R. Bülend KIRMACI'nın 25 Haziran 2024 tarihli yazısı: Giyim Kuşam Garabet!

İnsan, temiz giyinmeli.

Vücudunu da akça pakça tutmalı.

Bu, topluma olduğu kadar, öz-saygının da bir gereği. 

Kuşkusuz bakımlı ve temiz olmak illa ki pahalı ürünleri kullanmakla ilgili bir durum değildir. 

Kişi, bütçesine ve müşterek değer yargılarına ve etkinlik konumuna göre kendisine çeki düzen verirse; bu, yeterlidir. 

Oysa son zamanlarda sokaklarda olsun, okullarda olsun, iş yerlerinde olsun, bu prensiplerle bağdaşmayan görüntüler beliriyor. 

Yırtık pantolonlar, hint kınası ile boyalı saçlar, cinsiyet farkını hiçe sayan takılar ve tam tersine cinsiyete vurgu yapan türlü örtünme tarzları görülüyor.

Çoğu ithal ve özenti bir tarzın yansıması olan bu gibi tercihler gerçekten akla ziyan, dudak uçuklatan boyutunda sergilenebiliyor.

Moda elbet bir vakıa, yaşam ve giyim kuşam elbet özgür bir seçim...

Fakat değindiğim gibi, sınırları zorlayan ve sırıtan bir yılışık tarzda kişinin saygınlığını erozyona uğratan bu gibi yönelimler, dikkat çeken sapmalar eşliğinde boyut kazanıyor. 

Bu olumlanacak bir durum değildir.

Özellikle gençler arasında yırtık giysiler ve hatta beden bütünlüğünü bozan dövme benzeri süslemeler kaygı veren sinyaller olarak algılanmalıdır.

Bu gibi eğilimlerin neşet etmesinde popüler kültürün, medya bombardımanının, rol modelleri aykırılıklarını ödüllendiren kapital çevrelerinin etkisi tartışılmazdır.

Ben bir tektipleşmeden yana değilim. Kişisel farklılıklar içinde toplumsal birlikten yanayım. 

Giyim kuşam zaman mekan ve kültürel varyantları olan bir manzumedir; bu doğaldır; bunun da kabulü içinde yetiştim. 

Ancak, kültürel yozlaşma varyantındaki sapmalara sempati duyamıyorum.

Batının yozluğuna veya Arap’ın yobazlığına ihtiyacımız olmadığı düşüncesindeyim.

Giyim kuşamın üretim süreçleri ile çokça şekillendiği ise yalın bir başka gerçekliktir.

60'ların dünyası ile 70'lerin, 70'lerin dünyası ile 80 ve 90 sonrasının saç stilleri bile değişebilir, değişmiştir de...

Bu da tabiidir.

Tabiat ile uyumlu olduğu sürece bireyler ve oluşturdukları kümelerin zevk ve alışkanlıkları da, birbirlerinden etkilenerek başkalaşabilir...

Doğal olmayan insan doğasına aykırı ve sınıfsal ve de mesleki ayrımı ve incelikleri, bireysel egoları çağrıştıran tercihlerdir.

Toplam hasıla şudur: İnsan, kendi toplumuna yabancılaştığı oranda yalnızlaşacak, kendini kanıtlama saplantısına duçar olduğu kadar, gülünç duruma düşecek; günü gelecek belki de resimlerine bakarak pişmanlıklar yaşayabilecektir.

Böyle olmaması için eğitimin ve aile terbiyesinin önemi çok büyüktür. 

Giyim kuşam, kılık kıyafet ve beden temizliği açısından insanımızı çocuk yaşta bilinçlendirmek ve ömür boyu iyiye güzele doğala olağana doğru eğitmek zorundayız.

Unutmayalım ki o güzel deyişle olduğu gibi, göründüğünüz gibi karşılanır, eğitim kültür ve terbiyemiz kıvamında saygı gösterilerek uğurlanırız...

O nedenle, çağdaş düşünen, kendi toplumunun değerleri ile çelişmeyen, çok iyi eğitim almış bireylerden oluşan bir toplumu oluşturmak zorundayız. 

Bu da kafaların içi kadar, kıyafetlerin biçimiyle de ilgili bir düşünsel ve görsel olgunluk durumuna erişilmiş olması demektir.