Sedat SADİOĞLU'nun 2 Aralık 2024 tarihli yazısı: Kul İçin Önemi Olan İfadeler-3

Gören Göz – 95/1: GİZLİ MÜSLÜMANLAR

Pek çok değerli edebiyatçı ve bilim insanının özdeyişlerini okuduğumda, ister istemez bir kısmının sanki ‘Gizli Müslüman’ olduklarına inanasım gelir. Buna da şu yüzden karar veriyorum, dünya hayatındaki nimetlere fazla düşmedikleri, erdemli ve ölçülü oldukları için. İşte birkaç güzel örnek:

  • İyi bir insan olmak için, az şeye gereksinim duymak gerekir. (Tolstoy)
  • İnanç yaşamanın gücüdür.  (Tolstoy)
  • Başkasına yararı dokunan insan, en kusursuz insandır.  (Sophokles)
  • Tanrı sevdiklerine tez ölüm verir.  (Byron)
  • Ölüm korkusu herkesi dua etmeye yöneltir.  ( Romalı Seneca)
  • Hoşgörü, en iyi dindir.  (Victor Hugo)
  • En büyük erdem insanın vicdanını dinlemesi ve iyilik yapmak için çaba harcamasıdır.  (Konfüçyüs)

(Deyişlerin kaynağı: Öner Yağcı’nın ‘Aydınlatan Düşünceler’ kitabından)

Gören Göz – 95/2: AHLÂK

İşte ders niteliğinde bir kıssa;

“Su, ateş ve ahlâk dost olup birlikte (dünyada) zaman geçirmeye başlamışlar. Çevrede dolaşırken eğer kaybolurlarsa, birbirlerini nasıl bulabileceklerini sorgulamaya başlamışlar.

Suya sormuşlar;

- Kaybolursan seni nasıl bulacağız?   

- Nerede bir şırıltı duyarsanız beni orada bulabilirsiniz.

Ateşe sormuşlar;

- Kaybolursan seni nasıl bulacağız?

- Bir duman gördüğünüz yerde ben varım.

Sıra ahlâka gelmiş, onun yanıtı ise oldukça düşündürücü;

- Beni kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız.”

(‘Bütün Dünya’ Dergisi’nden, Mayıs 2002)

Ahlâkla ilgili (ders alınabilecek) bundan daha güzel bir kıssa olabilir mi…?

Gören Göz – 95/3: HAYATTA İNANCIN YERİ

‘Hayatta inancın yeri nedir?’ denilince, insanın dünyevi hayatındaki inançları, yaşantıları, amelleri, itikatları ve eğilimleri kastedilmektedir. Bunların içinde de en çok yaşantılarımız yer kaplar. Çünkü inanışlar yaşamak içindir ve de yaşamın bir parçasıdır.

Ben burada üzerinde ciltler dolusu kitapların yazıldığı bir konuya, biraz da felsefeye dayanan (okuduklarımın, yaşadıklarımın, dinlediklerimin ve gördüklerimin analizini yaparak) bir saptama ile değineceğim. Daha fazlası için en başta Kur’an-ı Kerim, fıkıh, hadis ve tasavvuf kitapları, bilimsel ve dini yayınlar, vb. araştırılmalıdır.

İnsanların neredeyse tamamı, hayatlarını üç temel inanç üzerine kurarlar ve o şekilde yaşarlar. Bunlar;

1.inanç şekli; ‘Dindar’ kabul edilen insan gruplarıdır.

Bunların tipik özellikleri şunlardır;

·         Bunların hepsi Allah’a inanırlar ve Allah’tan korkarlar

·         İbadetlerinin düzenli yapmaya çalışırlar

·         Nefis sahibi olduklarından, hata yaparlar ancak geç de olsa tövbe de ederler

·         Hepsinin ahiret inancı vardır

·         Hepsi için ‘dini bütün’ oldukları ifade edilebilir

2.inanç şekli; ‘Dindar olmayan’ insan gruplarıdır.

