Sedat SADİOĞLU'nun 6 Ocak 2025 tarihli yazısı: Hayatın Boyutları-1/4: Düşündürücü Kavramlar Üzerine
İyi Olmak
J.J. Russo’nun (ünlü Fransız filozof) mutluluğa bakışını alıp, inceleme ihtiyacı duydum. Çünkü filozof, mutluluğu sadece iyilikle ölçmüş gibi gözüküyor. Ben önce, aşağıda bu meşhur filozofun deyişini verip, sonra kendi söylemimi değerlendirmenize sunacağım;
“Önce iyi olalım, daha sonra mutlu oluruz” J.J. Russo
‘İyi’ kelimesi göreceli olduğu için, yorumu ve bakış açısı kişiden kişiye ve toplumdan topluma değişir. İyi, sadece güler yüzlü, cömert, adaletli ya da paylaşımcı olarak da görülebilir. Keşke iyi, sadece ‘fayda’ ile eş anlamlı kullanılabilse, belki birçok problem daha kolay çözülebilir.
“Önce iyi olalım, iyi olmak; güler yüzlü, cömert, adaletli, paylaşımcı ve en önemlisi faydalı olmaktır. Daha sonra mutlu oluruz!” S. Sadioğlu
Hırs
“Hırsla mutluluk birbirini hiç görmezler.” Benjamin Franklin
Benjamin Franklin’in (ABD'li bilim insanı ve siyasetçi) ‘mutluluğa’ bakışını inceleme ihtiyacı duydum. Çünkü B. Franklin, mutluluğu hırs ile ters orantılı düşünmüş ve hırs ile mutluluğun birbirlerini hiç görmediğinden bahsetmiştir. Oysa hırsları sayesinde başarılı olan ve mutlu olduklarını iddia eden insanlar vardır. Eğer buradaki ‘görmezler’ ifadesi, ‘engel’ anlamında kullanılmış ise, bu kısmen doğrudur. Hırs, birçok kişinin gözünü kör edebilir. Hele aşırı hırs, kararların sağlıklı alınmasına bile engel olabilir. Öyle insanlar vardı ki, hırsları için sınır tanımazlar, büyük olaylara imza atarlar veya büyük felaketlere yol açabilirler.
“Hırs ve mutluluk, çift taraflı bir ok gibidir. Atıldığı zaman birbirine hiç değmezler.” Sedat Sadioğlu
Mutluluk ve Nefis
“Mutluluk; varacağımız bir istasyon değil, bir yolculuk biçimidir.” Monteskiyo
Monteskiyo’nun (ünlü Fransız edebiyatçı), mutlulukla ilgili yukarıdaki sözü oldukça ilgimi çekti. Bilgece söylenmiş bu sözde düşünür, mutluluğu hiç bitmeyen bir yolculuğa benzetmektedir, haklıdır da! Yolculuğumuzun şekli, yöntemi, yolculuk sırasında karşılaşacağımız olaylar, deneyimler ve bunlara karşı alacağımız tavırlar mutluluğumuzu belirleyecektir…
“Mutluluk; varacağımız bir istasyon değil, istasyonun duraklarıdır.” Sedat Sadioğlu
Her bir istasyon durağı, kısa molalar, ihtiyaç ve nefes alma duraklarıdır. Bu dakikalar içerisinde tatlı bir koşturma başlar. Ayrıca, eşinizle ilk tanıştığınız zaman, ilk çocuğunuzun doğduğu an, askerlik yılları, ilk işe girdiğiniz gün, emekli olduğunuz zaman gibi. Bu anların tadına varın, daha sonra torunlarınıza veya dostlarınıza anlatacak güzel anılarınız olsun…
“İnsan gövdesini unutabildiği ölçüde mutludur.” D.H. Lawrens
Lawrens, mutluluğu bu ifadeyle dile getirmektedir.
Yazar burada, insan vücudunun ihtiyaçları olan isteklerine gem vurulmasının şart olduğuna işaret ediyor. Günümüze bu ihtiyaçları ortaya çıkaran gücün, bizimle beraber yaşayan ‘hırslarımız’ olduğunu biliyoruz.
Şimdi bu deyişi, değişik şekillerde irdelersek;
“İnsan nefsini unutabildiği ölçüde mutludur.”
“İnsan, insan olduğu sürece mutludur.”
