Tuğba EROĞLU'nun 7 Ekim 2023 tarihli yazısı: Sinemada Erkek Karakterin Sunumu
Kuşkusuz sinema, toplumsal değerleri yansıtma açısından en yetkin kitle iletişim araçlarından biridir. Çünkü reklam ve fotoğrafta imge yaratılır, bu araçlarda genellikle olay örgüsü yoktur. Sinemada ise bir olay örgüsü vardır ve toplumun değer sistemini hem yansıtacak hem de etkileyecek güce sahiptir. Ayrıca öykü, özdeşleşmeyi sağlar.
Sinema, izleyiciye yaşadığı ya da yaşamadığı ama düşlediği öyküler sunma olanağına sahiptir. Eş deyişle öykü içinde imge daha gerçektir. Sinema; çerçeve çizebilme yeteneği ile seslendirdiği arzu ve kaygıları sadece dinletmekle kalmaz, aynı zamanda onlara form verir ve içinde üretildiği kültüre çeşitli yollarla eklemlenir. Bu yollara bağlı olarak da sinema, tek bir anlam ve niyet taşımaz, aksine seslendirdiği bu kolektif arzu/kaygıları, homojen kültür anlayışını kırarak toplumsal arıza alanlarına yerleştirir. Bu yüzdendir ki sinema; toplumsal sorunlar karşısında konumlanmış basit bir ayna -bir yansıtıcı- değil, sorunları yeniden adlandırma yeteneği ile alternatif anlamlar üretebilen bir aygıttır. Yani sinema; dış dünyanın bir kopyasıdır, aynaya yansıyan nesne gibidir. Sinema, tarafımızca gözlemlenen dünya ile benzerliklere sahiptir. Bu yüzden var olan imgeleri ve değerleri en iyi yansıtan ve sorgulayan araçlardan en önemlisinin sinema olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Öte yandan sinema bir dildir. Bazin, sinemanın anlatım olanaklarının geleneksel sanatlardan daha zengin ve değişik olduğunu, konuşma diliyle gerçekten boy ölçüşebilen tek anlatım aracı olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle dil ne kadar gerçekçiyse sinema da o denli gerçekçidir. Bu yönüyle ana sinemanın dilinin, genel ahlaki anlayışı ve ekonomi politikasını koruyan bir söylem içerdiği görülür. Bu yaklaşıma göre sinema, ideolojik yönü ile hem anlatının konusunu ve merkezini belirlemekte hem de anlatıyı önce aile gibi küçük yapılardan sonra da toplum gibi geniş kitlelere olmak üzere istenen forma dönüştürmektedir. Sinemanın gücü tüm bunları zengin görselliğe sahip “sinema sanatını” kullanarak gizli biçimde yani eğlence ve sempati yoluyla gerçekleştirmesinde yatmaktadır. Sinema, filmler yoluyla eril ideolojinin belirlediği davranış, değer ve tutumları “olması gereken gerçeklikmiş” olarak sunulmasına hizmet ederek sistemin dayattığı kültürün empoze edilmesine aracılık etmektedir. Topluma hâkim olan ataerkil aile yapısı; soyun erkekten ilerlediği anlayışı, mülkün erkeğin soyundan olanlara aktarılışı, babanın koruyucu-güçlü kişiliği ve simgesel görevleri; özetle erkek egemen aile ve toplum yapısının yansımaları birçok alanda olduğu gibi sanatta da etkisini göstermiş, özellikle sinemada yoğun bir biçimde yer almıştır. Dolayısıyla sinema filmleri hem içinde bulunduğu kültürü etkileyen hem de bu kültürün parçaları olan bireylerin sosyokültürel geçmişlerinden, ruhsal dünyalarından ve Jung’çu bir ifade ile kolektif bilinçdışlarından etkilenen bir üretim alanıdır. Böylece arketiplerin, mitsel örgüler ve karakterlerin ya da günümüze ait modern mitlerin sinema filmlerinde yeniden üretilmesi ve sunulması, sinemanın bu dinamik yönüne atıfta bulunmaktadır.