Bunların tipik özellikleri şunlardır;

·         Dine şeklen inanırlar

·         İstedikleri zaman ibadet yaparlar

·         Bunların büyük çoğunluğu bir yaratıcıya inanırlar, ancak inançları semboliktir yada mitolojiktir. (Onlara göre din eski dönemlere ait bir efsanedir.)

·         Bunlar yaratıcıya, hayali bir varlık yada bir arkadaş gibi isim takarlar. (Tek varlık, Kutsal Ruh, Sonsuz Yaratıcı Güç, Sonsuz Enerji, Sonsuzluğun Sahibi, Yüce Ruh, Yahova, Buda, Teo, Tien, Dost, Baba, vb.),

·         Sorumsuzca yaşarlar, bilerek veya bilmeden çok hata yaparlar.

·         Hatta daha ileri gidenlerin, dini, bir çeşit kafa bulduran ‘afyon’ olarak da kabulleri vardır.

3.inanç şekli; ‘Tanrı tanımaz’ insan gruplarıdır. Bunların ahiret inancı yoktur. Cennet ve Cehenneme de inanmazlar. Bunlara göre tek bir dünya vardır, o da, içinde yaşadıkları bu (fiziki) dünyadır. Bunların önemli bir kısmı ateisttir (Tanrı tanımaz) yada ne oldukları belli değildir. İçlerinde ateşe tapan, hayvanlara tapan, kendi yaptıkları putlara tapan, güneşe veya aya tapan, vb.’ler de vardır.

Sonuç olarak, insan için inanç bir ihtiyaçtır. Şu veya bu şekilde, dünyaya geldiğimizde şartlarımızın da etkisiyle bir inanç şekline sahip oluruz. Aslında bu bizim de seçimimiz değildir.

İnsanı yaratıp, önce ruhundan üfleyen, sonra da düşünsün ve doğruyu bulup yapsın diye akıl (ruh) veren Yüce Allah, Peygamberleri sayesinde de yol göstermiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) uygulamalarının (sünnet) yanı sıra, öğüt veren sözler de söylemiştir ki, biz bunlara hadis diyoruz. Bu hadislerin içinde bütün Müslümanlara söylenen ve konumuzu ilgilendiren bir hadisi aşağıda vereceğim;

‘ İlim Çin’de de olsa gidin ve alın (öğrenin).’

İnsan aklı bunu anlayacak ve idrak edecek güzelliklere sahiptir. Gerisi insanın kendi seçimidir ve kendisine kalmıştır. Okuyuculara özellikle, araştırmaları için Malezya örneğini öneriyorum.

Gören Göz – 95/4: HAKKIMIZDAKİ GERÇEKLER

 “İnanışlarımız gerçekliğinizi yansıtır. Eğer inanışlarınız değişmezse durumunuz da değişmez; işinizi, arabanızı, evinizi yada eşinizi değiştirmeniz bir işe yaramaz. (Farklı inanç ve yaşantıdaki) insanlarla olan ilişkileriniz, katıldığınız olaylar, içinde yer aldığınız durumlar ve hayatınızdaki her şey, sizin nasıl düşündüğünüzün ve kendiniz hakkında neler hissettiğinizin bir aynasıdır. Genelde ilişkilerin ne kadar önemli olduğunun hatırlanmaması, bu inanılmaz hediyenin gözden kaçıyor olmasına bağlıdır. İlişki olmadan herhangi bir şey yaşamanız yada tecrübe etmeniz mümkün değildir. Bu sayede kendinizi karşılaştırabilirsiniz. Kimsenin kötü olmadığı bir ortamda iyi biri olduğunuzu nasıl bilebilirsiniz? Sizi affedecek biri olmasaydı, affedilmenin nasıl bir duygu olduğunu nereden bilecektiniz? Doğal çevre olmadan doğayı sevip sevmediğimizi nasıl anlayacaktık? Hiç parasız kalmadan zengin olup olmadığımıza nasıl karar verecektiniz? Şükredin ve yine şükredin! Bütün ilişkileriniz için şükredin! Onlar gelişiminiz ve evriminiz (ilerlemeniz) için en büyük ve en kutsal bir fırsattır.”  

