Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 18 Ocak 2024 tarihli yazısı: İğneli Fıçı
İğneli laflar vardır!
Söylendiğinde muhatabı üzerinde mermi etkisi yapar.
Silahla ateş etmek de öyle!
Devletin ekmeğini yiyip, ihanet eden de gün gelir alnının ortasına yağlı kurşunu yer.
Bu kurşunun acısını, teröre tüm destek verenler de aynı anda ve aynı oranda hissederler.
İster mermi kullansın, ister oy pusulası, insan iyi nişan almalı. Kuklayı değil, kuklacıyı vurmalı.
Etraf kukla dolu, kuklaları yöneten kuklacı kim?
Geçmişteki vahşet dolu olaylardan yola çıkarak izleri takip etmek ve yeni kirli senaryolar karşısında her daim uyanık kalmak milli bir vazifedir.
İpuçlarını da göz ardı etmemek lazım!
İğneli Fıçıyı duydunuz mu?
Yahudilerin, kaçırdıkları çocukların kanlarını almak için uyguladıkları yöntemlerden biri olarak kullanıldığı bilinmekle birlikte hala günümüzde de kullanılmakta mıdır onu da sizin takdirinize bırakıyorum?
Yahudilerde iki türlü kanun sistemi mevcuttur. Bunlardan biri, Eksoterik (Kimsenin öğrenmesinde sakınca görülmeyen öğreticilik) diye adlandırılan ve Hz. Musa'nın kanunları ile Hz. Musa’dan önceki peygamberlerinin kanunlarını ele alan sistem ve bir diğeri de Esoterik (Gizli Öğreticilik) diye adlandırılan ve gizli büyücülük ve okültizm (Din ve bilim dışında kalan doğaüstü inançlar ve faaliyetler) kapsamında Hahamlar tarafından tatbik edilen Kabala Kanunlarının tatbik olunduğu sistemdir.
Asıl korkunç olanı bu ikinci sistemdir ki, bütün kanlı dini ayin cinayetlerini teşvik etmiş ve tatbikine izin vermiştir.
Bütün bunları bazı Yahudi grupları niçin yapıyor dersiniz?
Yahudinin nihai gayesi, Hıristiyanlığı ve Müslümanlığı yok etmek ve bunların yerine, nihai Yahudi saltanatını kurmaktır diyen çok sayıda görüş vardır.
Cinayet ayinleri ile ilgili olan ve kendilerince mukaddes sayılan iki bayram günü:
1. Purim Bayramı,
2. Musevi Paskalyası (Pesah, Fısıh veya Hamursuz Bayramı)
Birincisi, bu ikinci bayramdan bir ay kadar evvel olur. Kaynaklara göre Purim Bayramında cinayet ayini genellikle şöyle cereyan eder:
Kurban, ekseriya Yahudi olmayan bir ergendir ve kanı için öldürülür. Bu zavallı kurbanın kanı akıtıldıktan sonra kurutulur ve toz haline getirilerek, üçgen şeklindeki kurabiyelere katılır.
Bazen bu ayinlerden arta kalan kurutulmuş kan, bundan sonra gelecek bayramda kullanılmak üzere saklanır.
Purim Bayramına müteakip olan Paskalyada yapılan kanlı ayin, birincisinden daha farklıdır. Bu sefer kurban edilecek yedi yaşından küçük Yahudi olmayan bir çocuktur. Bunun için sağlıklı ve sıhhatli bir çocuk seçilir ve damarında tek damla kan kalmayıncaya kadar kanı akıtılır. Yalnız bununla kalmayıp zavallı çocuk bir çarmıha gerilerek işkenceye tabi tutulur, vücudunda yaralar açılır, başına dikenlerden bir çelenk konur, sünnet edilir çocuğun kanı ya kurutularak kullanılır ya da hamursuza katılır.
İçimizde bütün bunlar eskiden belki cereyan etmiş olan hadiselerdir, günümüzde böyle şeyler gerçekten oluyor mu diye düşünenler yok değildir sanırım?
