Mürvet KARA'nın 29 Ocak 2024 tarihli yazısı: Tele-Modernizm

Tele-modernizm, tele-oluş, televizyon, telefon, teletabi… Tüm bu kelimeler, aynı ön sözcük ile başlıyor. Siz de okurken hemen fark etmiş olacaksınız.

Tele, eski Yunan dilinde uzak anlamına gelir. Bu sözcük daha çok fiziksel uzaklığı ifade etmek için kullanılmaktadır. Günümüz Türkçesinde ve daha başka pek çok dilde de yer edinen sözcük; televizyon olarak kullanıldığında uzağı görmek, telefon biçiminde kullanıldığında uzağı duymak anlamına gelmektedir.

Var oluş yani egzistansiyalizm dediğimiz felsefi alandaki oluş yani presence sözcüğü ile birleştiğinde telepresence şeklinde kullanılmaktadır. Aslında presence, mevcudiyet demektir ancak bu sözcük Arapça kökenli olması ve vücudiyeti temele alması nedeniyle pek kullanışlı değildir. Bu nedenle tele-oluş olarak çevirmek çok daha doğru görünmektedir. Elbette konuyla alakalı çeviribilimcilerin çalışması daha sağlıklı sonuç verecektir ancak zaten bu konu, yazımızın sınırlarının dışarısında kalmaktadır.

Tele-oluş, hergünkülüğümüzün içerisinde fiziksel uzaklıkları telefon, televizyon, internet gibi mecralar yoluyla aşabilmek anlamında kullanılmaktadır. Tıpkı modernizm, post-modernizm gibi kendine ait bir modernite anlayışını da içinde barındırmaktadır.

Yani tele-oluş dediğimiz 21. yy.'ın hergünkülüğü, tıpkı modernist dönemdeki hergünkülüğün ve modernist filozofların ortaya attığı felsefi düşünceler gibi bir gündelik pratiklerimizde bir de felsefi alanda olmak üzere iki bacağa sahiptir. Bu aynı zamanda post-modernizmin hem felsefede yapı bozumculuk hem de toplumsal anlamda 68 kuşağının İkinci Dünya Savaşı’nın ardından özgürlük arayışına girişmesi ile ilişkili olması gibidir.

Tele-modernizmin ise bir yanda internetle ilişkili olarak dijital medya mecralarını, insanların gündelik deneyimlerini ele geçiren dijital alışkanlıklarını; felsefi düzlemde ise henüz çerçevesi çizilmekle uğraşılan bir başlığı kapsadığını düşünüyorum.

Bu kavram, kendiyle ilişkili olan hermenotik bir çerçeve çizerek sanattan politikaya, savunma sanayisinden eğitime ve haberciliğe, oradan aile ve arkadaşlık ilişkilerine kadar geniş bir alanda kendini yoğun bir biçimde hissettirmektedir.

Peki ama tele-modernizm nedir? Modernizm nedir? Postmodernizm nedir? Tele-modernizm, bu kavramlardan hangi yönleriyle ayrılır? Modernizm, 19. yy.'ın sonlarında ortaya çıkıyor. Bu dönemde öne çıkan fenomen ise sanayileşme. 18. yy.da başlayan Sanayi Devrimi ile beraber insanların gündelik alışkanlıklarının yaşadığı biçimsel dönüşüm, insan benliğinde onulmaz yarıklar açarak ontolojik bir yarılmayı da beraberinde getirdi. Ulusal değerlerin güçlendiği ve 1918 yılında sona eren Birinci Dünya Savaşı’nın da modernizm kavramına büyük bir etkisi olduğu inkâr edilemez. Bu durum, filozoflar tarafından konuşuldu, tartışıldı; buna bir isim arandı, bulundu, konuldu. Gelenekselliği kökten bir biçimde reddeden bu yaklaşım, aklın ön planda durduğu bir fikre sırtını dayamaktadır. 1960’lı yıllardan itibaren adı anılmaya başlanan postmodernizm ise 1945 yılında sonlanan İkinci Dünya Savaşı’nı takiben tartışılmaya başlanıyor. Modernizmden farkı burada olsa gerek, nitekim İkinci Dünya Savaşı ile beraber Avrupa ciddi bir yenilenme yoluna gitmiş, pek çok ülkede savaşın umutsuzluğu iyiden iyiye içselleştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nı çıkartan nedenlere bakıldığındaysa altında modernizmin ve ulusal değerlerin şekillendirdiği birtakım fenomenlerle karşılaşıyoruz. Post-modernizm, 68 yılında Fransa’nın üniversitelerinden dünyaya yayılan özgürlük arayışına temel teşkil etmektedir. İnsanın yıkıcı faaliyetlerine karşı bireyselliğe, belirsizliğe, aklın yetersizliğine odaklanan bu yaklaşım, bir süre felsefi düzlemde insanların hergünkülüğünün içerisinde yaşananlara bir cevap üretti.

