Sedat SADİOĞLU'nun 7 Eylül 2023 tarihli yazısı: Faydalı Bilgiler -1-
Gören Göz – 32/1: İlk Türk Filozofu; Farabi
Farabi Kimdir?:
Ebu Nasır Muhammed bin Tarhan bin Uzlug El-Farabi (879-950) (Batı’daki adı Alpharabus), Sir-i Derya’da Faraba şehrinde doğdu. Aristo’nun sadık takipçisi, matematikçi ve doktor olarak ün kazandı. Aristo’nun ve yeni Platoncuların çalışmalarının Suriyeli çevirmen ve yorumcularıyla daha yakından tanışmak için Bağdat, Şam, Harran ve Halep’e gitti.
Farabi Felsefesi:
Farabi, ilk Türk-İslâm düşünürüdür. İslâm disiplini içinde yetişmiş Türk düşünürlerinin en büyüğüdür. Aristoteles(Aristo) mantığına dayanan usçu bir metafizik oluşturmuştur. Amacı, Aristoteles'i, biraz da Plotinos'un(Platon) yardımıyla, İslâm diniyle uzlaştırmaktır. Bununla da yetinmemiş, İslâm dinini de bilimle uzlaştırmaya çalışmıştır. Önceleri Türkistan'da kadılık yapmış, sonra kendini büsbütün felsefeye vermiştir. Anadili olan Türkçe kadar Arapça, Farsça, Süryanice ve Yunanca da bilen Farabi, aynı zamanda hekim ve iyi bir müzikçidir. Yüzden çok kitap yazmış; Aristo, Platon, Diyojen, Zenon, Plotinos gibi ünlü düşünürleri yorumlamış, bunların görüşlerine kendi görüşlerini katmıştır. İbni Sina ve İbni Rüşt onun manevi öğrencileridir, ancak Farabi’nin felsefesi onlarınki kadar yayılamamıştır.
Gören Göz – 32/2: Günde Bir Saat
Günde, sadece bir saat (60 dakika) ile “Cenneti Kazanmak” mümkündür. Sadece namaz değil, içten ve sürekli yapılan bütün ibadetler, yüce Allah’ın katında çok makbuldür. Bir de tövbe edip, yasaklardan (haramlardan ve şüpheli şeylerden) uzak kalarak, canımızı teslim edersek, “Allah’ı” ve Allah’ın bizler için hazırladığı, sonsuz ve güzel nimetlerle dolu “Cennetini” kazandık demektir. Ancak (unutmayalım ki) namazın, bir Müslüman’ın yaşamındaki yeri bir “istisna”dır. Namaz, çok özeldir, özellikleri ve faydaları çoktur.
(Basit bir hesaplama ile) Gün içerisindeki beş vakit namazın toplam kırk rekatının kılınması ve namaz hazırlıklarıyla beraber (abdest, vb.), namaza ayrılan toplam sürenin, altmış dakikayı fazla geçmeyeceğini görürüz. Bu ibadet bize, hiç zor gelmemelidir. Kadın, çocuk, yaşlı, hasta, engelli ve yolcu olsak bile, (bizler için) kolaylıklar da getirilmiştir.
Günde sadece altmış dakika süren bir namaz ibadeti ile, Allah’ı (-n rızasını) kolayca kazanamayacağımızı elbette biliyoruz! Ancak, Hz. İbrahim’in (a.s.) ateşini söndürmeye giden (-ki, ateşi söndüremeyeceğini bildiği halde) karıncanın dediği gibi; “safımız belli olsun!” yani, “niyetimiz belli olsun!” Öte yandan, “Müslümanım, elhamdülillah!” deyip, sadece “lafla” da kalmayalım.
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları namazın insan hayatını yönlendiren ve “bir program” olduğunu idrak eden, zorlanmadan ve namazını huşu ile yapan kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 32/3: Tercih Sultanımın!
Aşağıdaki hikâyeyi, hem ibretle hem de gülümseyerek okumanızı ümit ederim.
