R. Bülend KIRMACI'nın 23 Ekim 2023 tarihli yazısı: Öğretmenim Canım Benim!
24 Kasım Öğretmenler Günü kıvançla, gururla, umutla kutlanacaktır.
Öğretmenler, insanla ilgili en değerli sanatkârlardır. Ellerine aldıkları küçücük çocukları ve çocukluktan gençliğe adım atan bireyleri; bilgi, erdem, yurttaşlık bilinci açısından şekillendirirler… Bir insan ailesinden ne kadar terbiye alsa da öğretmenin, o insanın yaşamındaki belirleyiciliği aslolandır. İyi öğretmenler, iyi çocuklar ve iyi gençler yetiştirirler.
Birey, genetik ve kültür olarak değişik bir yapıdan gelse de ona, doğa ve insan sevgisini, toplumun temel değerlerini kazandıracak olan, öğretmenidir. O nedenle öğretmenin yaptığı bir işi başka kimse yapamaz, herkes de öğretmen olamaz. Fedakârlık gerektiren, ömür boyu çaba isteyen bu onurlu meslek, çok ayrıcalıklı, çok saygın bir meslektir.
Büyük Atatürk’ün “… herkes sanatçı olamaz” mealindeki sözünden ilham alarak naçizane bence de “herkes öğretmen olamaz!” Esasen “öğretmenler toplumla ve insanla ilgili en değerli sanatkârlardır” deyişim de bu sözlerden ve anlayıştan kaynaklanmaktadır. 24 Kasım dolayısıyla öncelikle anaokulundan üniversiteye tüm öğretmenlerimizin önünde saygıyla eğiliyor, özellikle şehit öğretmenlerimiz ve ebediyete intikal etmiş tüm eğitimcilerimiz için Allah’tan bir kez daha gani gani rahmet diliyorum.
Gelin kendi yaşamımdan da birkaç örnek vereyim izninizle: İlkokuldaki İngilizce öğretmenim Şebnem Hanım’ı o kadar takdir ederdim ve severdim ki (dersteki duruşu, empati kuruşu, ince zekâsı ve anlatım yetenekleriyle) kız kardeşimin adının da Şebnem konulmasına vesile oldum. Düşünün, küçük bir çocuk, yeni doğan kardeşi için “Adı Şebnem olsun” diyor ve ailesi “Neden” diye sorunca da “Çünkü en sevdiğim öğretmenimin ismi Şebnem” diye cevap veriyor, ailesi de bunu kabul ediyor. İşte bir öğretmenin, bir çocuğun hayatındaki büyük etkisine küçücük bir örnek. İlerleyen yıllarda belki de doğanın çekim yasasının sonucu olarak kız kardeşim de İngiliz dili ve edebiyatından dereceyle mezun oldu! Öğretmenlik yapabilecekken üstüne kitle iletişimi ve sanat dallarında yüksek lisanslar yapınca o, artık okulda değil, basında!
Bir başka örnek daha vereyim. Ortaokulda Mualla Temel adında “efsane” bir Türkçe öğretmenimiz vardı. Tepeden tırnağa Cumhuriyet kadını, kitap okumayı öğütleyen, Türkçenin derinlikleri ve şiirselliği hakkında bizlere eşsiz bilgiler veren… Mualla Öğretmen yalnız ders öğretmekle kalmaz, aynı zamanda hayatı da öğretirdi! Anarşinin kol gezdiği sokaklarda her gün gençlerin öldürüldüğü acı dolu yıllardı. “Önce okul, önce eğitim, önce kültürel birikim, sonra memleketi kurtarırsınız ister sağdan ister soldan…” mealinden öğütler verirdi. Bunları söylerken de inandırıcı olur ve her şeyden önce güven verirdi.
Bakın aradan yarım asra yakın zaman geçmiş. Bu satırların yazarı, hayatın dibini de zirvesini de refahını da yoksulluğunu da sadakati de ihaneti de dürüstü de hırsızı da her türlü insanlık durumunu görmüş, ancak Mualla hocasının şu sözünü asla unutmamış: “Bir iş ya yapılır ya yapılmaz!” Devlet batıran idare-i maslahatçılığa, adam kayırmacılığa, liyakatsizliğe ve zaman savurganlığına bu kadar cepheden karşı duran başka hangi özlü söz olabilir ki?
Evet bu öğretmenlerim ve daha niceleri bende derin izler bıraktı. Öğretmen işte budur; umuttur, yaşama sevincidir, hayat yolunun yol göstericisidir, gereğinde koruyucu meleğiniz, gereğinde sizi felaketlerden esirgemek için cezalandıran ancak yüreği daima evlatlarıyla atan bir büyük değerdir.
