Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 17 Mayıs 2024 tarihli yazısı: Ekonomi ve Kalp
Ekonomi, basit bir şekilde tanımlamak gerekirse, mal ve hizmetlerin üretimi, dağıtımı ve tüketimi ile ilgilenen bir sosyal bilimidir. Bireyler, firmalar ve hükümetler gibi farklı aktörlerin kararlarını ve bu kararların birbiriyle nasıl etkileşime girdiğini inceler.
Ekonomi, devletin, şirketlerin ve bireyin geleceğini doğrudan şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. Ekonomik gelişmeler, bireylerin ve toplumların refahını ve yaşam standardını direkt olarak etkiler. Örneğin, aldığımız maaş, satın aldığımız ürünlerin fiyatları ve yatırım yaptığımız varlıkların değeri gibi birçok faktör ekonomik koşullara bağlıdır.
Devleti bir insana benzetirsek; Ekonomi, devletin kalbidir diyebiliriz. Kanı bedendeki organlara ihtiyacı nispetinde pompalar ve gönderdiği kanı tekrar toplayarak sürekli bedenin ihtiyacı olan yerlerine yeniden ve pompalar durur durmadan ve yorulmadan.
Beyni kamu yönetimi ve hükümet olarak, dil ve gözleri Dışişleri, mideyi Piyasa, el ve ayakları Savunma, karaciğeri Maliye, akciğerleri Merkez Bankası, hücreleri de vatandaşlar olarak değerlendirebiliriz.
Yediklerimiz ithalat, emeğimiz ve alın terimiz ile kazandığımız para da Gayrisafi Yurtiçi Milli Hasıla olarak ortaya çıkar. Büyüme beden ve yaşa göre değişiklik göstermekte birlikte emek-değer üretimi ve beslenme de önemlidir ihtiyaçların karşılanması açısından.
Tüm bu süreçte damarları ve bağırsakları da unutmamak gerekir. Bağırsaklar firma ve esnafı temsil ederken damarlar finans ve bankacılık sistemine karşılık gelir. Kan ise kaynak yani paradır. Girdiği organa, hücreye hayat verir.
Vücut sağlığı ve bütünlüğü açısından her organ ve bölge değerlidir. Bedendeki ruhu tarihsel birikim, öz benliğimizi de milli değerlerimiz kabul edersek bütün vücuda hayat veren ve ekonomi olarak belirlediğimiz kalp aynı zamanda; içinde barındırdığı vicdan ile de adaleti sağlamanın yanında devletin fiziksel ve manevi dengesini ayakta tutan gizli bir eldir.
Kaliteli eğitim, güçlü ordu, sağlıklı bir toplum, milli şuur; vicdan terazisinin doğru tartmasıyla hayat bulur ya da diğer bir ifadeyle ayakta kalır.
Kalp kanı pompalar her organa ihtiyacı olduğu kadar. Bir yere kanın fazla gönderilmesi iç kanama yaparken eksik gönderilmesi de felç, kangren, organ yetmezliği yapabilir. Neticede acıyı ve rahatsızlığı tüm beden çeker. Hasta olan bedene serum vermek gerekebilir yani IMF ve dahi ilaç kullanmak gerekebilir yani yüksek faizli dış kaynaklı fon. Tedbir alınmaz ya da tedavi edilmez ise de kalp durur, tüm vücut iflas eder.
Vücutta meydana gelen hastalıklar ihmal başta olmak üzere dikkatsizlik, tedbirsizlik, boş vermişlik gibi kendimiz kaynaklı sebeplerden oluşur ekseriya. Demem odur ki kendi bedenimize kendimiz zarar veririz, hastalığın nedenini dış etkilerde aramamak lazım her defasında ve bedene dışarıdan sunulan aşı baskısını da yani diğer devletlerin dayatmalarını da kabul etmemek gerekir bedava diye uhulet ve suhuletle.