İlk Müslüman Türk devletlerinden olan Gazneliler’in en büyük ve ünlü hükümdarlarından biri olan ve yine tarihte ilk kez “Sultan” unvanını alan, Sultan Mahmud, İslam’ı yaymak için, Hindistan üzerine 17 sefer düzenlemişti. Son seferinde, çok şiddetli bir direnme ile karşılamıştı. Zafer kazanacağından da şüphe duymaya başlamıştı. Tam bu zor durumdayken, yüce Allah’a şöyle yalvarır; “Ey Rabbim! Bu savaştan galip çıkarsam, aldığım bütün ganimetleri yoksullara dağıtacağım!” Savaşın sonunda Sultan Mahmud galip gelmiş ve çok kıymetli ganimetlere sahip olmuş. Gazne’ye döndüklerinde, elde ettikleri ganimetleri, yoksul ve muhtaçlara dağıtmaya başlamış. Fakat bazı vezir, komutan ve devlet adamları araya girip, “Aman Sultanım, ne yapıyorsunuz!? Bunca değerli altınlar, inciler ve taşlar, fakir fukaraya dağıtılır mı? Hem onlar bunların kıymetini nereden bilecek? Üstelik devlet hazinesinin bunlara çok ihtiyacı var?” derler. Sultan Mahmud da, bunu Allah’a verdiği bir söz üzerine yaptığını, kendisi için bir “adak” olduğunu söyler. Adamları yine de itiraz ederler. “Efendimiz, hiç olmazsa önemsiz olanları dağıtın, değerli olanları hazineye ayırın, ayrıca memleketin de ihtiyaçları var!” derler. Ancak, Sultan’ın kafasını da karıştırırlar. O zamanlar Gazne’de yaşayan, doğruyu ve yanlışı kellesi pahasına söylemeyi esirgemeyen âlim ve fazıl bir zat (*) varmış. Sultan Mahmud, onu çağırtmış, durumu anlatmış ve fikrini sormuş. O büyük zat da şöyle demiş;
“ Bunda kararsızlığa düşecek bir durum yok, Sultanım! Çok basit bir tercih karşısındasınız. Eğer tekrar Allah’a işiniz düşmeyecekse, hemen adamlarınızın dediğini yapın! Ancak tekrar Allah’a işiniz düşecekse, verdiğiniz sözü tutun, adağınızı yerine getirin ve ganimeti dağıtın! Tercih Sultanımındır!”
(*)Kısa bilgi: Tarih kaynaklarında, bu değerli zatın, Ebu'l-Hasan Harakânî hazretleri (k.s.) olduğuna dair deliller vardır.
Ebu'l-Hasan Harakânî (k.s.) kimdir?: Allahü Teâlâya ve âhirete âit ilimler yâni mârifetler sâhibi büyük âlim ve velîlerdendir. Künyesi Ebü’l-Hasan, ismi Ali bin Câfer’dir. Bistâm’ın bir kasabası olan Harkân’da dünyâya geldi. Ebü’l-Hasan Harkânî, insanları Hakk’a dâvet eden, onlara doğru yolu gösteren kendilerine ‘Silsile-i aliyye’ denilen büyük âlim ve velîlerin altıncısıdır. Büyük İslâm âlimi Bâyezîd-i Bistâmî’nin rûhâniyetinden istifâde ederek kemâle gelmiş, yükselmiştir. Zamanının kutbu idi. 1034 (H.425) senesinde Harakân’da vefât etti.
Bir gün, Şeyh Harakanî’nin şöhretini duyan Gazneli Mahmud, adamlarıyla birlikte, biraz da onu imtihan maksadıyla Harakan’a gelir. Sultan, yanına geldiğinde Şeyh Harakanî, ona özel bir ilgi göstermediği gibi, ayağa da kalkmaz. Sultan pek çok sorular sorar ve şeyhi sınar. Aldığı tatminkâr cevaplar ve şeyhin mehabeti karşısında irkilir, endişesi sevgi ve saygıya dönüşür. Şeyhe bir kese altın ihsanda bulunmak isterse de Harakanî bunu reddeder. Bu sefer, “ondan bir hatıra olsun diye” herhangi bir eşyasını ister. Harakanî de Sultan’a bir gömleğini verir. Görüşme tamamlandıktan sonra Sultan ayrılırken, Şeyh Harakanî onu ayakta uğurlar. Sultan, şeyhin kendisini yolcu ederken ayağa kalktığını görünce sorar:
“ Efendim, geldiğimizde ayağa kalkmadınız ama yolcu ederken ayaktasınız. Sebebini öğrenebilir miyim? Şeyh Harakanî, şu karşılığı verir: “ İlk gelişinizde padişahlık gururu ve bizi imtihan niyetiyle geldiniz. Ancak şimdi dervişlerin haliyle ayrılıyorsunuz. Dervişlik devletine ve tevâzu halinize saygı gerekir! ” (ne muazzam yanıtlar!!!)
