Betül DEMİR'in 10 Ekim 2024 tarihli yazısı: Karar Vermek Neden Bu Kadar Zor?

Karar vermek, düşündüğümüzden çok daha karmaşık bir süreç aslında. Bir şeyin doğru ya da yanlış olduğuna, bir yola girip girmememiz gerektiğine karar vermek; tüm bu basit gibi görünen şeyler, çoğu zaman içsel bir savaşın ortasında bulmamıza sebep oluyor bizi. Hatta bazen öyle anlar geliyor ki, ne karar alırsak alalım yanlış olacakmış gibi hissediyoruz. İşte bu hissiyat, karar vermenin en zor kısmı belki de. 

Her bir karar, bir sürü belirsizliği beraberinde getiriyor. Yani bir işe başlarken ya da bir yoldan saparken o yolun sonunda neyle karşılaşacağımızı asla tam olarak bilemiyoruz. Biraz bu bilinmezlik, biraz da olası kötü sonuçlar yüzünden kendimizi "acaba doğru mu yapıyorum?" sorusuna boğulmuş buluyoruz.  

Karar vermek işte bu yüzden zor. Kafamızda bir sürü seçenek var, her bir seçeneğin altında başka olasılıklar gizli ve bu kadar çok ihtimal arasında bir tanesini seçmek, diğerlerinden vazgeçmek anlamına geliyor. Bir şeyi seçmek her zaman diğer seçenekleri bırakmayı gerektiriyor ve insan, doğası gereği, bırakmaktan korkuyor. 

Tabii bir de işin sosyal boyutu var. Kararlarımızı yalnızca kendi hayatımızı etkiledikleri için değil, başkalarının gözünde nasıl görüneceğimizden de etkilenerek alıyoruz. Toplumun, ailemizin, arkadaşlarımızın, hatta sosyal medyadaki insanların beklentileri de baskı yaratıyor üzerimizde.  

Hangi okulu seçmeliyim, hangi mesleği yapmalıyım, nerede yaşamalıyım gibi hayati sorular bile bazen toplumun çizdiği normlara göre şekillenebiliyor. "Ya yanlış yaparsam?" korkusu, çoğu zaman sadece kendi hayatımızı değil, başkalarının bizim üzerimizdeki düşüncelerini de kapsıyor. Bu da işin içine başkalarının fikirlerini sokunca karar vermeyi iyice zorlaştırıyor. 

Bir de şu var ki, karar vermek bizi değişimle yüzleştiriyor. Hangi kararı alırsak alalım, eski düzenden çıkıp yeni bir düzene geçmek zorundayız. İnsan zihni ise, rutinleri ve alışkanlıkları sever; bir şeyin sabit kalması onu rahatlatır. Ne kadar heyecan verici olursa olsun, her değişim bir bilinmezliği ve risk barındırır. Karar vermek, bu rahatlığı terk edip belirsizliğe adım atmak demek. O yüzden çoğu zaman kararlarımızın sonuçlarından değil, o kararı aldıktan sonra hayatımızda nelerin değişeceğinden korkarız. 

Bir başka zorluk ise mükemmeliyetçilik. Özellikle bu çağda, her şeyin en iyisini yapma baskısı altında karar veriyoruz. Her seçenek o kadar özenle paketlenmiş ki, hiçbirini kaçırmak istemiyoruz. "Ya başka bir seçenek daha iyi olursa?" sorusu sürekli zihnimizi kurcalıyor. Fakat mükemmelin peşinde koşarken aslında hiçbir karardan tam anlamıyla memnun olamıyoruz. Bu da karar verme sürecini sonsuz bir döngüye çeviriyor. 

Elbette bir de geçmiş deneyimlerin izleri var. Daha önce verdiğimiz yanlış kararlar, üzerimizde büyük bir baskı yaratıyor. Hatalarımızın izleri zihinlerimize kazınmışken, bir kez daha aynı hataya düşmekten korkuyoruz. Aslında karar verirken çoğu zaman sadece bugünü değil, geçmişi de düşünerek hareket ediyoruz. Bu da haliyle, elimizi kolumuzu bağlıyor. Çünkü zihnimiz geçmişte yaptığımız hataları tekrar etmemek için fazlasıyla çaba harcıyor ve bu da karar sürecini yavaşlatıyor. 

Belki de sorunun cevabı, hayatın kendisinde gizli. Çünkü hayat her zaman belirsiz, karmaşık ve sürprizlerle dolu. Hiçbir zaman tam olarak neyle karşılaşacağımızı bilemiyoruz. Belki de bu yüzden, karar vermek zorlu ama aynı zamanda hayatın bir parçası.