Tahtadan yapılan fıçının içi iğnelerle kaplıdır. Kaçırılmış Yahudi olmayan çocuk fıçının içine canlı olarak konur ve fıçının kapağı kapatılır. Ardından fıçı dakikalarca yuvarlanır. Bir müddet sonra fıçının dibinde bulunan musluk açılır ve toplanan kan ayinlerde kullanılmak üzere alınır.
Kan içme ritüellerinde radikal Yahudi tarikatlarının, insan kanı kullandıklarında Yehova katında üstün olduklarına inandıkları hususu önemlidir. Bazı dönemlerde çocuk kaçırmalarının artması ve bu dönemlerin Yahudilerin önemli günlerinin hemen öncesine rast gelmesi tamamıyla tesadüften mi ibarettir?
Dünya genelinde kaybolan insan ve çocuk sayısının çok olmasının nedeni organ mafyası ve kanlı ayinlerden başkası olamaz diye düşünmeden edemiyorum.
İngiltere'de ilk bilinen iğneli fıçı vakası 1144 senesinde cereyan etmiştir. Bundan sonra da birçok vakalar ardı ardına olmuştur ki 1290 senesinde Kral Birinci Edvard tarafından Yahudiler toptan İngiltere'den sürülmüştür.
Kıbrıs'ta ise Artemion adlı bir reisin kumandasında ayaklanan Yahudiler çok sayıda masum insanın kanını akıtmıştır.
Yahudiler, Kirene’de ‘’Libya’’ Yahudi Andreas'ı kendilerine lider seçerek, Romalıları ve Yunanlıları katletmişler, vücutlarını yemişler ve kanlarını içmişlerdir. Mısır’da da aynısını yapmaktan geri kalmadılar.
İşte Yahudilerin bulundukları ülkelerden sürülmelerinin nedenlerinden birisi de bu yanlış adettir. Özellikle İspanya’da, kan içme olayları defalarca gündeme gelmiş, bu olaylar halk arasında büyük huzursuzluk ve korku meydana getirmiştir. Sayısız çocuk kaybolmuş, cesetlerin bir kısmı tamamen kanı çekilmiş bir durumda tanınmaz halde bulunmuştur.
Osmanlı'ya geldikten sonra da bazı Yahudiler bu sapık adetlerine devam ettiler. Osmanlı zabıtlarında bu konuda gelişmiş pek çok olay vardır. Bunların en önemlileri 1715’te Amasya’da, 1840’ta Şam’da ve Rodos’ta, 1633-1843 ve 1866’da İstanbul’da, 1863-1868 ve 1870’te İzmir’de kayda geçen olaylardır. Bu olaylarda pek çok Yahudi suçlu bulunmuş ve idam edilmiştir.
İstanbul Kadılığı 1715’te (11 Şevval 1128) olan kan içme olayında, Ahmet isminde bir Türk çocuğunu kaçırıp kanını içen Menahim, Sabetay ve Avram isimli üç yahudiyi idam cezasına çarptırmıştır.
Sultan Üçüncü Ahmet Han’a takdim edilen bir arızada (dilekçede) şöyle denilmektedir:
“İstanbul’da Ayvansaray kapısı içinde üç Yahudi, Aliağa isminde birisinin küçük yaştaki çocuğu Ahmed’i yakalayıp Yahudihane’ye götürdükleri görülmüştür. Bunu gören iki Müslüman, Yahudihaneye zorla girerek, çocuğu kurtarmış ve keyfiyeti alakalılara bildirmişlerdir.
Bunun üzerine, Yahudihanede bulunan cemaat başı ile hahamlar yakalanıp Eyüp Kadısının huzuruna çıkarılmışlardır. Yapılan tahkikat sonunda çocuğu kaçıran üç Yahudi’nin idamlarına, dört hahamla cemaat kâhyasının Sakız Adası’na, suçları hafif görülen yedi Yahudinin de İzmit’e sürülmelerine karar verilmiştir.” demektedir.
Arz tezkeresinin baş taraflarında, Sultan Üçüncü Ahmed Han’ın, “Sevab-ı azîmdir mûcibince amel oluna - (Büyük sevaptır, gereği yapılsın) hattı bulunmaktadır.
