Baha YILMAZ'ın 31 Ağustos 2023 tarihli köşe yazısı: Türkiye’nin Ortalama Zekâsı ve Çalan Alarm Zilleri

Son dönemde bazı basın yayın organlarının köşe yazarlarının başlattığı bir tartışma dikkatimi çekti. Türkiye’deki toplumsal zekanın (yani ortalama zekanın) gerilediğini iddia ediyorlar. Bu iddianın doğruluğunu araştırmak için çok detaylı olmasa da bir internet taraması gerçekleştirdim. Sonuçlar pek iç açıcı değil. Wikipedia’nın ilgili sayfasındaki bazı verileri birebir sizinle paylaşmak istiyorum.

“2019'da yayımlanan The Intelligence of Nations'da Düzen'in 2008 SPM verileri kullanılarak Türkiye'nin IQ'su 89,6 (Birleşik Krallık değeri 100 olarak alındığında) olarak belirlenmiştir. Bu değer iki veri havuzunun farklı tarihleri esas almasından doğan Flynn etkisi hesaba katılarak düzeltildiğinde 86,66 olmaktadır. Bu değere ek olarak ülkenin PISA (2003-2015), TIMSS (1999, 2007-2015) ve PIRLS (2001) skor ortalamalarının karşılaştırılmalı değerlendirilmesiyle oluşturulmuş "SAS-IQ" (School Assessment Data) 86,94 olarak açıklanmıştır. İki değerin ortalaması olan 86,8 Türkiye'nin IQ değeri olarak verilmiştir.”

2019 Ölçümleri Hiç İç Açıcı Değil

2019 yılı ortalama zekâ seviyemiz 86.8 olarak kabul edebiliriz. Peki bu değeri nasıl okumalıyız? Bu 86,8’lik IQ değeri bize ne anlatmalı? Onu da şöyle izah edelim. 85 ila 115 IQ aralığını normal zekâ olarak kabul ediyoruz. Diğer bir değişle 85 IQ’nun altı bir zekâ geriliğini işaret ederken 115 IQ’nun üstü yüksek ya da parlak zekâ dediğimiz bir dilimi işaret ediyor. Gerçi bu gruplarında kendi içlerinde tasnife dayalı farklı kategorileri var ama şimdilik bizim konumuza girmiyor bu mesele.

86,8’lik ortalama zekâ seviyemiz alt sınır olan 85’e maalesef çok yakın. Neredeyse sınırda bir zekâ seviyesi bile diyebiliriz. Pek hep böyle miydi? Yapılan araştırmalar bunun aksini iddia ediyor. 2015 yılında yapılan bir çalışmada ortalama IQ seviyesi 94 olarak belirlenmiş. 2002 yılında yapılan bir çalışmaya göre Ortalama IQ 90 olarak ölçülmüş. Bu değerlere göre son dönemde ciddi bir gerileme olduğu görülüyor. 2002 ile 2015 arasında bir ilerleme bile kaydetmişiz. Toplumsal Zeka'yı neler etkiler? Bir de işin bu tarafına bakalım.

Zekaya Etki Eden Çevre Faktörleri Ön Planda

Öncelikle bireysel bağlamda zekayı etkileyen faktörlere bakalım. Pek tabii ki genetik unsurlar ya da aktarımların ciddi bir etkisi var ve bu etki kişinin zekasını belirleme de yüzde 50’lik bir tesire sahip. Geriye kalan etki düzeyini çevresel faktörler belirliyor. Yetiştiğiniz aile ortamından eğitime, ekonomik düzeyden medyaya kadar pek çok faktör zekâ seviyesini etkiliyor. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, yaş ilerledikçe çevre etkisi azalırken kalıtım etkisi daha net gözükür oluyor. Aslında bu da gösteriyor ki çocukluk ve gençlik dönemi zekayı geliştirmek için çok kritik bir dönem.

