Nesrin YARIM ÖZOĞLU'nun 8 Mayıs 2023 tarihli yazısı: Hoşgörüsüzlük
Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
Diyor Mevlana Celaleddin-i Rumi, peki kaçımız böyle yaşıyor, böyle görüyor, en azından böyle düşünmeye çalışıyoruz. Çoktandır hayatımızdan bir kavramı çıkardık, ‘hoşgörü’ kavramını...
Trafikte, dolmuşta, sokakta adım attığımız hatta nefes aldığımız her yerde tahamülsüz ve hoşgörüsüzlük yaşantımızın bir parçası olmuş. Markette kasa sırası beklerken önümüzdeki kişi biraz yavaş mı hareket etti? Hoppp hemen yüz ifademiz değişiyor, oflamaya, poflamaya başlıyoruz. Kırmızı ışıkta önümüzdeki araç bir iki saniye geç mi hareket etti? Hemen korna ile ikazımızı ediveriyoruz. Birinin size baktığını hissettiniz, hakkından geliveriyoruz. O da ne yolculuk sırasında ağlayan bir çocuk mu var? Yüz ifademizle annesini kınamaya başlıyor, o da yetmiyor ‘şu çocuğu susturuver’ diyerek zaten ağlayan çocuğunu susturamayarak perişan olmuş anneyi fındık kabuğunun içine hapsediyoruz. Sokakta çocuklar biraz sesli mi oynadı? İkazımızı yapmadan duramıyoruz. Hatta ailece cümbür cemaat birbirimize giriyoruz. Metroda gençler çok sesli gülerek bir şeyler mi konuşuyor? Bu kadar neşe bünyeye zarar, uyarıyoruz. Her zaman aracınızı park ettiğiniz yere bugün komşunuz mu aracını park etmiş. Sinirden çılgına dönüyoruz.
Velhasıl sokakta oynayan çocuğa da, kahkaha atan gence de, yavaş hareket eden, ne derdi olduğunu bilmediğimiz insana da tahammül edemiyoruz. Hoşgörünün zerresini ise göstermiyoruz. Nedeni niçini bilinmez ama biz ne zaman bu hadar hoşgörüsüz olduk? Bunu da bilmiyoruz.
Yaşam şartlarımız ne olursa olsun. Ekonomik ve sosyal şartlar sizi ne kadar zorlarsa zorlasın. Hoşgörü, nezaket ilkemiz olsun. Evet, farkındayız o kafamızı kurcalayan şeyler, kendimiz dışında kimseyi düşünmemize engel oluyor olabilir ama olsun. Siz yine de hiçbir şey yokmuş gibi karşınızdakini anlamayı, onu dinlemeyi ihmal etmeyin.
Türkiye’nin beklediği seçimde son bir haftanın içine girdik. Meydanlar çok gergin, siyasetçilerin dili çok kızgın, onlardan daha fazla gergin olan ise sokaktaki vatandaşın hali. Birbirinden farklı adayı destekleyen kardeşler bile gergin. Kim kime dokunsa yanar. Unutmamamız gereken ise 14 Mayıs günü bu ülke demokratik tercihini yapacak. Kim seçilirse seçilsin kardeş yine kardeş kalacak. 14 Mayıs sonrası, hani o kahveni onsuz içmediğin, iyi ve kötü gününde yanında olan, sofrana oturttuğun, sofrasına oturduğun arkadaşın, eşin, dostunun yine sana ihtiyacı olacak. Ona göre yaşa, ağzından çıkanı ona göre tart. Galeyana gelme... Hoşgörüden ayrılma...
‘Ne olursan ol yine gel’ diyerek karşındakini bir dinle, bir anla...