R. Bülend KIRMACI'nın 15 Mart 2023 tarihli yazısı: Önce ekonomi politikasını seç, sonra parti seç!

Türkiye 14 Mayıs 2023 tarihinde sandık başında olacak. Siyasal ittifakları ve partilerin propagandalarını bir yana bırakalım. Önümüze seçim pusulası gelmeden, ekonomide bir ufuk turu yapalım. Bu gezintimiz sırasında durumun ne olduğuna beraberce bakarken, kendi görüş açımızı da katarak memleketimiz için ekonomide en yararlı olduğunu düşündüğümüz çıkarımlara varalım.

SANDIK BAŞINA BİLİNÇLE GİTMEK

Öyle yapalım ki sandık başına daha bir bilinçle gidebilelim. Türkiye nerede, dünya nerede; bizler aileler, şirketler, bireyler, çalışanlar, çiftçiler ve esnaflar olarak neredeyiz? Bu soruyu daima diri ve taze tutalım.

Demem o ki parti veya ittifak seçmekten ya da Cumhurbaşkanı seçmekten bu aşamada daha önemli olan, “ekonomideki durum tespiti ve ekonomide izlenmesi gereken politikaları seçmektir.” Bir kez bunu doğru yaparsak, seçimi de toplum olarak bireyler olarak en az yanılgıyla tamamlarız. Testi kırıldıktan, ocak yandıktan sonra yapılacak pek fazla iş kalmıyor zaten. Biz seçmenler oy vereceğiz, seçtiğimiz siyaset bizi yönetecek!

SEÇENLERİN ve SEÇİLENLERİN ROLLERİ DAĞILIRKEN

BaşlarkenTürkiye kalkınmalı. Herkes ekonomiye kattığının, alın-terinin karşılığını almalı, emeklilik süreci insanımıza insanca bir yaşamı garanti etmiş olmalı, eğitim düzeyimizi yükseltmeli, teknolojiye dayalı malları üretip dışarıya satmalı, tarımda kendimize yetmeli, enerjide alternatif kaynakları değerlendirip ithalatı en aza indirgemeli, deniz ticaret yollarına daha fazla açılmalı, Anadolu’yu fabrikalarla, KOBİ’lerle donatmalı, ordumuzu daha da güçlendirmeliyiz.

Bu sıraladıklarıma itiraz edecek vatandaş pek azdır sanırım, tümüne karşı çıkacak parti de arasanız bulamazsınız. Tam tersine pek çok partinin programında bir paragrafta yazdıklarımı sayfalarca okuyabilirsiniz. Ancak iş yazmakla olduğu kadar okumakla da bitmiyor. Yazılanın geniş bir perspektif ve güncel bilgiye dayanması, okunanın belli bir bilgi birikimiyle anlaşılıp sentezlenmesi; her şeyden öte, “seçenler ve seçilenler” olarak roller dağıtıldığında, dengeleme ve denetleme mekanizmalarının tıkır tıkır işleyerek düzeltici faaliyetlerin hızla icrası gerekiyor. Devam edelim…

İŞSİZLİK, YOKSULLUK, DEPREM BÜYÜK DERT

Türkiye bir deprem felaketi yaşıyor, etkileri aylar hatta yıllar süreceğe benziyor. 11 ilimizi sarsan, on binlerce cana mâl olan bu üzücü “depremler” dolayısıyla ekonomimizin 100 milyar dolar ek bir yük ile karşılaşacağı tahmin ediliyor. (Neredeyse ülkemizin dış borcunun yüzde 20’si kadar ek bir yük demek bu oran)

Öte yandan, TÜİK istatistiklerine göre, işsizlik Kasım 2022'de yüzde 10,2 seviyesinde gerçekleşmiş bulunuyor. Geniş tanımlı işsizlikse bir önceki aya göre 0,5 puanlık artış ile yüzde 20,8 olurken işsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,8 iken kadınlarda yüzde 12,9 olarak tahmin ediliyor. Ülkemizde kimi tahminlere göre 20 milyonu aşkın insan, yoksulluk cenderesinde ve Türk-İş araştırmasına göre yoksulluk rakamı dört kişilik aile için 28.875 TL olarak ortaya koyuluyor. Tek başına bekâr bir kişi bile ayda 11 bin TL’nin altında gelir elde ederse, geçinmesi ciddi anlamda zorlaşıyor. Tüm bu veriler daha geçen aylarda açıklanan asgari ücretin şimdiden aşındığını, çalışanlarının büyük çoğunluğunun asgari ücret dolaylarında ücret aldığı ülkemiz için bu tablonun, ciddi bir yıkım tablosu olduğunu gözler önüne seriyor.

ASGARİ ÜCRET ve EMEKLİ MAAŞLARI

Peki siyaset kimler için yapılır veya yapılıyor? Elbette halk için ve halkın büyük kesimi, asgari ücretli, dar gelirli, yoksulluk çemberinde olan ve en iyi anlatımla orta direkten oluşan kümelerden meydana geliyor. Dolayısıyla bir siyasetin ilk hedefi, geçinmeye elverişli bir asgari ücret düzeyini ortaya koymak ve hiçbir emeklisini de asgari ücretin altında bir ücrete tabi etmemek olmak gerekir.

İşte siyasete bu gözle bakar ve bunu ararsak, seçimlerde tercihlerimizi de daha bir özgüvenle yapabiliriz. Eğer partilerin programında bu durumu garanti edecek taahhütler yeterli değilse, o zaman o konuda programlarını geliştirmeleri için sosyal baskı yapabiliriz.

