Tuğba EROĞLU'nun 4 Mayıs 2023 tarihli yazısı: Osmanlı Dönemi Mizahına Bakış

Selçukludan Osmanlıya dönüşen toplumsal yapının mizahı bir kez daha şekillendirmesine şahitlik edilir. Mizahın toplumsal gündemden beslenen yapısı onun tarihi anlamını böylelikle daha da hissedilir kılmaktadır. Anadolu’nun daimî halklarından, göçerlerin ilk gelişine, Selçuklu döneminden Osmanlı öncesine kadar çeşitlenen siyasal ve ekonomik gündem mizahı aynı orandan etkilemiş ve değiştirmişken Osmanlı’nın kurmak istediği yeni kültürel kimlikler ve uzun iktidarıyla çeşitlenmeye devam eder. Osmanlı’da çok kültürlülüğün yani İmparatorluğun içinde farklı inançların bir arada yaşayabildiği bir döneme geçilmiştir. Ticari hayatın yaygınlaşması, loncaların ağırlığının artması mizahın renklenmesini de sağlamıştır. Toplumsal eğlence ve törenlerde bir araya gelen halk mizahi öğelerle vakit geçirmekte ve bir yandan da siyasal tepkiler örtük bir biçimde dile getirilmektedir. Bizans’tan gelen bu özellik Osmanlı’da da devam ederek uzun süre çağlara yayılabilmiştir.

Osmanlı’nın uzun egemenlik yılları boyunca toplumsal tabandaki meşruiyetini Saray’ın eğlencelerini kamudan ayrı olarak sürdürebilmesine bağlayabiliriz. Osmanlı Sarayı toplumdaki tabakadan bağımsız olarak kendisi ile sınırlı bir kültür geliştirebilmiş ve özge bir eğlence ve mizah anlayışı yaratmıştır.

İslami toplumsal eğlence kültürünün temel özelliği olarak dini bayramlar eğlencelerin en belirgin olduğu anlardır. Ancak Orta Oyunlarının, Meddahların ya da Karagöz oyunlarının sadece dini bayramlar, yılbaşları ya da hasat eğlenceleriyle sınırlı kalmadığının da belirtilmesi gerekir. Düğünlerde ve Ramazan eğlencelerinde de mizahın yapıldığı unutulmamalıdır. Bektaşi, Bekri Mustafa ya da İncili Çavuş’un mizahı sadece İstanbul ile sınırlı kalmamıştır. Saray’da düzenlenen sünnet törenleri, İstanbul’daki resmi Ramazan eğlenceleri ya da Bahar aylarındaki Nevruz gibi eğlencelerde halk mizahının ince dokularının olduğunu söyleyebiliriz Hokkabazların, cambazların, müzisyenlerin ve şairlerin yer aldığı İstanbul eğlenceleri kadar Bağdat’ta, Kahire’de, Adana’da, Ahlat’ta olduğu gibi birçok yerleşim merkezinde halk mizahının durdurulamaz bir nitelikte devam ettiğini belirtmek gerekir. Cumhuriyet sonrasında Anadolu’yu dolaşan araştırmacılar keşfedilmemiş edebi metinler ve mizahı öğeleri keşfetmeleri eğlencenin sadece başkentle sınırlı kalmadığının kanıtıdır.

Keloğlan’ın kente gelişi, kentteki Saray’a ve Saray’ın siyasetine olan bakış açısı ve Saraydakilerle olan ilişkiler hep bu tema üzerinde karakterize edilmektedir. Bir halk kahramanı olarak yükseltilen özellikleri genel olarak halk tabakalarının siyasi muhalefetinin temelini oluşturmaktadır. Keloğlan’ın bu muhalif bakışı Saray’a ve merkezi yönetimin politikalarına karşıtlığı sonucunda bedelini halk ve göçerler ödemiştir. Keloğlan’ın ve Dede Korkut’un öğüt veren yapısı; siyasal muhalefeti saklamayı ve örtülü olarak dile getirmeyi sağlamıştır.

Nasrettin Hoca (Cuha) sadece Türklerde değil İtalyanda, Gürcistan, İran, Kafkaslarda da vardır. Diğer yerlerde patavatsız, pot kırar. Bizim ülkemizde laf sokar, sevilmez. Nasrettin hoca gerçeği ortaya koyar. Bunun üzerinden mizah yapar. Komşusuna, iktidara laf söyler. Herkese ayarını verir. Hiçbir şey siyah ve beyaz değildir. Kadılık görevi olması ve kavuk takması medreseli olduğunu, eşek ise köylü olduğunu gösterir. Eşek acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Nasreddin Hoca halk bilgesidir. Duygu ve inceliği içeren, gülmece türünün öncüsü olmuştur. Sevgi, yergi, övgü ve alaya alma gülmecenin öğeleri arasındadır.  

Keloğlan şark kurnazıdır. Kısasa kısas yapar. İktidarlar sever. İntikamını alır. Cesur ve becerikli olduğu ortaya çıkar ve sonunda mutluluğa ulaşır. Keloğlan, toprağın, yerelliğin saflığını ve doğallığını simgelemekte, kelliği ise yokluğu, sefaleti göstermektedir. Köyünden çıkan kel bir genç ‘’insan’’ olmayı önemser, kişinin zenginliği fakirliği, kıyafeti, fiziki özellikleri önemli değildir. Cüce ile yol arkadaşlığı yapması kardeşlik hukukunu geliştirir.

Mizah Bektaşi Fıkraları, bir miktar Dede Korkut hikayelerinde vardır. Bektaşi fıkraları müstehcenlik içerir.

Osmanlı da batılılaşmaya başladıkça Hacivat-Karagöz bile değişiyor. Osmanlı’da gülme mekânları hanlar, kervansaraylar, tiyatrolar, kahvehaneler. Kadınlar sadece Ramazan’da dahil edilirler. Aile içinde yerleri var ya da hamamlarda. Uzun süre kadınlar hamam dışında bir alanda olmamışlardır. Köyler daha farklı kadın mekânsal anlamda daha özgür, malını satıyor, toprağını ekip biçiyor, çalışıyor.