Sedat SADİOĞLU'nun 27 Temmuz 2023 tarihli yazısı: Bazı Hassas Noktalarımız
Gören Göz – 26/1: Alay Etmek!
Vehb b.Münebbih hazretlerinin (r.a.) bir deyişini vererek, konuyu açıklamaya çalışacağım;
“Allah-u Teâlâ’nın katında, şirk dışında en büyük günahlardan birisi, insanlarla alay etmektir! ”
Vehb b.Münebbih Hazretleri kimdir?: Tanınmış bir hadîs âlimidir. Künyesi Ebû Abdullah'tır. 24. (m. 645) senesinde San’a’da doğup, 124 (m. 737) yılında yine burada vefat etti. Yemen’e sonradan yerleşmiş olan İranlılardandır. (Hemmam bin Münebbih ise onun kardeşidir) Çok kitap okurdu. Geçmiş ümmetlere, Peygamberlere (a.s.) ve padişahlara dair fazla bilgisi vardı. Bu hususta çok nakiller yapmıştır. Doğru sözlü bir zat idi.’ San’a’da (Yemen) kadılık yapmıştır.
Hücûrât suresinin 2. ayeti de, alay etmenin kötü bir eylem olduğuna işaret eder ve alay edenleri “zalimlik” ile suçlar. Alaya alma, ne yazık ki, hor görme, küçük görme ve hatta hakaret etmeyi bile kapsayabilmektedir. Bu, toplumsal hatalarımız ve toplumsal yaralarımızdandır. Kötü olanı ise, alay etmeyi hem bilerek hem de bilmeyerek yapmaya devam etmemizdir. Uyaran ya da tepki gösteren de olmayınca, şakaların yerleştiği ve olağan hale geldiğine şahit oluyoruz. (Mesleğini, “şaka”, “taklit” veya “canlandırma” üzerine yapan insanlar hariç)
Aşağıda, seçilmiş bazı alaylı söz örneklerini, değerlendirmelerinize sunmak istiyorum; (Örnekler rastgele seçilmiştir)
Örnek-1; Senin bu aklın bende olsaydı çok zengin olurdum, gel gör ki, akıl kime gitmiş!
Örnek-2; Uzun kulaklarını eşeğe benzeteceğim ama eşeğe hakaret olacak!
Örnek-3; Sizin o köyden adam çıkmaz derlerdi, ancak sen iyi çıkmışsın!
Örnek-4; Dün piknikte sana benzeyen birini gördüm, aynı sen, bir tek kuyruğu eksikti!
Örnek-5; Devede de boy var ama dokuz tanesini bir eşek çekiyor, bilmem anladın mı!
Örnek-6; İyi ki bana çekmişsin, anan gibi beceriksiz olacaktın. Aslında tam bana da çekmemişsin bilemiyorum, hastanede mi karıştın yoksa!
Örnek-7; Kızlar takımı gibisiniz, sizin yerinize kızları çıkartsam, daha iyi oynarlardı, üstelik seyirce de gelirdi!
Örnek-8; Allah seni yaratırken neredeydin bilemiyorum, kesin akıl vermeyi unutmuş!
Örnek-9; Toplantıdan bir sonuç alamadık, iki saatimizi boşa harcadınız, yazıklar olsun size! Bir de “beyin takımı” olacaksınız. Sizden olsa olsa “oturma takımı” olur!
“ Veyl* o insanları çekiştirip kaş-göz işaretleriyle alay edenlerin bütününe…” (Hümeze Suresi, 1.Ayet)
“ Allah’tan korkun ve aşırı şakadan (alaydan) kaçının. Zira aşırı şaka, kin tutmaya; kin de kötülüklere sebep olur! ” (Ömer bin Abdülaziz, r.a.)
Kısa bilgi : (*) Veyl nedir? 1. anlamı; ‘yazık’tır. 2. Anlamı ise, cehennemde bir derenin adıdır.
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları dini, insani ve kültürel hassasiyetlerimize uygun davranan ve insanları rencide etmeyen kullarından eylesin…Amin !
