Furkan ERKAN’ın 4 Mart 2024 tarihli yazısı: Saygısızlık Artık Bambaşka Bir Boyutta
Günlük hayatın stresi, koşuşturmacası bizi sadece fiziksel olarak değil zihnen ve ruhen de yoruyor.
Bu zaten yeni bir bilgi değil ama en çok yoranların başında da bence insanlar geliyor.
Biriyle girdiğimiz tartışmada ya da düştüğümüz yanlış anlaşılmalarda ‘’Off çok yoruyorsun beni’’ lafını iletiriz karşı tarafa genelde.
Ama bundan ziyade bazı insanların bizi yormasında yaptıkları saygısızlıklar da çok büyük bir pay sahibidir.
Yalnız bu yazıda bahsedeceğim saygısızlıklar günlük hayatta sıkça karşılaştıklarımızdan değil aslında.
Hani bir ortamda gürültülü şekilde konuşulması, sizden önce gelenin kapıyı tutmaması gibi davranışlar değil bahsedeceklerim. Zaten onlar da birçok insan için nefes alıp vermek kadar normal bir davranış olmaya başladı.
Bu tür yapılan davranışların yanında artık hiç aklınıza gelmeyecek, gelse bile ‘’Yok artık canım o kadarını da yapmazlar’’ dediğiniz davranışların varyasyonları hiç ummadığınız anda karşınıza çıkıyor.
Mesela haftasonu arkadaşlarımla bir kahve içmeye gitmiştik. Gittiğimiz mekanın masalarının da özellikle bu tür kalabalık gruplar için epey geniş modellerini koymuşlar. Bir de altlarında 4-5 tane priz…
Sabaha kadar oturası geliyor insanın böyle bir ortamda tabii.
Ancak o sırada en kibar tabirle söylemem gerekirse bir ‘’varlık’’, elindeki şarj aletiyle yanınıza yaklaşıyor ve o prizlerden birinde telefonunu şarj etmeye başlıyor. Bu sırada da kendisi ayakta.
Evet birkaç dakika durabilir, telefonunu da istediği kadar şarj edebilir tabii ki.
Burada bir problem yok.
Fakat bu ‘’varlık’’, hayatta nasıl bir varoluş sebebiyle aramızda hala nefes alıp verebiliyorsa, telefonundan biriyle konuşmaya başlıyor. Üstelik bir hayli yüksek tonda ve öyle birkaç dakika falan da durmuyor.
O bağırdıkça biz bağırarak konuşuyoruz. O bizi bastırdıkça biz daha da kendimizi duyurmaya çalışıyoruz.
Korkunç bir ortam değil mi? Bundan daha kötüsü yanımıza sandalye çekip muhabbete dahil olması olurdu herhalde.
En sonunda aramızdan biri her ne kadar ikna olacağını bilmeyeceğinin farkında olsa bile, uygun bir şekilde bu ‘’varlığı’’ uyarmaya başlıyor. ‘’Biz burada konuşmaya çalışıyoruz, siz bizi engelliyorsunuz.’’, ‘’Lütfen başka tarafta konuşun’’, ‘’Biraz saygılı olun lütfen’’ gibisinden anlayışsız arkadaşımızı uyarıyor.
Peki o ne yapıyor sizce?
Pişkin bir surat takınıp ‘’Haa öyle mi tamam siz çok saygılısınız ya. Tamam ya siz saygılısınız anladım’’ şeklinde garip, anlamsız bir trip atarak uzaklaşıyor bizden.
Eğer bu manzarayı tek başıma yaşasaydım ya masadan defolup gitmesi için dua edecektim (biliyorum çünkü tartışmam boşuna olacak) ya da cesaretimi kullanıp dayak atmak kadar dayak yemeye de razı gelecektim.
Düşünebiliyor musunuz akla hayale gelmeyecek bir saygısızlık örneğine rastlıyorsunuz. Yetmezmiş gibi bir de bunun böyle olduğunu belirttiğiniz için kendinizi riske atıyorsunuz. Bunun gerginliğini yaşıyorsunuz.
Bir diğer örnek yine yakın zamanda yaşadıklarımdan.
Ankara’da yürüyen merdivende sol/sağ kavramı maalesef hala pek oturmuş değil. En kibar hali, aceleniz varken solu kapatan birini dürtükleyip, o kişinin 6-7 saniye süren anlamsız bakışlarından sonra kendisinin sağa geçmesi oluyor. Aksi takdirde mecbur bekliyorsunuz.
Yine böyle bir olayda, sağ sol ayrımına hiçbir şekilde uymayan iki arkadaşı, başka bir arkadaş uyarıyor. İkili grup ‘’Hadi işine bak kardeş yürü’’ diyor. Onları uyaran da biraz kendi dillerinden konuştuğu için iyice üste çıkmaya çalışıyorlar ama yine de hatalarını kabul etmiyorlar.
Her zaman olduğu gibi yaptıkları yanlışa rağmen bir ‘’Affedersiniz’’ demekten imtina ediyorlar. Kibarca uyarsan seni dikkate almıyorlar, anladıkları dilden konuşsan bu sefer de meydan okuma olarak anlıyorlar.
İki ucu o bildiğiniz değnek anlayacağınız.
Başlıkta da belirttiğim gibi saygısızlık artık bambaşka bir boyutta. Ve her zaman olduğu sırf uyardığımız için en anormal, en uyuz, en gereksiz insan da biz oluyoruz onların gözünde.