Nesrin YARIM ÖZOĞLU'nun 2 Ekim 2023 tarihli yazısı: Yabancı Hayranlığı
Ülkece yabancı hayranıyız. Hem de bu hayranlığımız 7’den 70’e... küçücük çocuklarımız Türkçe’den önce bilmem kaç dil öğrensin diye dünyanın bir ucundan dadılar transfer ediyoruz. Çocuklarımız, gençlerimiz konuşmalarının arasına yabancı kelimeler sıkıştırınca marjinal olduklarını sanıyorlar, bizde onlara alkış tutuyoruz. Bir mekanın yabancı kelimelerden oluşan tabelası o ortamı havalı kılıyor müşteri için ‘hadi itiraf edelim’. Elimize aldığımız menüler için önce çeviri desteği almamız şart. Bunun da farkındasınızdır.
Asırlardır birçok ırka, topluluğa şahit olmuş dünya üzerinde her milletin her ırkın kendine göre bir dili olmuştur. Her milleti var eden de kendi dilidir. Buna sahip çıkmalıdır. 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut’un kaleme aldığı ünlü Türk Dili ve kültürü eseri olan "Divan-ı Lügat-it Türk" Türkçe’nin büyük sözlüğünden beri kendi diline sahip çıkan nice büyük gönüllere bu topraklar şahit olmuştur. Dil Devrimi’nin öncüsü Ulu Önder Atatürk de Türk diline en büyük öneml ve hassasiyeti gösteren isimlerin başında gelir.
Tarihimiz dilimizi koruyup kollayan gelecek kuşaklara aktaran nice yüce gönülle ve onların bize bıraktığı emanet eserler ile doluyken nedir bu bizdeki yabancı hayranlığı. Sokakta kıyafetlerinin üzerinde Türkçe bir şeyler yazan kaç kişi ile karşılaşıyorsunuz? Hiç... Ama İngilizce, Almanca şimdilerde Arapça görmek mümkün. Sosyal medya hesaplarının kullanıcı isimlerinde ya da vücutlarına yaptırdıkları dövmelerde bile yabancı kelimeler, cümleler kullanabiliyorlar. Çünkü Türkçe olduğunda sıradan karşılanabilecek bu kelime yabancı olduğunda daha havalı bulunuyor. Peki üzerinize giydiğiniz kıyafetlerde yazan kelime ya da cümlelerin ne dediğini biliyor musunuz? Çoğunlukla hayır. Oysa ki bazen o yazan şeyler sizin üzerinizde taşımaktan pek de hoşanmayacağınız bir mesaj veriyor olabilir.
Gelelim yabacı tabelalı mekanlara, menülere, yiyecek, içeceklere. Kulağa hoş gelen o kelimeler bir toplumun dilinin elden gidişinin habercisi. Söylerken telaffuz etmekte zorlandığımız, hatta çoğu zaman söyleyemediğimiz o kelimeler ile bir dilin yok edilişini el birliği ile kabul etmiş oluyoruz. Mesela ‘plaza dili’ diye bir söylem vardır. Çoğunluğu yabancı kelimelerden oluşan, araya sıkıştırdıkları Türkçe kelimeler ile iş konuştuklarını düşünen, sanki o söyledikleri kelimelerin Türkçe karşılığı yokmuş gibi ya da Türkçesini söylerlerse o dünyaya kabul edilmeyeceklermiş gibi davranılan tavır. Türkçe’nin yok edilişinin kurumsallaşmış, eğitimli kadrolarıdır kendileri.
Küçük yaşta yabancı dadı çılgınlığı ile başlayan, sonrasında toplumda kabul görmek için yabancı kelimeleri konuşmasının arasına sıkıştırırsa daha havalı olduğunu düşünen, gittiği mekanların tabelalarının, menülerinin yabancı kelimelerden oluşmasına dikkat eden yabancı hayranları, dilimizin yozlaştırılmasının ana kahramanları.
Yabancı hayranlığımız son zamanlarda zirveye çıkmaya başlamışken en azından Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıl dönümünde artık bunun önüne geçilmeli. Tekrar kendi diline sahip çıkmanın, çıkabilmenin milli benliğine sahip çıkmak olduğu hatırlatılmalı. Çok değil geçtiğimiz hafta kutlanan (haberiniz yoksa bile bu yazı ile hatırlayacağınız) Türk Dil Günü haftasına ithafen tekrar dilimiz üzerine önlemler ve çalışmalar yapılmalı.
11. yüzyıldan başlayarak tarihi süreç içerisinde, Türkçe'ye gönül ve büyük emek veren nice yüce isme ve Dil Devrimi’nin büyük önderi Mustafa Kemal Atatürk’e saygı ve sevgiyle...