Türkiye, dünyanın en büyük eğitim ordularından birine sahiptir. Bu ordunun kurmayları, öğretmenlerimizdir. Bugün milyonu aşkın öğretmenimiz her kademede ve yurdun her köşesinde gayet mütevazı koşullarda çocuklarımızı eğitiyor, gençlerimizi yetiştiriyor. Toplum olarak onlara borcumuzu asla ödeyemeyiz. Ancak öğretmenlerimizin de bir dolu sorunları var. En başta hâlâ “atama bekleyen” öğretmenler mevcut. Kadro konusundaki ikilemlerin giderilmesi, öğretmene “fazla mesai” yaptırıp onun emeğini hiçe sayan anlayış sahiplerinin “eğitilmesi” gerekiyor (yaptırımsa yaptırımla). Öğretmenlerin sendikal hakları açısından yüreklendirilmesi bekleniyor; bunun demokrasiye ve katılıma da büyük katkı sağlayacağının anlaşılması, “idrak edilmesi” isteniyor.
Öte yandan bence öğretmenlere her yıl bilgisayar, teknolojik malzeme ve kitap satın alma desteği sağlanmalıdır. Öğretmenler kamuya ait ulaşım araçlarından yarı yarıya bir ücretle yararlanmalıdır. Öğretmenevlerinin tatil ve konaklama açısından geliştirilmesi arzu edilir. Öte yandan öğretmenin yaşadığı evinin suyu ve elektriğinin yarı bedeli, kamu ve belediyeler tarafından sübvanse edilmelidir, içinde bulunulan iktisadi koşullarda bu elzemdir. Okul-aile birlikleri daha da etkinleştirilmeli, öğretmenlerin, okulların idaresinde söz söyleme hakları hatta ödevleri ve özellikle öğretmen temsilcilerinin yükseköğretimde idarede temsil hakları gerçekleştirilmelidir, bu da çağın bir gereğidir.
Öğretmenlerimiz için ne yapılsa azdır ve Türkiye’yi yöneten veya yönetmeye aday olan herkes en başta ülkemizde geçerli bir eğitim sisteminin artık KALICI olarak tesisi için çalışmalıdır. Bu anlamda naçizane ben Türk disiplini ve not sistemine dayalı, Finlandiya’nın katılımcılığı ve özerkliğinde, Güney Kore’nin teknolojik gelişime öncelik veren bir sistemi önermiştim; bu aynı zamanda Cumhuriyet tarihimizle en bağdaşan bir “Türk Modeli”dir. Nihayet doğal olarak en geçerli sistemlerin tanımlanmasında, kurulmasında ve sürdürülmesinde öğretmenlerimiz en etkili konumda olmalıdır.
Bizim Cumhuriyet’imiz gerçekte ve özde bir “eğitim Cumhuriyeti’dir”, “öğretmenler Cumhuriyeti’dir”. Cumhuriyet devrimlerinin dibacesinde Türk Yazı Devrimi vardır.
Millet mektepleri, köy okuma odaları ve sonrasında köy enstitüleri, dil ve tarih coğrafya fakültesinden yepyeni İstanbul Üniversitesine, çağdaş askeri okullardan modern teknik üniversitelere Cumhuriyet’i halkın ve halkçı kılan onun eğitim politikasıdır.
Kalkınmayla taçlandırılmış zaferlerin önünü açacak olan eğitimdir ve eğitimli insanlarımız bizim yüzümüzü asla kara çıkartmamıştır. Bugün bir Aziz Sancar ile övünüyorsak bu, Cumhuriyet’in birikimi sayesindedir. Bugün ve geçmişte devlet idaresinde yer alan/almış orta ve yoksul kesimlerden gelen bireyler çoğunlukla devlet parasız yatılı okullarından yetişmişler, devletin olanaklarıyla yükseköğrenimlerini ikmal etmişlerdir. O arada eğitim ile endüstrinin bağı kurulduğu, meslek teknik okulları ile küçük-orta ölçekli sanayinin eleman ve program paylaşımı sağlandığı oranda katma değer yaratabildik. Bu anlayışın uzantısında bugün OSTİM Teknik Üniversitesi gibi bir üniversitemiz faaliyettedir. Yurt genelinde görev yapacak öğretmenleri eğitecek öğretmenleri de yetiştirmekle araştırma ve geliştirme alanlarında daha çok verim alabilir hâle geliyoruz.
O hâlde bu Öğretmenler Günü’nde gelin öğretmenlerimizin önünde saygıyla eğilelim, onların sorunlarını ivedilikle giderelim, halkçı, insancıl bir eğitim modeli ile Cumhuriyet’imize yaraşır okulların, atölyelerin, fabrikaların, tersanelerin, uzay araştırma birimlerinin, kooperatiflerin, tarımsal endüstrinin o arada kültürel, sanatsal, sportif kurumların yükselmesi için bütün gücümüzü birleştirelim. Çocuklarımızın, gençlerimizin Türkiye ve insanlık sevdasıyla topluma katkıda bulunmasını -ve her şeyden önce iyi birer aile bireyi, yurttaş olmalarını- sağlayacak öğretmenlerimizle el ele 24 Kasım’ı şu eski şarkının sözleriyle analım ve kutlayalım: “Öğretmenim, canım benim / Sen bir ana / Sen bir baba oldun bana…” Seni (sizi) ne çok severim!