“İnsan, mutlu olmak için nefsine gem vurmalıdır.”
İnsan ihtiyaçlarının sonunun olmaması, aslında nefsin ölçüsünden kaynaklanmaktadır. Yaşadığımız sürece nefsimizi tamamen unutamayız, ancak çok zor da olsa gem vurabiliriz. Toplum içerisinde yaşıyoruz ve nefsimizi kontrol edebiliriz…
Alınganlık
Gençliğimde sıcak ve soğuk
Beni pek etkilemez idi…
Sıcak bir yazın ortasında,
Öğle sıcağında,
Ve hatta ramazan ayında,
Oruç tutarken,
Top peşinde koştururken,
Hem de saatlerce…
Yıllar geçti çok terler
Ve çok da üşür oldum.
Yıllar geçti,
Bunalmaya ve donmaya başladım.
Yıllar geçti,
Her şeyden alınır oldum.
Meğer ne alıngan bir huyum varmış!
Sıcağı ve soğuğu çok iyi anlıyorum ama,
Şu alıngan garip huyumu
Bir türlü anlayamıyorum… (Sedat SADİOĞLU)
Kararlılık
Sonu görünmeyen uzun tüneller, eğer yeterli bir ışık yoksa ve bir de yol bükümlüyse bir türlü bitmez. Siz yine de ‘sonu vardır’ ümidiyle, yolunuza kararlılıkla devam ediniz. Çünkü her tünelin, her zorluğun, her karanlığın sonu ve çıkışı mutlaka vardır. Her çıkışın bir inişi olduğu gibi… Önemli olan sabırlı olmak ve ümidinizi kaybetmemektir. Bu davranışınız sizi ‘kararlı’ yapar.
Kararlılık, ‘inat’ ile karıştırılmamalıdır. Sadece körü körüne kararlılık, inatla açıklanabilir. Bilerek yapılan inat da “negatif insan” davranışıdır hem kendisine hem de çevresine zarar verir.
Kararlılık, yılmamakla ilgili olsa da inat edilmemelidir. Düz yolda gitmek üzere imal edilmiş bir binek aracı, dağlara vurup arazi aracı gibi kullanmaya zorlamak bir kararlılık değildir. Bunda ısrar ederseniz ya araç zarar görür ya da (devrilir) siz zarar görürsünüz.
Bazı denemelere ve mücadelelere insanoğlu açıktır ve çekinmeden dener, ama zorlu denemeleri ise kararında bırakılmalıdır. “Kararında bırakma” sözü, deyimler sözlüğümüze girmiş ve tek başına çok anlam ifade eden güzel bir sözdür…
Zekâ
“Zekâ; ayva, nar, portakal ve armut gibi geç renk ve koku bulan sonbahar meyveleridir. Güneşte pişmeden bu asil meyveler ballanmaz. Dünyayı idare eden, ilim, fen, iktisat, sanat ve edebiyat akımlarının düzenleyicileri de şakakları beyazlanmış kafalardır.” Ahmet Haşim
Ahmet Haşim, ‘Bize Göre’ adlı kitabının ‘Bahar’ adlı bölümünde zekâya bu şekilde bakıyor. Ben bu benzetimi oldukça ilginç buldum. Hatta özellikle portakal, kışın az da olsa kendini gösteren güneşe mutlaka ihtiyaç duyar. Soğuk, sert rüzgâr, nispeten az güneş ile ortaya çıkan muhteşem bir meyvedir; portakal.
Deneyimler, acılar, zararlar, kayıplar, yorgunluklar, uykusuzluklar, kırkla ifade edilen yıllar ve ortaya çıkan muhteşem bir başka meyve ise; ‘zekâ’…
Korkular
Aslında neden ve nelerden korkarız? Hiç böyle bir soruyu kendinize sordunuz mu? Bilim insanları bu sorunun yanıtını şöyle sıralamaktadır;
Kaybetmekten korktukları için sevmekten,
Sorumluluk getireceği için düşünmekten,
Eleştirilmekten korktukları için konuşmaktan,
Gençliğin kıymetini bilmedikleri için yaşlanmaktan,
Kullanamadıkları için zamandan,
Yaşamayı beceremedikleri için ölmekten,
Bilmedikleri için yapmaktan,
Sağlığa değer vermedikleri için hasta olmaktan korkarlar…
(NOT: 1/4. bölümün sonu…)