Handan IŞIKSAL'ın 3 Eylül 2024 tarihli yazısı: Zamanın Dansı: Mevsimler

Zamanın su gibi akıp geçtiğini en güzel mevsimler anlatıyor. Bir bakmışız yaz bir bakmışız kış. Dakikaları, saatleri, günleri hatta haftaları yaşamak zamandan pek fazla haberdar etmese de hayatın kısa bir film olduğunu aylar, yıllar geçtikçe anlıyoruz.

Yaz geldi, geçiyor… O en sevdiğimiz rengârenk çiçeklerin solacağını, ağaçların yapraklarını dökeceğini, güneşin artık yüzünü çok da sık göstermeyeceğini biliyoruz. Hayatın sonsuz döngüsünde, mevsimler bize zamanın izlerini fısıldıyor. Her mevsim, yaşamın farklı bir yüzünü ortaya koyarken bu yüzler, zamanın geçişini daha da somut hale getiriyor.

Zamanın sıradan akışında mevsimler, yeni bir sinema perdesi görevi görüyor, bu sıradan akışa kısa bir mola verdiriyor. Değişimin, rutinin dışına çıkmanın kaçınılmaz ve gerekli olduğunu da bizlere anlatıyor.

İlkbaharın tazeliği, yazın cıvıltısı, sonbaharın kasveti ve kışın soğuk yüzü… Hepsi hayatın birer parçasıdır ve her biri, yaşamın farklı bir evresini temsil eder.

Mevsimlerin hayatımızdaki etkisinden bahsedecek olursak büyük bir yere sahip.

Yaptığımız planlar, giyindiğimiz kıyafetler, ruh halimiz bile mevsimlere göre şekilleniyor. İlkbaharda doğanın uyanışıyla içimizde kıpırtılar olurken, yazın enerjisiyle kendimizi dışarı atıyoruz. Sonbaharın sarı yapraklarıyla biraz hüzünlenip, kışın soğuk yüzüyle içimize kapanıyoruz.

Zamanın sonsuz akışında, mevsimlerle beraber biz de değişir, olgunlaşır ve bir sonraki döngüyü bekleriz.

Hayat, mevsimlerin dansında kendine bir yer bulur. Bu dans, bir yandan geçmişi anımsatırken, diğer yandan geleceğe dair umutları besler.