Özetle sinema toplumsal rollere ilişkin değerleri yansıtır. Türler içerisinde yer alan filmlerin pek çoğu var olan düzeni koruma çabasındadır. Western, gangster, dedektif ve polisiye filmlerinin karakterlerinde bireyci-erkek egemen bir anlayış vardır. Erkeksi imgeler (iyi dövüşme, kadınların erkeğe âşık olması, bağımsız, özgür, kendine güvenli) ve kahramanın oluşturulmasında yer alan ikonografik araçlar (bıçak, tabanca, telefon, araba) bu filmlerin vazgeçilmez ögeleridir. Bununla beraber bu kahramanların çoğu özdeşleşmeye uygun, yakışıklı ve sert bir görünüme sahiptirler.
Kuşkusuz dönem dönem toplum yapısına bağlı erkek kahramanın özellikleri de değişmektedir. Örneğin 1900'lü yılların başlangıcında Amerikalılar yerleşik düzene geçememenin sıkıntısı içindedir. Vahşi Batı onlar için hâlâ gizemlidir. İnsanlar bir yere bağlanamamaktadır. Bu yılların western filmlerinde de kahraman başını alıp giderken 1940'tan sonra yerleşik düzene geçmeye başlamaktadır. 1950'lerden sonra ise bireyin iç dünyası gündeme gelmeye başlamıştır. Aynı şekilde müzikal filmlerin söylemi de 1930'lu yılların bunalımlı günlerine uygun bir söylemdir. Çünkü müzikal, dans ve eğlenceyi umutsuzluğa bir seçenek olarak sunar. Müzikal, dansı yücelterek gerçek dünyadaki değer yerine başka bir değer koyar. Gerçek dünyada ekonomik başarı çok önemlidir, müzikalde ise iyi bir dansçı olmak, sevgilinin kalbini kazanmak önemlidir. Western filmlerinin dışında gangster filmleri de "erkek filmleri" olarak adlandırılabilir. Bu tür içinde yer alan erkek olumlu değerleri sapkınlaştırılmış bir Amerikan erkeğidir. Büyük kentin ürettiği ve tükettiği bir insandır. Bireyci ve saldırgan bir yapısı vardır. İyi silah kullanmakta ve giyimine özen göstermektedir, çünkü bunlar erkek başarısının birer göstergesidir. Ancak var olan düzene karşı çıktığında yok edilmektedir.
Hollywood yapımı filmlerin başlıca özelliklerinden biri de romantik aşkın yokluğudur; bu filmlerde kadınlar ya kayıptır ya da var olduklarında ikinci roldedirler. Yerli dostluk filmlerinde de kadınlar büyük ölçüde anlatıdan uzaklaşırlar. Bu filmlerde genellikle erkekler ya birbirleriyle konuşurken ya da eylem içinde görüntülenir. Erkeklerin dünyasında kadınlara uygun görülen roller oldukça sınırlıdır. Kadınlar birçok filmde fahişe olarak yer alır ve erkekler arası mücadelenin aracı hâline gelir. Yani genel olarak filmlerin esas konusunu, erkeğin hikâyesi oluşturmakta ve erkeğin dayanışmasını gösteren bu filmler, kadını bunun dışında tutarak ya görünmez hâle getirmekte ya da tehditkâr bir özne olarak gösterip cinselliğini kullanmaktadır. Böylelikle erkek, sinemada etken biyolojik cinsiyet olarak hâkimiyetini devam ettirebilmektedir. Film anlatılarında genel olarak tekrar eden kodların ortaya çıkartılması için kullanılan başlıklandırma yöntemiyle bunlar görünür hâle getirilmiştir. Böylelikle filmlerde sıklıkla kullanılan imgelerin ortaya çıkartılmasında sistematik bir yol izlenmiştir.
Yukarıda da belirtildiği gibi filmler, genellikle toplumun bir parçasıdır. Bu nedenle toplumdaki kültürel, siyasal ve ekonomik olaylara ilgisiz kalamaz. Kısaca toplumda var olan değerleri yansıtırlar.