Betül Gökçe AKGÖL'ün 10 Eylül 2024 tarihli yazısı: "Teknolojisiz Zamanların Büyüsü: Çocukların Hayal Dünyasında Oynanan Oyunlar"
Eskiden, teknoloji henüz sınıfların ve bahçelerin içine nüfuz etmeden önce, çocuklar kendi hayal dünyalarının genişliğinde kaybolurlardı. Okulun bahçesi onların krallığı, küçük avlular ise sonsuz maceraların sahnesi olurdu. O dönemlerde bir top, birkaç taş ya da sadece bir parça tebeşir, bütün bir öğle arasını neşe ve kahkaha ile doldurmaya yetiyordu.
Sıcak bir bahar gününde, okul zili çaldığında çocuklar büyük bir coşkuyla sınıflardan dışarı fırlardı. Ayaklarının altındaki toprak, onların en yakın arkadaşıydı. "Saklambaç" başlardı hemen; kalp atışları hızlanır, bir köşeye saklanırken heyecanın doruğuna ulaşılırdı. "Acaba beni bulacaklar mı?" diye içten içe endişe ederken, aynı zamanda keşfedilmenin verdiği keyfi de beklerdi çocuklar.
Bir başka köşede, "Yakan top" oynayan çocukların sesleri yankılanırdı. Oyun, sadece fiziksel bir aktivite değildi; aynı zamanda arkadaşlık, dayanışma ve paylaşmanın derin izlerini taşırdı. Çocuklar, bir topun peşinden koşarken, hayatı da öğrenirlerdi. Kaybetmenin acısı, kazanmanın sevinci, yere düşüp kalkmanın öğrettikleri… Hepsi, basit bir oyunun ardında yatan büyük derslerdi.
Tebeşirle çizilen bir seksek oyununda ise taşın en uzağa gitmesi için harcanan çaba, saf bir mutluluğun yansımasıydı. Çocuklar, birbiri ardına zıplarken, ayaklarının altındaki taşlar ve çizgilerden çok daha fazlası vardı. Bedenleri oyun oynuyor gibi görünse de, ruhları özgürce kanat çırpıyordu. O anlar, çocukluğun en saf haliydi.
Teknolojisiz bir dünyada, çocuklar birbirlerine daha çok bağlıydı. Bir oyunun kurallarını hep birlikte belirlerlerdi. Kendi küçük yasalarını koyar, o dünyada adaletli ve neşeli bir şekilde yaşamayı öğrenirlerdi. Yüzlerinde beliren koca gülümsemeler, onların ne kadar mutlu olduklarının en canlı göstergesiydi. Belki de, o basit oyunlar içinde saklı olan, hayal gücünün ve saf mutluluğun ta kendisiydi.
Bugünün çocuklarına belki basit gelen bu oyunlar, bir zamanlar çocukların en değerli hazineleriydi. Çünkü o anlarda yalnızca bir top ya da taş değil, aynı zamanda arkadaşlıklar, hayaller ve sonsuz bir keşif vardı. Her bir oyun, bir çocuğun kalbinde derin bir iz bırakırdı; belki de en önemli iz, paylaşılan kahkahaların ve birlikte geçirilen saf zamanların bıraktığı izdi.