Baha YILMAZ'ın 22 Haziran 2023 tarihli yazısı
Merkez Bankası, Mehmet Şimşek ve Faize Nolmuş?
Sokaktaki sıradan bir vatandaşın bile enflasyon, faiz dolaysıyla ekonomi uzmanı olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Vatandaş nasıl olmasın ki; tüm saydığımız ve saymadığımız bu ekonomi kavramları gündelik hayatımızı derinden etkiliyor. 28 Mayıs’ta yapılan seçimlerde 3’üncü kez cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan, “faiz sebep enflasyon sonuç” yaklaşımı ile uzun bir süredir Merkez Bankası’nın faiz politikalarını etkilendiğini görüyoruz. Hatta pek çok bakan ve Merkez Bankası başkanının bu yaklaşımdan daha fazla etkilendiğini de görüyoruz. Tüm bu yaklaşımlara ve etkileşimlere rağmen Türkiye’de enflasyon yüzde 83.5’e yükselerek Temmuz 1998’den beri en yüksek seviyeye çıktı. Döviz kuru da rekor seviyelere ulaştı.
Hükümetin uyguladığı ekonomi politikalarının bugüne kadar tüketimi artırmaktan ve enflasyonist etkilerden dolayı artırdığı yatırımlar dışında bir etkisini görmedik. Neden görmedik diyoruz. Yapılan yatırımların ya da düşürülen faizlerin refahımızı artırması bir yana dursun giderek zorlaşan hayat şartlarıyla boğuşuyoruz. Orta sınıfın hırpalandığı hatta eridiği bir ekonomi modeli. Son seçimlerden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan enflasyonu düşürmenin öncelikleri arasında olduğunu ifade etti. Zaten seçimlerden önce gündemde olan Mehmet Şimşek ismi seçim sonrasında açıklanan kabine de Hazine ve Maliye Bakanı olarak tasdik edildi. Aslında bu atama uygulanan ekonomi politikalarının değişeceğine dair bir ümit olarak piyasalara yansıdığını da söyleyebiliriz.
Ancak Mehmet Şimşek’in atanması ekonomik sıkıntıları gidermek için yeterli gözükmüyor. Çünkü mevcut gidişatı düzeltmenin yolu olan istikrarlı bir programa ihtiyaç duyulduğu ise aşikar. Merkez Bankasının açıklayacağı faiz oranları, enflasyonla mücadelede önemli bir araçtır. Ancak tek başına yeterli değildir. Enflasyonu düşürmek için maliye politikası, yapısal reformlar, kurumsal bağımsızlık gibi unsurlar da gereklidir. Tabi ki tüm bunlarla birlikte istikrarlı bir ekonomik program gerekli…
Son dönemlerde ekonomi kulislerinde konuşulan hiper enflasyon riski ise daha aleni olarak dillendirilmeye başlandı bile. Yüksek enflasyon, reel faiz oranlarını düşürerek tasarrufu azaltıp tüketimi artırıyor. Bu da enflasyonu körüklüyor. Dolayısıyla, faiz ve enflasyon arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusu. Hatta kısır bir döngü bile diyebiliriz. Artırılan memur maaşları ve asgari ücret rakamları enflasyonu artırma ihtimali yüksek. Çünkü ücret artışları tasarrufa değil tüketime gidiyor.
Mehmet Şimşek’in işi zor. Uluslararası kabul görecek bir ekonomi politikası uygulayabilecek mi? Zaman içerisinde göreceğiz. Eskilerin bir lafı vardır. Riyaset öyle bir makamdır ki; çok yaklaşırsan yanarsın çok uzaklaşırsan donarsın!
Muhtemelen siz bu satırları okurken Merkez Bankası Para Politikası Kurulu faiz kararını açıklamış olacak. Çiçeği burnunda yeni Başkan Hafize Gaye Erkan ilk karanını açıklamış olacak. Açıklama muhtemelen ileride uygulanacak sürecin ilk ipucunu da yansıtacak. Hatta pek çok kurum ve kuruluş bu süreci bir tahmin yarışına çevirmiş gözüküyor. Tabi ki beklenti faizin artırılması yönünde.
AA Finans’ın beklenti anketine göre politika faizi yüzde 19,25’e çekilecek. Uluslararası finans kuruluşları %15’ten %40’a kadar geniş bir yelpazede tahminlerini açıkladılar. Societe Generale Corporate: %15. Morgan Stanley: %20. Deutsche Bank: %20. JPMorgen: %25. Bank of America: %25. Goldman: %40. Hatta bu beklenti ile yani faiz artışı beklentisinin desteğiyle Merkez Bankası son günlerde nette döviz biriktirebilmeye bile başladı.
Eğer Merkez Bankası faiz artışı yaparsa ne olur? Çok şey söylenebilir ne olacağına dair ama şunun söyleneceğini duyar gibiyim. Son birkaç yıldır çektiklerimizi neden çekmiş olduk?