Baha YILMAZ'ın 15 Mayıs 2023 tarihli yazısı: Muhafazakarlık, Orta Sınıf ve Son 10 Yılımız
Çok uzun bir süredir Türkiye’de değişen bir sosyoloji olduğunu iddia ediyorum. Tabii ki, bu iddiamın temel saiki: gözlemlerim. Geçen hafta, Fikir Coğrafyası YouTube kanalında Prof. Dr. Vehbi Başer ile Dr. Adnan Tekşen “Orta Sınıf” üzerine bir sohbet gerçekleştirdiler. Uzunca bir süredir fazlasıyla istifade ettiğim ender sohbetlerden birini gerçekleştirdiler. Merak edecek olursanız bağlantıyı yazının sonuna bırakacağım. Sohbete rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Yazımda Vehbi Hocanın tespitlerinden alıntılar da yapacağım.
Hannah Arendt’den yola çıkarak yani Arendt’in “Kötülüğün Sıradanlığı” teorisinden yola çıkarak Muhafazakâr Nobranlık olarak adlandırdığım yaklaşımımda, Türkiye’de oluşan yeni bir burjuva ve üst gelir sınıfının her ne kadar muhafazakâr olarak gözükse de giderek sekülerleştiğini ve kendisinden önce üst gelir dilimlerine oturmuş olan yerleşik yapıyla anlaştığını ifade ediyordum. Daha doğrudan anlatırsak; yeni zengin ve muhafazakâr grubun Beyaz Türkler ile hiçbir sorun yaşamadığını söylüyordum. Son 20 yıllık uygulamalardan ve servet transferlerinden anlayacağımız üzere oluşan bu sınıf, var yemez modunda olan bir yapı da değil. Kazandığını ya da elde ettiğini göstermek isteyen bir katman. Yaşam tarzları vs ile… Hayat tarzlarının varlığı için her türlü yolu neredeyse normalleştiren bir grup ile karşı karşıyayız. Muhafazakâr Nobranlık olarak adlandırdığım yaklaşımım tam da bu noktada nevzuhûr ediyor ama yazımızın konusu bu olmadığı için fazla detaylandırmayacağım.
Kimdir Bu Orta Sınıf?
Denilebilir ki 1960’lara kadar Türkiye’de bir sınıf kavramından bahsetmek pek mümkün değildi. Özel teşebbüsün yeterli olmadığı ve devlet eliyle ortalığa saçılmış bir grup sanayici(k) vasfında özel sektörümüz vardı. Buralardan yani bu yetersiz sanayileşme teşebbüslerinden bir işçi sınıfını üretmek de mümkün olmadı. Ancak son 20 yıl ve Özal ile başlayan liberal politikaların eseriyle ortaya çıkan özel sektör, dolayısıyla sanayileşme atılımları bir işçi sınıfımızın varlığını gerekçelendirdi. Kırdan kente göçün yoğun olarak yaşandığı bu dönemde yeni bir çalışan kesim de ortaya çıktı. Her şeyde olduğu gibi bu plansız, yoğun kentleşme ve göç süreci sosyolojik olarak yeni kavramları ve sorunları da günümüze kadar getirdi. Neydi bunlar; ataerkil ailenin çözülmesi, çekirdek aile yapısının yaygınlaşması, tek başına erkeğin çalışmasının aileye yetmemesi nedeniyle kadınların iş yaşamına girmelerinde artış eğilimini hızlandırması… Sanayi Devrimi'ni gerçekleştiremeyen Türkiye’nin küçük ve orta ölçekli işyerlerinin ekonomideki ağırlığını artırmaya yönelmesi ve yerleşik olmayan bir Sosyal Güvenlik ağının getirdiği problemler. Oysa genel eğilim; göçlerin, kadın nüfusun iş hayatına katılması girişimci bir sınıfı tetikleyebileceği yönündedir. Özellikle vurgulamak gerekir ki; bir orta sınıf varlığı üretme potansiyeli de barındırır. Ve yine belirtmek gerekir ki: orta sınıf pragmatik, pratik ve gelişmeye birinci derecede önem veren bir sınıftır. Yani siyasetçilerimizin söylediği gibi sadece orta sınıfın varlığı bir toplumda sosyal huzuru temsil etmez.
