Betül Gökçe AKGÖL'ün 25 Haziran 2024 tarihli yazısı: Postane Günlükleri

Norveç edebiyatının güçlü sesi Vigdis Hjorth’tan günümüz insanının yalnızlaşmasına ve yabancılaşmasına dair bir roman Postane Günlükleri. Roman, hayatına anlam katma çabasını uzun zaman önce bırakmış, günlük tekrarları haricinde yaşamdan fazla bir beklentisi kalmamış bir kadın kahramanın, Ellinor’un izini sürüyor. Masa başında tükenen ömürler, rutine dönüşen düş kırıklığı ve gelecek kaygısı, iletişim uzmanı ve eski gazeteci Ellinor’un kendi kelimelerine yabancılaştığı ıssız dünyanın yapıtaşlarını oluşturuyor. Peki bu dünyayı yıkmak, daha mutlu bir dünya yapmak mümkün mü?

Ellinor belki iş yaşamından belki yolunda gibi görünen ilişkisinin tekdüzeliğinden bir boşlukta kaybolmuş gibi hissediyor kendini. Kız kardeşi ve annesiyle ilişkilerinde de bir sorun yoktur ama Ellinor’un yaşam heyecanı sönmüştür işte. Ta ki iki arkadaşıyla beraber kurdukları şirketlerinden, onlardan birinin, Dag’ın, ayrılışına kadar, öyle ki her anlamdaki bir ayrılıktan bahsediyoruz burada. Ellinor’un, yıllar önce yazdığı günlüğü bulması ve iş arkadaşı Dag’ın gidişi, gündelik yaşamında gözden kaçırdığı şeylere daha dikkatli bakmasına neden oluyor. İletişim uzmanlığına, sevgililiğine, iş hayatına, kız kardeşliğine…

Yazar Vigdis Hjorth, değişimin karşısına duvarları, korkunun karşısına dalgalara kulaç atabilme cesaretini koyuyor Postane Günlükleri’nde. Ana konudan değil yan yollardan, araya sıkışıvermiş gibi duran cümlelerden etkilendim en çok. Ellinor’un tutukluğunu biliyorum, bence çoğumuz da biliyor. Hevesle başlanan şeylerin ışıltısının sönmesini, -miş gibi yaparsak mutluluğa ulaşılacağı düşüncesini, yetersizlik hissini, çekip gidenlerin yasını tutmakla beraber onların cesaretlerine duyulan merakı ve en çok da ertelemeyi…