar Yakup Deliömeroğlu dokunmak kelimesinin diğer Türk lehçelerinde kullanımının hemen hemen yok düzeyde olduğunu vurguluyor. Dahası değmek fiilinin kullanımın ve farklı anlam yüklemelerinin çok fazla olduğunu da belirtiyor.
Burada bir ara verilim ve önümüzdeki günlerde devam edelim.