Sınırlı Şeffaflıktan Sınırsız Şeffaflığa Geçiş Süreci
Tabi bir de Küreselleşme dediğimiz bir kavram var. Liberal politikaların en önemli sac ayağı… Küreselleşmenin iki büyük etkisinden söz edebiliriz. Birincisi, John Perkins'in işaret ettiği, son 400 yılda oluşturduğumuz ekonomik sistemin "başarılı olamadığını" ortaya çıkarması… Sistem hızla çözülüyor… Çözülmekte olan ekonomik düzenin zaafı, hırsa, bencilliğe, sömürüye ve madde düşkünlüğüne dayanması ve adil olmayan paylaşımdan beslenmesi. İkinci husus ise; Küreselleşmenin temel eğilimlerinden bir diğeri olan "sınırlı şeffaflıktan sınırsız şeffaflığa geçiş süreci". Kitle iletişimindeki gelişmenin hızlandırdığı bu süreç, hepimizin ekonomik düzenin yarattığı yoksullukları ya da zenginlikleri fark etmemize yardımcı oldu. Çelişik bir durumla yüzleşiyoruz: Bir yandan orta sınıfın ölçeği büyüme eğilim gösterirken, öte yandan yoksul kesimler de hızla artıyor. Bu yaklaşımdan yola çıkarak şunu da ekleyebiliriz ki; hem orta sınıfın büyüme eğilimi (ne var ki bugün için Türkiye’de bu eğilimden bahsedemeyiz) hem de yoksulluğun artışı sınıf bilincini yerleştiren en önemli etmendir.
Orta sınıfın ekonomik bir yaklaşımla mı yoksa daha sosyolojik gerekçelerle mi tanımlanması gerektiği tartışmaya açık bir sorudur. Şahsi kanaatim her iki açıklama metodunun da birbirini destekleyeceği yönündedir.
Mesela;
Orta sınıf; "gelir kategorisi" midir yoksa "davranış kategorisi" mi?
Orta sınıf “mantıksal” bir kavram mıdır yoksa “sosyolojik” bir kavram mıdır?
Orta sınıfınla "harcanabilir gelir" arasında ne gibi ilişkiler vardır?
"Gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkelerdeki" orta sınıf farklı mıdır?
Gelişmiş ülkelerde orta sınıf işçi sınıfından farklı mıdır?
Orta sınıfı tanımlamak için "somut ölçütler" nelerdir? gibi sorular orta sınıf kavramını anlamamıza yardımcı olacaktır.
Son 10 Yılın Orta Sınıf Bilançosu: Değişim mi, Küçülme mi?
Son 10 yıllık süreçte uygulanan ekonomi politikaları ile giderek orta sınıf standardından uzaklaşan orta sınıf gruplarının bir huzursuzluğu ile karşı karşıyayız. Yazımızın başında belirttiğimiz Prof. Dr. Vehbi Başer de tam bu noktaya dikkat çekiyor, ısrarla. Hatta Başer, Orta sınıfın politikaya yabancı ya da uzak duran kimliğinden sıyrılarak yani başka bir yönden ele alırsak orta sınıf kimliğinin varlığından haberdar olmaya başlayarak kendi hayat standardına engel olan ve mili gelirden çok fazla pay alan üst gelir gruplarına bir tepki ürettiğini söylüyor. Bu tepkinin en önemli göstergesinin de son belediye seçimlerinde ortaya çıktığını ifade ediyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Başer’in bu yaklaşımına katılmamak elde değil. Orta sınıfların varlığının bir nevi garantörü olan devlet ve politikalarının da devreden çekilmesiyle bir hayli yalnızlaşan bir orta sınıf ile karşı karşıyayız bugün. Giderek bozulan gelir dağılımının, Gıda ve enerji politikalarının getirdiği tahammül edilemez fiyat baskıları, bugün orta sınıfı bir hayli sarsmış durumda. Şunu da ifade etmekte fayda var. Özellikle büyük bir kesimini çalışan yani ücretli olarak tabir ettiğimiz orta sınıf profili; bugün, büyükşehirlerde karı-kocanın çalışmasına rağmen 5 yıl önceki hayat standardından uzaklaştığını fark etmiş durumdadır. Mülkiyet edinme duygusunda bile giderek çaresizleştiğini fark eden bu grubun Türkiye’nin geleceğinde önemli bir etkisi olacağını söyleyebiliriz. Burada şunu belirtmekte fayda olacaktır: siyasal ya da politik tercihlerin bu gelecek etkisinde olumsuz bir faktör olabileceğini söylemek meseleye yabancılaşmış bir cahillik olacaktır. Siyasal görüşü ne olursa olsun giderek hayat tarzının elinden alındığını gören bir orta sınıfın varlığını kabul etmemiz gerekiyor, artık. İdeolojik olarak konsolide edilemeyecek bir orta sınıf Türkiye’nin kaderinde etkili olacaktır. Tersi bir durumda orta sınıfın ya küçüldüğünü ya da tesirinin hissedilemeyecek kadar azaldığını söylemek de mümükündür.
Sanırım bu yazı yayınlandığında Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçim sonuçları netleşmiş olacaktır. Sonuç her ne olursa olsun, sonuçları bu yazının paralelinde değerlendirmenizi istirham ederim.
Programı izleme linki: https://www.youtube.com/watch?v=aQrotVF5tjA&t=3753s