Oruç ve de diyet vücuda sıhhat verir yani yapılan tasarrufların elbet katkısı vardır devlete ve ekonomiye. Unutulmamalıdır ki, bu yöntemler hasta ve zayıf organlar ile kanın yeterli gelmediği hücreler içinse daha fazla ızdırap oluşturabilir hatta tüm bedeni etkileyecek minvalde.
Devleti insana benzetsek de insanlar birbirine benzemez ve her birini ayrı değerlendirmek gerekir hem fiziki yönden hem de manevi yönden. Ayrıca her insanın da kendi artı ve eksi yönleri vardır türlü türlü her devletin kendine özgü yapısı olduğu gibi.
Türkiye ekonomisinin de bu perspektiften bakıldığında kendisinden kaynaklı pozitif yönleri yanında bazı zayıf yönleri bulunmaktadır:
Yüksek Enflasyon: Yüksek enflasyon şeker hastalığı gibidir, kanla birlikte hücrelere ve organlara gitmekte yani halkın refahını olumsuz etkilemekte ve mideye yiyecek girmemesine neden olmakta yani yatırımları caydırmaktadır.
Dışa Bağımlılık: Türkiye ekonomisi, dış ticaret ve dış borçlanma açısından önemli ölçüde dışa bağımlıdır. Yani, vücut emek-değer üretiminde optimum dengeyi yakalamamakta, yeterli alın terini üretememektedir. Bu durumdan ötürü de ihtiyaç duyduğu besin maddelerini karşılayamamakta ve vücut güçsüz kalmakta ve dahi beden kırılgan bir yapıda ayakta durmaya çalışmaktadır.
Kur Riski: Türk Lirası'nın döviz kuru karşısında dalgalanmaları, ithal girdilerin maliyetini artırarak enflasyona katkıda bulunmaktadır. Bu durum damar yollarında yani finans sisteminde tıkanıklıklara yol açmakta, kandaki alyuvar, akyuvar, trombosit dengesini bozmakta yani para üzerinde negatif yönlü değişen etkilerde bulunmaktadır.
Gelir Eşitsizliği: Türkiye'de gelir eşitsizliği, önemli bir sorundur. Hane halkları arasındaki gelir farkları, sosyal gerilimlere yol açabilmekte yani düzensiz kan dolaşımı hücre ve organlar üzerinde olumsuz etki yapmakla birlikte kalp krizine yol açacak kadar da büyük etkileri olmaktadır.
Vücudu bir bütün olarak görmek, ağrı ve acı olan yerleri öncelikli olarak tedavi etmek, kan basıncını ayarlamak, kanın her yere ulaşmasını sağlamak gerekir. Hücreleri oluşturan asgari ücretli çalışanlar, emekliler ihmal edilmemeli, iş arayanlara ve gençlere vücudun çeşitli yerlerinde öncelik verilmelidir. Bedenin eli ayağı olan savunma biriminde yer alan güvenlik güçlerimizden gazi sayılamayan kahraman askerlerimiz için çalışma yapılmalı, kas lifleri arasına sıkışmış astsubayların tazminat, uzman çavuşların kadro talepleri ivedilikle çözülmelidir.
Bağırsaklar ikinci beyin olarak görülmekle birlikte firma ve esnafın vergi yükü hafifletilmelidir. Velhasıl kelam önce bir check-up yapılmalı ve vücudun temel ihtiyaçları karşılanmalıdır. Vücut sıhhat buldukça kalp rahat çalışır, kalp rahat çalıştıkça da vücut sıhhatli olur.
Güçlü beden, ruhsal huzur hepsi bundan ibaret.
Devlet aklını temsil eden epifiz bezini korumaya da özen göstermeliyiz.
Vücudumuzu ihmal etmemeliyiz!
İhmal edilen her şey ölür.
Kalbimize iyi bakmalıyız!
Kalp durursa, yaşam biter.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!
Ekonomi devletin kalbidir.
Kalp, adaletin tecelli ettiği yerdir.
Devlet, adaletli ise devlettir.
Yoksa, buna kalp dayanmaz!