Mürvet KARA'nın 14 Şubat 2024 tarihli yazısı: “Sıcak Ahırdan Dana Kaçmaz”

Başlıkta yer verdiğim bu söz, Yozgat yöresinde kullanılıyor. Aslında burada “sıcak ahır” derken kastedilen şey hepimizin anlayacağı üzere “rahat bir mekân.” Rahatlık derken burada rehavete kapılmaktan bahsetmiyorum. Yaşamaya, barınmaya ve hangi amaçla kullanacaksak bir mekânın veya ortamın, o amaç için uygunluğunu kastediyor.

Elbette istisnai durumlar vardır ama eğer bir insan bir mekândan uzaklaşmaya çalışıyorsa bu, o mekânın huzursuzluğundan kaynaklanır; yapmak zorunda olduğu şeylerin, yapmak istediği şeylerden fersah fersah uzak olmasıyla alakalıdır. Ya da yapmak istediği şeylerle iştigal etse bile hoşuna gitmeyen başka türlü ve çirkin diyaloglar olduğu için “kaçmayı” yahut bırakmayı tercih etmiştir.

Göç de böyle bir şey esasında. Bir kentten bir kente… Bir ülkeden bir ülkeye... Bir gezegenden bir gezegene... Göç, koşullar güzelse neden anlamlı olsun ki? Ya da neden tercih edilsin? Demek ki burada öncelikle görülmesi, ardından da çözülmesi gereken problemler var.

Göçün; kalabalık, ekonomik sıkıntılar, insanların birbirine saygı duymaması, ölüm, salgın, savaş gibi pek çok nedeni olabilir.

Veda etmenin ağırlığına rağmen insan, gözünü karartabiliyorsa, bu gerçekten ayrılık türkülerinin, sıla hasretinin zaruri olduğuna işaret ediyor demektir.

Çünkü boş yere kürek çekmektense, akıntıyla boğuşmaktansa suyun akışına kendini bırakarak hayat yolculuğuna devam etmek gerekiyor.

Bir insanın sıcak bir evi bırakıp gitmesi, akıl alır iş değildir. Ebeveynlerin evlerini sıcak tutmaları, evlerinin huzurunu korumaları gerekir ki çocuklar evin içerisinde tüm benliklerini ortaya koyabilsin; dışarıya çıkıp rahatı, aile sıcaklığını, dostluğu, samimiyeti, sevgiyi olmadık yerlerde ve insanlarda aramasın. Aslında ebeveyn - çocuk dikotomisindeki bu yapı hemen hemen her konuda, her mekânda ve her insanda geçerlidir.

Ancak evi sıcak tutabilmek, bir ortamı ısıtabilmek, o ortamı ısıtmak için gönüllere girebilmek zaten her yiğidin harcı değildir. Anneliğin kutsallığı da bu yüzdendir aslında.

Biz konumuza dönelim; bir insan, bir yerden uzaklaşmaya çalışıyorsa oradaki problem genellikle bulunduğu yerin (hem maddi hem de manevi anlamda) ısınamamasından kaynaklanıyor demektir.

Yaşadığımız dünya ve bastığımız toprak bir hülya gibi gelip geçtikten sonra biz, elimizde hatıralarla ve geçmişin hayaletleriyle bir köşede oturduğumuzda, içimize düşecek küçücük bir sevgi kıvılcımı olsun. Ezcümle tabii ki iş işten geçmeden önce kalpleri ısıtalım, gönüllerle ısınalım. Zaten ondan sonra ne hancı ne de yolcu gurbete düşmek istemeyecektir.