İLERLEMECİ- ZENGİNLEŞTİREN BİR BÜYÜME

Türkiye’mizde ekonomik büyüme, yoksullaştıran, daha doğrusu yoksulluğa derman olmayan bir büyümedir. İthalata, inşaata, turizm gelirlerine ve kısmen yurt dışı döviz girişlerine bağlı olup, teknolojiye dayalı ihracattan, marka değerinin pazarlanmasından, kaliteli tarım ürünleri gelirlerinden elde edilen bir büyümeyi maalesef sağlayamadık.

Sonuçta olan şudur: En yoksul ile en zengin kesimler arasında mevcut olan 9 kat gelir farkının üzerine büyümemizi serpiştiriyoruz, adeta zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oluyor.

Sonra da hayat pahalılığı ve dışa bağımlı enerji girdileri yüzünden açık düşen bütçemizi telafi etmek için sosyal yardım programlarını uyguluyor, kimi subjektif ölçülere göre de 6 milyon haneye her ay nakdi yardım yapmaya çalışıyoruz.

Oysa aslolan elbette bu yardımların yanı sıra insanımıza düzenli iş sağlamak ve sosyal güvenlik sistemini ihya ederek tanımlı işlerin, saydam gelirlerin, yaşanılabilir bir emeklilik sürecinin yapılandırılmasını sağlamaktır.

Her zaman ifade ettiğim ve son aylarda yazılarımda önerdiğim gibi statik ve dikey değil, dinamik ve yatay bir büyümeye geçmek zorundayız.

Çalışanların, kurumların tüm kabiliyetini avantajlı sektörleri ve gelişmekte olan bölgeleri dikkate alarak seferber etmek, vergi, ücret, dış satım ve tasarruf politikasıyla elde ettiğimiz gelirleri hakça dağıtmak durumundayız.

İşte siyasetin birincil ödevlerinden biri de büyüme, refahın dağıtımı, gelirin paylaşımı ve adil bir vergi düzeninin tesisi gibi konularda ciddi ve tutarlı anlamda hazır olmaktır. Seçmenler olarak sadaka toplumunda değil, halkçı, sosyal devlette yaşamak istediğimizi “düşünmek”, “dillendirmek” ve bu “dileğimizi” sandık başına kadar ve sonrasında icraatlar düzeyinde takip etmek gerekiyor.

HALK ZENGİN, DEVLET GÜÇLÜ OLSUN

Değerli okurlarım, sonuç olarak hayat tümüyle ekonomiden ibaret değildir elbet ancak ekonomi çok şey demektir. Emeğiyle geçinen, yatırımıyla övünen, emekliliği güven içinde olan insanların toplumunu sağlamak zorundayız. Siyasetin temel ödevi de budur. Siyasetimizi ekonomik açıdan değerlemeden asla siyasi kararlar vermemeliyiz.

Bunun için ilk soru, “Ben kimim, ailem ne durumda, gelecekten neler bekliyoruz?” ikinci sorunsal ise “Türkiye’miz nasıl kalkınacak, tarımı, enerjisi, sağlığı, okuluyla nasıl çağdaş bir devlet oluşturulacak, buna kim önem ve değer veriyor?” konularıdır.

Bu iki sorunun yanıtı da birbiriyle iç içedir, çünkü devletlerin de aileler gibi bütçesi, devletlerin de insanlar gibi öncelikleri, devletlerin de kurumlar gibi dış dünya ile ilişkileri vardır. Tasarruf, yatırım, istihdam, üretim ve adil bölüşüm demeden devlet gönenmez, halkın yüzü gülmez. Bizler de, devletimizi yönetecek siyasiler de israftan kaçınmaya azami tasarruf yapmaya, öncelikli yatırımlar olarak eğitime, sağlığa kaynak aktarmaya bakmalıyız, velhasıl nasıl bizler çocuklarımızı düşünüyorsak, devletimiz de gelecek kuşakları düşünmeye mecburdur.

ÜRETEN TÜRKİYE, ÖZGÜRCE GELİŞEN TÜRKİYE

Hızla üreten, etkice kalkınan, hakça bölüşen, şehirlerinde 7/24 yaşamın olduğu, tarlaları bereket dolan, fabrikaları ışıl pırıl parlayan, gençleri geleceklerinden umutlu, yaşlıları huzurlu, sanatçısından sporcusuna kendisini geliştirme kabiliyetinin yolları açık, bilim insanları dünya ile yarışan, girişimcileri her coğrafyada kora kor rekabet edebilen, ulusal birlik ve bütünlük içinde bir Türkiye, hepimizin özlemidir.

Böyle bir Türkiye’ye, ülkemizin ve çağın gerektirdiği iktisadi tercihleri doğru tespit ederek takım çalışması ve liyakatle ulaşabiliriz.

Böyle bir Türkiye’ye, her alanda düşünce özgürlüğünü önemseyerek farklı fikirlere değer vererek hiç kimseyi dili, dini, ırkı, etnik kökeni, parası pulu, köylü veya kentli, doğulu veya batılı olması nedeniyle ötekileştirmeden, “72 milleti bir gören” gözle bakarak ulaşabiliriz. İşte bu ilkeler ve amaçlarla seçimlere hazırlanırsak ve ekonomi başta olmak üzere bizi arzu ettiğimiz Türkiye’ye kimlerin nasıl eriştirebileceğini sandık gününden önce iyice hesap edersek; en verimli seçimleri/tercihleri yapar, ülkemizi hak ettiği geleceğe kavuşturabiliriz.