Baha YILMAZ'ın 29 Aralık 2023 tarihli yazısı: Yabancıyız, Yabancısınız: Kızıl Goncalar

Birbirimize yabancıyız. Tanımıyoruz kendimize benzemeyenleri. Bunu nereden mi anladık? Son günlerin popüler dizisi Kızıl Goncalar dizisi üzerine patlayan tartışmalar sonrası anlamamak imkânsız. Son dönemlerde toplumdaki kutuplaşmanın da bir tezahürü oldu bu tartışmalar. Ortadan ikiye bölünmüş gibi olan toplumumuzun bir aynası oldu bu dizi ve benzerleri.

Yabancılaşma ve Ön Yargı

Yabancılaşma ve ön yargı toplumumuzu habis bir ur gibi sarmış durumda. Kendi mahallemiz dışında olanları tanımadığımız gibi. Ön yargılarla nefret tohumları ekmek için pusuda bekliyoruz. Zaten diziye gelen tepkiler de ortada… Diziyi vakit kaybetmeden hedef tahtasına koyup "İslam düşmanı" ilan ederek, bir nevi "vurun kahpeye" dercesine yetkili makamlara dizi yapımcılarını ve yayıncı kuruluşu hedef tahtasına koymak bu yabancılaşmanın ve ön yargıların bir göstergesi adeta...

Peki yetkili makamlar ne yaptılar bu durum karşısında telaşla harekete geçerek bazı mekânlardaki çekim izinlerini iptal ettiler. Kendisiyle yüzleşemeyen, kendisine ayna tutulduğu zaman bundan rahatsız olan iki kutuplu bir ülkede yaşıyoruz. Bir tarafta seküler ve laik kesimler, diğer tarafta dindar ve muhafazakâr mahalleli… Oysa, "Kızıl Goncalar" dizisi İslam düşmanlığı üzerinden tarikatlarla hesaplaşma değil, tam aksine iki mahallenin de geçmişle ve mevcut durumla yüzleşmesini ya da gelen tepkilerden yüzleşememesini bize sergiliyor.

Bir süredir her iki kesim arasındaki gerilimi ifade eden ya da öyle olduğunu düşünen bir dizi furyasına maruz kalıyoruz. Bu sebepledir ki bu dizilere biraz eğilmekte fayda var.

Bir Garip Seküler Dünya ve Ondan da Garip Dindarlar

Bir garip seküler dünya ve ondan da garip dindarlar. Eğer bu dizilerin anlattıklarının doğru olduğunu kabul edecek olursak hepimizin birbirinden nefret etmesini bırakın yüzyıllara yayılan bir kültür, hayat tarzı falan diyen sosyologlarımızı, tarihçilerimizi, antropologlarımızı ya da bilumum bilim adamlarımızı sopayla kovalamak gerekir. Nerede görülmüştür evine ayakkabı ile giren seküler ya da gördüğü her açık kadını ucuz olmakla suçlayan dindarlar? Yok mudur? Elbette vardır. Ancak bu münferit hadiseleri genele teşmil edemeyiz.

Ancak şunu da söylemek lazım; Kızıl Goncalar dizisinde seküler kesimin doğru olarak kabul ettiği veya  savunduğu bazı düşüncelerin, pratize ettikleri davranışların, toplumun büyük bir bölümünü oluşturan dindar/muhafazakarların dünya algısıyla uzlaşmadığı, öteki taraftan tarikat bağıyla bağlı muhafazakarların katı kurallarla kendilerini toplumdan soyutladıkları, kapalı muhafazakar bir dünya içinde yaşadıkları ve bunun yanında tarikata bağlı olan mensuplarını hegemonik bir hiyerarşiyle kendilerine sosyal bir yapı kurdukları da başarıyla anlatılıyor. Ancak bu anlatım dilinin ticari bir telaşı olduğu ve bu telaşında bazı aşırılıkları da izlenme ya da rating için kullanacağı unutulmamalı.

Zorbalıktan Payını Alan Türkiye

Dindar- seküler gerilimini konu alan bu dizileri ne yapmak lazım? Şu an, yetkililerin yaptığı gibi yasaklamak, çekim izinlerini iptal etmek mi lazım? Kesinlikle hayır. Tam tersine bu dizileri tartışmak ve birbirimizi anlamak için bir fırsat, bir imkân olarak görmemiz lazım. Çünkü bu diziler yaşadığımız toplumun sosyolojisi hakkında bir fikir veriyor. Uzun yıllar boyunca kendi içine kapanmış olan dindarların iç dünyalarının konu edilmesi onları korkutuyor olabilir. Ya da seküler kesimlerin mutlak doğruluk kanaatlerinin yıkılıyor olması da onları korkutuyor olabilir. Ancak şu net bir şekilde görülüyor ki kendi doğrularımızın karşı tarafa hükmetmesi için kullandığımız her güç, her zorbalık daha sonra misliyle karşılık buluyor. Dün muhafazakârlar ya da dindarlar bu zorbalıktan payını almıştı. Öyle gözüküyor ki bugün de seküler ya da laik kesimler bu zorbalıktan payını alıyor.

Bu hesaplaşmayı bitirmek için birbirimizi anlamak zorundayız. Anlamadığımız her dünya bizim için bir yabancılaşma vesilesi olacaktır. Yankı odalarında kendimizi ve benzerlerimizi dinleyerek bu haklılık duygusundan bir şeyler elde edemeyiz. Elde edeceğimiz yabancılaşma ve nefretten öteye gitmeyecektir. Bugün geldiğimiz nokta bize gösteriyor ki sağduyu eksikliği bu yabancılaşmayı da körüklemektedir.

Maalesef itiraf etmemiz gerekiyor ki; yabancıyız ve yabancısınız. Ötekiyi daha da fazla bir şekilde ötekileştirmekten de geri durmuyoruz.

Çünkü bizim gibi olmayan herkesten korkuyoruz. Korkularımızla yüzleşmenin vakti gelmedi mi?