(Mary M. Bauer’in, ‘Hakkınızdaki Gerçek’ adlı kitabından)

Yabancı bir yazarın inanç konusundaki düşüncelerinin, bizim inanç sistemimizden çok farklı olmadığını göstermek için, kısa bir bölüm yazma ihtiyacı duydum. Tespitleri etkileyici değil mi?

Yazar esasen tıp doktoru olmasına rağmen, inançlı bir Hıristiyan olup, özellikle İslam dinini de incelemiş olduğu anlaşılmaktadır. Kitabında, bazı İslami değerlerden ve sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) bazı hadislerinden de bahsetmektedir. Kitabının en son satırlarını (sayfa 182) da vererek, konuyu, yazarın birlik mesajı ile bitirmek istiyorum;

“Hepimiz biriz. Tek Kaynak, Tek Varlık Tanrı’danız. Tamamen ve sonsuza kadar sevilen ve reddedilemeyecek (sonunda Cennete kabul edilecek) varlıklarız. Bundan daha iyi bir şey olamaz…!”….tek kelime ile harika!

Gören Göz – 95/5: İLAHİ AŞK

Herşey ‘sevgi’ ile başlar. Sevginin o kadar çeşidi vardır ki, saymakla bitmez. Sevgi bir çiçek gibidir, büyür ve gelişir. Sevginin bir sonraki aşaması ise ‘aşk’tır. Aşk aslında çıkarsız ve vazgeçilmez bir tutkudur. Aşk da bir çiçek gibidir, büyür ve gelişir.

Aşkın son aşaması ise (kulağa hoş gelmese de) ‘ölüm’dür. Bu ölüm dünyevi ise, mutlak ölümdür. Bu, ömrün sona ermesi veya aşkın sona ermesidir. Ömrün sona ermesine yapacak bir şey yoktur. Aşkın sona ermesinde de yapacak bir şey yoktur, belki biraz iz bırakır. Sadece ilahi aşkın karşılığı vardır, üstelik ilahi aşk bitmez ve ölmez, çünkü sonsuzdur. Sevmek de bizi ilahi aşka yaklaştırır, ancak bu sevginin (hiç şüphesiz) ‘Yaradan’dan dolayı’ olması gerekir...

Gören Göz – 95/6: ÖLÜM GERÇEĞİ

“Ölüm, ilk ve en eski, neredeyse diyeceğim ki tek olgudur. Bu olgu hem olağanüstü yaşlıdır, hem de her saat yeniden doğar. Sertlik derecesi on’dur, bir elmas gibi keser. Uzayın mutlak soğukluğu onda vardır, yani eksi iki yüz yetmiş üç (-273) santigrat derece. Rüzgârının hızı tayfununkine eşittir, yani en yüksek hız! Gerçek anlamda, her şeyin üzerindedir; ama ölüm sonsuz değildir, çünkü ona her yoldan erişilir. Ölüm var oldukça, ona söylenecek her şey yine ona karşı durmak demektir. Ölüm var oldukça her ışık, yanıltıcı bir ışıktır, çünkü sonunda ölüme götürür. Ölüm var oldukça ne ‘güzel’ güzeldir, ne de ‘iyi’ iyidir!”

(Elias Canetti, ‘Sözcüklerin Bilinci’ adlı eserinden)

Yazar, ustaca bir dil ile ölümü ne güzel ifade etmiş; ‘Ölüm var oldukça ne ‘güzel’ güzeldir, ne de ‘iyi’ iyidir!’  Bu ifade insanı biraz karamsarlığa itiyor olsa da, bu tespitlere katılmamak mümkün değildir…!

(NOT: Doksanbeşinci bölümün sonu…)