Ancak! Günümüzde hatta belli bir süredir post-modernizmin kendini tüketmeye başladığı düşünülüyor, konuşuluyor. Artık post-modernizm kavramı bugüne, içinde yaşadığımız zamana yanıt vermiyor! Sistem error veriyor.

Yeni bir dünya savaşının eşiğinde olduğumuz düşünülürse zaten bu ontolojik arayışın kaçınılmaz olduğunu söylemek hadsizlik sayılmayacaktır. Aslında tele-oluş kavramı, kavramsal olarak doksanlara kadar geri götürülen bir ardalana sahiptir. Ancak Kovid-19 döneminde yaşanan zorunlu olarak evde bulunma hâli, post-modernizmin zaten yetmediği dünyamızda tele-modernizmin gündeme gelmesini zaruri kılmıştır.

Bu durumda tele-modernizmin başladığı tarihi, Kovid-19 sürecinin başladığı tarihle eşitleyebilmek mümkün müdür?

Geriye dönüp baktığımızda World of Economic Forum’da ilk defa anılan “büyük sıfırlanma” kavramı buna işaret ediyor olabilir miydi? O günlerde yaşamımızda neler değişti? O değişimlerden bugüne ne kaldı? Misalen, artık şirketlerde daha fazla insan uzaktan ya da hibrit çalışıyor. KOBİ’lerde durum biraz daha eski usul ilerliyor olsa da dünyanın büyük bir çoğunluğu tele bir çalışma modelini uygulamayı, bunu da çevrecilik üzerinden meşru bir zemine oturtmayı başarmış durumda.

Dünyanın kaynaklarını paylaşmak için Birinci Dünya Savaşı’nı çıkartan devletler, edinilen sömürgeleri ve kaynakları adil dağıtmayan antlaşmalara itiraz ederek İkinci Dünya Savaşı’nı çıkartan otoriter liderler, bugün yine dünyanın bir yerlerinde benzer savaşları sürdürürken bir taraftan da siber savaş yürütür vaziyette. Tüm bu karmaşanın arasında bir de “sürdürülebilirlik”, “ekolojik denge”, “iklim krizi” gibi kavramlar da gündeme yine bu devletler tarafından getirilmekte.

Aslında fotoğraf çok net. Tele-modernizm; internet ağlarıyla manipüle edilmiş duygu, düşünce ve ilişkisellikler bütününün adı olarak değerlendirilmelidir. Bu fenomen, insanların evlerinden hiç çıkmadığı bir senaryoyu ifade etmemektedir. Böyle bir kabul, bu kavramsal tartışmayı oldukça sığ bir yere götürecektir. Tele-modernizmi; uluslararası siyasi arenada yaşananlar, iklim krizi, sürdürülebilir ekonomi, Endsütri 4.0, yeni çalışma modelleri, iletişim teknolojilerinin devletler tarafından kullanılma biçimleri, (örneğin, Milli Savunma Üniversitesinde siber güvenlik bölümlerinin açılması, e-Devlet sisteminin pek çok aracılık işlemine son vermesi gibi…) ortaya çıkan yeni dijital para birimleri, bir pazarlama ürünü olmasına rağmen Metaverse ve meta şirketi üzerinden anlamlandırmaya çalışmanın daha isabetli olacağını düşünüyorum.

Dolayısıyla kıymetli dostlar, tele-modern bir çağda yaşadığımızın farkına vardığımızda, içinde bulunduğumuz dünyayı daha iyi anlayacak ve hangi aktörün neyi neden yaptığına daha farklı bir gözle bakabileceğiz. Bu fenomen, yaşanacak gelişmelerle şekillenecektir. Zamanla, kavramsal anlamda içi dolmaya da devam edecektir.