Gören Göz – 26/2: Muhammed b.Cerir et-Taberî Hakkında
Muhammed b.Cerir et-Taberî; Tefsir, kıraat, hadis ve Şâfiî fıkhı, tarih, edebiyat, nahiv*, matematik ve tıp ilimlerinde âlimdir. İsmi Muhammed bin Cerîr olup, künyesi Ebû Cafer’dir. Memleketinden dolayı Taberî denildi. İbn-i Cerîr ve Taberî diye meşhurdur. 224 (m. 839)'de Taberistan'da Amul şehrinde doğdu. 310 (m. 923)'da Bağdat’ta vefat etti.
İbn-i Cerîr Taberî, ilk tahsiline doğduğu yerde başladı. Yedi yaşında Kur’an-ı kerîmi ezberledi. Dokuz yaşında iken hadîs-i şerîf yazmaya başladı. Bundan sonra, ilim tahsili için önemli ilim merkezlerine gitti. Kûfe, Basra, Rey, Mısır, Suriye ve Irak şehirlerine gidip buralarda ilim öğrendi. Daha sonra Bağdât'a yerleşti. Kırâat, tefsîr, hadîs, fıkıh, târih, matematik ve tıp ilminde engin bilgi sahibi oldu. Muhammed bin Abdülmelik, İshâk bin Ebî İsrâil, Ahmed bin Meni' Begâvî, Muhammed bin Müsnâ ve daha birçok âlimden hadîs-i şerîf öğrenip rivâyette bulundu. Yüzbin hadîs-i râvileri* ile birlikte ezberledi. Fıkıh ilmini, Dâvûd-i Zâhirî'den, Şâfiî fıkhını Mısır'da Rebî' bin Süleymân'dan; Bağdat’ta Muhammed Za'ferânî'den öğrendi. Yûnus bin Abdüla'lâ'dan ve diğer fıkıh âlimlerinden Mâlikî mezhebinin fıkıh bilgilerini öğrendi. Ebû Mukâtil'den de Hanefî fıkhını öğrendi. Şâfiî mezhebinde olmasına rağmen, amelde dört hak mezhebin fıkıh bilgilerini çok iyi öğrenip, dört mezhepte de âlim oldu. Şâfiî mezhebinde zamanın en büyük âlimiydi. Kendisinden, Ebû Şuayb-il-Harrânî ve Abdülgaffâr Huseybî gibi âlimler ilim öğrendi.
Kısa bilgi : (*) Nahiv nedir? Nahiv veya nahv; söz dizimi, cümle bilgisi veya sentaks anlamına gelmektedir.
Kısa bilgi: (*) Ravi veya raviyye nedir? Rivayet eden, haber veren demektir. Ravi-i hadis; hadis rivayet eden, kıssa (hikaye) anlatandır (aktarandır).
İbn-i Cerîr Taberî, özellikle tefsîr ilminde meşhûr olup, tefsîri ile tanındı. "Câmi-ul-beyân et te'vîl-ül-Kur'ân" adlı bu eseri, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbiînin rivâyetlerini toplayan en geniş tefsîrlerdendir. Taberî tefsîri 23 cilt olup, birçok defa yayınlanmıştır.
İbn-i Cerîr Taberî'nin yazdığı "Tarih-ül-ümem vel-mülûk" adlı tarih kitabı çok meşhurdur. Ahbâr-ur-rusûl ve'l-mülûk, kısaca “Tarih-i Taberî” de denilmektedir. Bu eserinde Hz.Âdem (a.s.)’ın yaratılışından Peygamberimizin (s.a.v.) hicretine kadar olan hâdiseleri işittiği ve eski tarih kitaplarında gördüğü bilgilere göre yazdığı bilinmektedir.
Açıklama: Muhammed b.Cerir et-Taberî Hazretleri, İslâm tarihinde ve dünyada en verimli yazar olarak bilinir. Çünkü, ömrü boyunca pek çok yazı yazmış ve ciltler dolusu kitaplar ortaya koymuştur. Bu eserleri ise, pek çok din âlimini etkilemiş ve onlara kaynak oluşturmuştur.
Bir Rivayet; Taberî’nin aktardığına göre, Ebu Kılâbe şöyle diyor: “ Bir adam abdest aldı, ayağının üzerinde tırnak kadar kuru bir yer kaldı. Adam öylece namazını kıldı. Namazı bitince Hz. Ömer (r.a.) ona; ‘Abdestini yeniden al ve namazını iade et (tekrar kıl)’ dedi!”
