Baha YILMAZ'ın 6 Kasım 2023 tarihli yazısı: Cumhuriyetin 2. Yüzyılında Cumhurun Aşkı

29 Ekim 1923’te kurulan cumhuriyetimizin geçtiğimiz 29 Ekim günü 100. yılı idrak ettik. Tüm bu yüz yıllık süreçte Cumhur ile Cumhuriyet arasındaki ilişki biraz limoni olsa da geldiğimiz durum itibariyle düzelmişe benziyor. Hatta düzelmek bir kenara bir aşk ilişkisine dönüşmüş gözüküyor. Bu durumdan rahatsız mıyız? Kesinlikle hayır.

Ancak bu yüz yıllık süreç içerisinde Cumhuriyeti yöneten elitlerin cumhuriyet adına gerçekleştirdiği icraatların cumhur tarafında pek iç açıcı sonuçları olduğunu söylemek güç gözüküyor. Ülkede yaşayan her görüşün her grubun cumhuriyet tarafından hırpalandığını görmemiz gerekiyor. Solundan sağına dindarından ateistine, Alevi’sinden Kürt’üne hemen her grup bu hırpalanmadan nasibini almıştır.

Seni Sevmeyen Ölsün

Cumhuriyetin ilk kuruluşundan Atatürk’ün ölümüne kadar olan süreçte uygulanan politikaların bir millet oluşturma gayretinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Hemen ilk akla gelenlerin kılık-kıyafet devrimi, Harf Devrimi ya da Güneş dil teorisi, Türk Tarih tezi gibi çalışmaların bu gayretin bir ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Lakin tüm bu çalışmaların bir dayatma ya da zorlama ile gerçekleştirildiğini de bir kenara koymamız gerekiyor. Hiçbir zaman cumhurun rızası için bir gayret sarf edilmemiştir.

Dönemin aydınlarından olan Zeki Velidi Togan’ın Türk Tarih Tezi için çalışması istenildiğinde(emredildiğinde) ben bir bilim adamıyım, böyle zırvalıklar için ayıracak vaktim yok demiştir. Artan baskılar üzerine de ülkeden ayrılmış Atatürk’ün ölümünden sonra tekrar ülkeye dönmüştür. Yine dönemin önemli faaliyetlerinden olan, 1932 yılında gerçekleştirilen Türk Dil Kurultayına dönemin pek çok yazar ve şairi katılmayı reddetmiştir. Tüm uygulamaların mantığının bir gerekçesi olduğunu biliyoruz. Burada sorun üsten dayatmacı bir tavrın her zaman olmasıdır.

Cumhuriyet için Darbe Yapmak

Yüz yıllık süreçte pek çok darbe, muhtıra ve kalkışmaya tanık olduk. Tüm bu darbelerin belirli gruplar tarafından ülkenin ve milletin bekası için yapıldığına şahit olduk. Biraz hafızamızı tazeleyelim: 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbeleri, 12 Mart 1971, 27 Aralık 1979, 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 muhtıralarını sayabiliriz. Bu arada pek çok kalkışmanın olduğunu da eklemeliyiz. Özellikle 15 Temmuz kalkışmasını da hatırlamakta fayda var. Tüm darbeler ve muhtıralar cumhuriyet, laiklik, egemenlik gibi kaygılar ile yapıldı. Tüm bu süreçler içinde pek çok kişi hapislerde yattı. Pek çok insan hayatını kaybetti. Ülkeyi terk etmek zorunda olan pek çok aydın, akademisyen ve bilim adamı oldu.

Tüm bu yüz yıllık süreçte cumhuriyeti cumhurdan koruyan ya da sakınan bir yönetim tarzıyla yüzleştik. Peki şimdi ne oldu da cumhur cumhuriyete olan muhabbetini artırdı?

Ülkeyi son 21 yıldır yöneten İslamcı-muhafazakâr iktidarın uygulamaların bu barışma sürecinde önemli bir etkisi olduğunu görmemiz gerekiyor. Özellikle;

-           Son dönemde iktidarın cumhuriyetin iyi kötü oluşturduğu kurumları kaldırması ve yerine herhangi bir kurumu yerleştirememesi,

-          Ekonomi alanında sergilenen başarısızlıklar ve orta sınıfın giderek erimesi,

-          Eğitimde ve sağlıkta fırsat eşitliğinin ortadan kalkması her geçen gün bu alanda alınan hizmetlerin maliyetinin artması,

-          Güvenlikçi uygulamaların giderek etkisini daha fazla hissettirmesi,

-          Yeniden sivil toplum, aydınlar ve akademik kadrolar üzerindeki baskıların artması.

Yukarıda saydığımız faktörlerin cumhurun cumhuriyete bakışında etkili olduğunu kabul etmek zorundayız. Bir nostaljik duygunun yani geçmişte elde edilen kazanımlara karşı olan özlemin devreye girdiğini de söyleyebiliriz.

Ya Aşkımız Platonik ise

Önümüzdeki süreçte toplumun her kesiminde bu aşkın küllerinden yeniden doğduğuna şahit olacağız. Tıpkı geçtiğimiz 29 Ekim’de Ankara’ya gelen bir milyonun üstündeki ziyaretçinin Anıtkabir’i ziyaret etmesi ve marşlarla, türkülerle kutlaması gibi sevgi patlamalarını göreceğiz. Kemalizm’in yeniden yükselişe geçtiğini ya da devletçi uygulamalar isteyen geniş halk kitlelerine de şahit olabiliriz.

Ancak tüm bu şahitliklerimiz; bizi daha fazla birey yapacak mı? Özgürlüklere ve demokrasiye daha fazla inancımızı artıracak mı? Ekonominin düzelmesi için daha yetkin, adil ve liyakat sahibi kadroların çalışmasına imkân verebilecek mi? İç ve dış düşman korkularımızdan bizi azad edecek mi? Ülkeye gelen milyonlarca sığınmacının ülkelerine dönmesi için makul uygulamaları sergileyecek mi?

Eğer cumhurun cumhuriyete olan aşkı platonik değil karşılıklı olursa, saydığımız sorulara ya da sorunlara makul cevaplar verip vermeyeceğini görebiliriz. Siz ne dersiniz, Cumhuriyet cumhurun duygularına karşılık verir mi?