Aynı tarihlerdeki diğer bir belgede, Yahudihane önünde idam edilenlerin Menahem, Sabatay, Avram; Sakız’a sürülenlerin haham Avram, haham İlya, kâhya Aron, kahya Yako; İzmit’e sürülenlerin de İsak, Yasef, Avram, Hayim, hademe Daniyel, hademe Serya, hademe Selio isimlerinde olduğu yazılıdır.
Bu hadiseden sonra da, Yahudilerin tekrar bu hareketlerine devam ettikleri görülür. Yine bunların bu fiillerine devam ettiklerini ispat eden başka bir arz tezkeresi de şöyledir:
“Tophane’de Yenimahalle’de oturan Yeniçeri efradından manav Mustafa Beşe’nin beş altı yaşlarındaki oğlu Süleyman’ı, Hasköylü Arslan adındaki Yahudi, perşembe günü akşam namazına yarım saat kala Cihangir Çeşmesi civarından ayartıp, başına Yahudi serpuşu geçirerek kendi evine götürürken, Lüleci çırağı Abdullah ve Ali, bu Yahudi’nin ara sıra manav Mustafa Beşe’nin dükkânından alışveriş ettiği sırada çocuğa bazı oyuncaklar verdiğini, çocuk Süleyman da Tophane’de akarsu başında oynarken, Yahudi’nin kendisine dört para akçe ve bir iplik oyuncak verip:
- ‘’Sana daha başka şeyler vereceğim.’’ diyerek başına bir Yahudi şapkası, üzerine de bir yazma geçirdiği sırada ağlamaya başladığını, “Ağlama! Öldürürüm seni!” diye korkuttuğunu, o esnada Lüleci çırağı Abdullah ve bozacı Ali’nin kendisini kurtardıklarını ifade etmiştir.
Küçük Süleyman’ın annesi de kendisinin Cihangir’de misafirlikte iken, oğlu Süleyman’ın, babasının dükkânı civarında, başına bu işin geldiğini, bu Yahudinin mahalle aralarında çerçilik yapan bir adam olduğunu söylemişti.
İğneli fıçı vakaları halk arasında yerleşmiş bir fikirdir, bir masal değildir. Ortaçağ döneminde Yahudiler sihirbazlık ve okültizm ilimlerinde çok ileri gitmişlerdi. Yahudi sihirbazlar bu dönemde, Kabalistik ve Talmudik ayinlerinde insan kanı kullanmışlardır.
Bu gibi ayinlerde kan kullanmak Kaldea sihirbazlığında da mühim bir yer işgal etmekte idi. Muhtemeldir ki, Yahudi sihirbazlar bu iş için yahudi olmayan çocukları kurban ederek kanlarından istifade etmiş olabilir.
Fanatik Yahudiler kan içme adetlerini günümüzde de uygulamıyor mu sanıyorsunuz?
Modern Yahudi inancının en mühim noktası şudur: ‘’Yabancı, yani bizim dinimize bağlı olmayan insanların hepsi, kaba hayvanlardır. Onların dağda gezen sırtlanlardan daha fazla bir hakları olamaz.’’
‘’Dile benden, miras olarak sana ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim. Demir çomakla kıracaksın onları, çömlek gibi parçalayacaksın.’’ (Bozulmuş Tevrat, Mezmurlar Bölümü 2/8-9)
‘’Başan'ın besili hayvanlarının koçların, kuzuların, tekelerin, boğaların etini yiyip kanını içer gibi yiğitlerin etini yiyecek, dünya önderlerinin kanını içeceksiniz. Sizin için hazırlayacağım kurbandan doyana dek yağ yiyeceksiniz, sarhoş oluncaya dek kan içeceksiniz. Soframda atlardan, atlılardan, yiğitlerden ve her çeşit askerden bol bol yiyip doyacaksınız.’’ Bozulmuş Tevrat, Hezekiel Böl. 39/18-20)
‘’Şimdi git, Amalekliler'e saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.’’ (Bozulmuş Tevrat, 1. Samuel Bölümü, 15/3)
Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter.
Siz uyusanız da zihniniz açık kalsın!
Zihin paraşüt gibidir, açık değilse işe yaramaz.
Ve güncel durum;
Sahne aynı sahne, sadece senaryo ve kuklalar değişiyor!
Peki, kuklacı kim?
Siz de merak etmiyor musunuz?