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları doğruyu bulmak için araştıran ve okuyan kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 26/3: İpin Hesabı
Zengin bir adam, ölümden ve kabirdeki ilk günkü yalnızlıktan çok korkuyormuş. “Öldüğüm geceyi, kim kabre girerek, benimle sabaha kadar geçirirse, servetimin yarısını ona vereceğim!” diye vasiyette bulunmuş. Adam, kabrinde sabaha kadar kalacak birisini araştırmaya başlamış, hatta (sağa sola) adamlar salmış. Ancak kimse çıkmamış. Bir süre sonra bir hamal çıkagelmiş. Hamal;
- “ Benim sadece bir ipim var, kaybedecek de bir şeyim yok. Sabaha kadar sabredersem, zengin birisi olurum! ” diye düşünmüş ve teklifi kabul etmiş. Zengin adam vefat edince, (yakınları) hamalla beraber defnetmişler. Gece, sorgu melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, yanında da canlı birisi var. Meleklerden biri;
-“Nasıl olsa bu ölü elimizde. Bir yere kaçamaz. Biz şu canlı olandan başlayalım!” demişler. Bakmışlar ki, hamalın elinde bir de ip var. Sonra, hamalı sorgulamaya başlamışlar;
- O ipi neden aldın?
- O ipi nereden aldın?
- O ipi nasıl aldın?
- O ipi nerelerde kullandın?
- O ipin kazancını nerelerde harcadın?
Sorgu sabaha kadar sürmüş. Nihayet sabah olunca, kabirden kaçar gibi çıkmış ve orayı terk edecekmiş ki, ölen adamın yakınları hamalı durdurmuşlar ve hak ettiği servetin yarısını vermek istemişler. Ancak Hamal; “Aman!” demiş, sonra da;
-“ İstemem kalsın! Ben sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm! ”
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları hesabını kolay veren kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 26/4: Güzünü Kaçıran Kurtuldu!
Bu başlığı, Faruk Çetin’in “Dilini Tutan Kurtuldu” adlı kitabını okuduktan sonra, kaleme almaya karar verdim ve yararlı bir yazı olacağını düşünüyorum. (Detaylı bilgi için kaynak: “Gözünü Kaçıran Kurtuldu” Sedat Sadioğlu, Gülnar Yayınları, Aralık 2020)
Başlık aslında, tek başına çok şeyi ifade ediyor. Burada Hacı Bektaşi Veli Hazretleri’nin meşhur sözünü hatırlatmadan yapamayacağım; “Eline, diline, beline hakim ol!” Aslında bu da benzer bir söz. Benim yaptığım ise, bu söze ‘gözü’ de ilave etmek olmuştur. O zaman deyiş şu şekilde karşımıza çıkar; “Eline, diline, gözüne ve beline hakim ol!”
İster dil ile söylenmiş düşüncesiz ve kötü niyetli bir söz, ister nefsine yenik bir bakış, ister kötü bir dokunuş (temas) olsun fark etmez. Çünkü konunun bir o kadar açıklama gerektiren yönü vardır ki, yazmak sayfalar sürer. Ancak, kabul etmek gerekir ki, kadınlar için ‘dil’ ve erkekler için de ‘göz’, bu dünya sınavıdır. Son olarak, ifademdeki ‘kurtuldu’ kelimesi, Cehennem ateşinden kurtulmadır. Bunu aklımızdan hiç çıkartmamamız gerekir! Aşağıda, konuyla ilgili anlamlı bir hadis verilmiştir;
“ Yabancı bir kadına (nefsi gözle) bakmak, Şeytanın oklarından bir oktur. Bunu terk eden kişiye, Cenab-ı Hak, ibadetten lezzet almasını kolaylaştırır!”
Aşağıda Hz. Osman hazretlerinin (r.a.), sürekli okuduğu bir dua yer almaktadır;
“ Ey Allah’ım! Dinimi (İslam’ımı), emanetimi, imanımı ve fercimi (hayamı) muhafaza eyle!”… Amin!
(NOT: Yirmialtıncı bölümün sonu…)