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları her zaman Hakk’ın yanında olan kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 32/4: Altın Kurallar
Aşağıda, bu dünyayı, herşeye rağmen yaşanır kılmak için, aklımızdan çıkarmamamız gereken ‘temel hayat kuralları’nın bazılarını da vererek, bu bölümü bitirmiş bulunuyorum. Okuyanlara faydalı olması dileğimle.
- Göğün her yerde mavi olduğunu anlamak için, dünyayı dolaşmak gerekmez!
- Bak ve aynı zamanda, baktığını da gören ol!
- Geldiğin zaman boşluk dolduran değil, gittiğin zaman yeri doldurulamayan ol!
- Elindekilerin hepsini harcama ve istediğin kadar da uyuma!
- Özür dilerken, karşındakinin gözlerinin içine bak!
- Evlenmeden önce, az da olsa (bir süre) nişanlı kal!
- Asla, başkalarının hayalleriyle dalga geçme!
- Anlaşmazlıklarda (bile) dürüstçe davran!
- Dedikodulara inanıp, başkaları hakkında (hemen) karar verme!
- İnsanları sürekli yargılama, sonra onları sevmeye (hiç) zamanın kalmaz!
- İnsanlara beklediğinden fazlasını vermeye çalış ve bu işi yaparken de nazik ol!
- Yavaş konuş ancak (yapabilirsen) hızlı düşün!
- Şunu unutma ki, büyük tutkular (aşklar) veya büyük işler (yatırımlar), daima büyük riskler taşır!
- Bazı şeylerini kaybetsen de, aklını ise kaybetme!
- Az da olsa sürekli vermeyi (sadaka, vb.) alışkanlık haline getir!
- Şu üç ‘S’yi unutma ve asla esirgeme!
- Sevgi: Herkese!
- Saygı: Kendine ve başkalarına!
- Sorumluluk: Bütün davranışların için!
- Bir hata yaptığını anlarsan, hemen onu düzeltmeye bak, hatanı bile bile devam ettirme!
- Şunu bil ki, bazen sessiz kalmak en iyi cevaptır!
- Sevdiklerinle tartışırken o anı önemse, geçmişi (asla) kurcalama!
- Şu üç yönünü geliştir;
- Bilgi: İnsanı, şüpheden kurtarır.
- İyilik: Acı çekmekten kurtarır.
- Kararlılık: Korkudan kurtarır.
- Bol bol dua et ve yüce Allah’ı an, (dua) büyük güç verir!
- Bazen (çok) istediğin bir şeyin gerçekleşmemesi, senin için daha hayırlı olabilir!
- Karakterin (huyun), senin hayatboyu programındır!
- Zamanını boş şeylerle geçirme (harcama)!
- Sınırsızca, karşılıksız ve (Ancak) Allah rızası için sev!
- Her gönülde bir çiçek olacağına, bir gönülde buket ol!
- Sevgi için kollarını kapalı tutma, sonra kendinden başka saracak bir şey bulamazsın!
- İçinden gelen güzel seslere cevap ver!
- Mutluluk ayağınıza gelmez, çaba göstermek gerekir!
- Gülmek için ise mutluluğu bekleme, sonra tebessüm bile edemezsin!
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları İslâm’a hizmet etmiş, mübarek Allah dostlarının, himmet, bereket ve şefaatlerine nâil eylesin. Rabbimiz, âlimlerin kudsi nefesleri ile bizleri yararlandırsın (inşallah)... Amin!
(NOT: Otuzikinci bölümün sonu…)