Zekayı geliştiren en önemli unsur etkileşim. Yani çevrenizde; zeki, eğitimli ve ufku açık bir dünya varsa zekâ seviyeniz bu etkileşimden olumlu yönde etkileniyor. Bir diğer husus ekonomik düzey ya da refah seviyeniz. Refah seviyesinin yüksek olması beslenmenizi ve eğitim düzeyinizi doğrudan etkileyen faktörler. Bugün geldiğimiz nokta itibariyle genetik faktörleri sabit kabul edersek ön plana çıkan çevresel faktörler olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz.

Peki 2019 verilerine göre zekâ seviyemizi aşağı çeken faktör ya da faktörler ne olabilir? Genetik aktarım seviyemizin bu gerilemede ciddi bir etki gösterdiğini söylemek çok doğru değil. Çünkü genetik havuzda ciddi bir değişiklik olması ancak farklı nüfus ve zekâ seviyelerinin etkileşimiyle gerçekleşebilecek bir durum ve bu etkinin görünür olması birkaç kuşağı içine alacak bir süreç. Geriye kalan tek faktör çevresel etkiler olabilir. Yani eğitim düzeyinin düşmesi, ekonomik seviyenin gerilemesi ya da ülkedeki eğitimli ve zekâ seviyesi yüksek insanların göç etmesi gibi faktörler olarak görebiliriz.

Son dönemde ciddi bir göç verdiğimizi, eğitim düzeyimizin giderek düştüğünü biliyoruz. Ekonomik olarak refah seviyemizin durumunu söylemeye gerek bile duymuyorum. İşin kötü ve hatta vahim olan tarafı orta sınıfların erimesi olarak görebiliriz. Çünkü ortalama zekâ seviyesini belirleyen en baskın bu grubun olduğunu biliyoruz. Bu sınıfın giderek yoksullaşması tüm dengeleri alt üst ediyor. Bu satırları okuyanlar çeşitli vesilelerle bu sınıfın erimesinin doğuracağı sonuçları irdelediğimi bilecektir.

Flynn Etkisi

Zekayı etkileyen ve ölçümlerde yüksek çıkmasını etkileyen bir etki var ve buna da Flynn Etkisi deniyor. Nedir Flynn Etkisi? Literatürde en basit olarak açıklama şöyle: “Zekâ testlerinden alınan puanların yıllar içinde yükselmesinin sebebi toplumda zekâ testlerine olan farkındalığın artmasından kaynaklanmakta. Aynı zamanda nüfusta eğitimli kesimlerin sayısının artması ve insanların daha fazla bilgiye maruz kalması ile eskiye göre zekâ puanlarından alınan skorlar artmıştır. Bu artışa da Flynn etkisi denilmektedir.” Yani bu yaklaşıma göre zekâ ölçümlerinin giderek yükselmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Ancak 2019 verileri bu durumun dışında bir şeylerin geliştiğini söylüyor. Flynn etkisini belirleyen dört faktör var. Daha iyi sağlık koşulları, daha iyi beslenme, daha iyi eğitim ve iyileşen yaşam standartları… Tekrar 2019 rakamlarına dönecek olursak bu baskın dört faktörde bir şeylerin eksik olduğunu söyleyebiliriz ya da Flynn etkisine rağmen ortalama zekâmız bu kadar düşük çıkıyorsa durum düşündüğümüzden daha vahim olabilir.

86,8’lik ortalama zekâ seviyesi bizi ürkütmeli ve bu durumu düzeltmek için bir şeyler yapmak gerektiğinin zamanı geldiğini söylemeli. Toplumsal taleplere bakıldığında da aslında bazı konularda gördüğümüz manzaralar ortalama zekâ seviyemizin alarm zillerini çaldırdığı gözüküyor. Yoksulluğun kalıcı bir hale geldiği, orta sınıfların eridiği, eğitim seviyemizin her geçen gün düştüğü bir ortamda aldığımız her sinyal bize haklılığımızı ifade etse de haklılığımız gelecekten yana olan korkularımızı gidermiyor.