Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 7 Nisan 2025 tarihli yazısı: Gümrük Tarife Savaşları
Küresel ticaret sahnesi, son yıllarda ABD’nin gümrük tarifesi politikalarıyla yeniden şekilleniyor. Özellikle Donald Trump’ın liderliğinde ABD, Çin’e ve diğer ticaret ortaklarına yönelik agresif bir tarife politikası izleyerek uluslararası ekonomik dengeleri sarsıyor.
Nisan 2025 itibarıyla, ABD’nin Çin’e yönelik gümrük vergilerini artırdığı bir senaryoyu ele aldığımızda, Çin’in olası tepkileri, Avrupa Birliği’nin (AB) pozisyonu, ABD ekonomisine etkileri ve Türkiye gibi ülkelere yönelik daha ılımlı tarife artışlarının sonuçları önemli bir iktisadi analiz gerektiriyor.
1. Çin’in ABD’nin Gümrük Tarifelerine Karşı Olası Adımları
Çin, ABD’nin gümrük tarifelerini artırması karşısında tarihsel olarak hem ekonomik hem de diplomatik araçları devreye sokmuştur.
Nisan 2025’te, ABD’nin Çin mallarına yönelik tarifeleri yüzde 20’ye veya daha yüksek bir seviyeye çıkardığını varsayarsak, Çin’in izleyeceği yol şu şekilde özetlenebilir:
- Misilleme Tarifeleri: Çin, ABD’den ithal edilen tarım ürünleri (soya fasulyesi, mısır), enerji kaynakları (LNG) ve teknolojik ürünler gibi stratejik kalemlere ek gümrük vergileri uygulayabilir. Daha önce 2018-2019 ticaret savaşında, Çin’in ABD tarım ihracatını hedef alarak Amerikan çiftçilerini zor durumda bıraktığını gördük. Bu tür misillemelerin ABD’nin iç politik baskısını artırabileceğini ve tarife savaşını sürdürülemez hale getirebileceği öne sürülebilir.
- İhracat Çeşitlendirmeleri (Diversifikasyon): Çin, ABD pazarına bağımlılığını azaltmak için Asya, Afrika ve AB gibi alternatif pazarlara yönelebilir. “Kuşak ve Yol Girişimi” bu stratejiyi destekleyen bir altyapı sunarken, Çin’in Afrika’daki ticaret hacmini artırdığı gözlemleniyor.
- Yuan Manipülasyonu: Çin, yuanın değerini düşürerek ihracatını rekabetçi kılabilir. Geçmişte Çin’in bu taktiği kullanarak ABD tarifelerinin etkisini hafiflettiğini ve bu yolla ABD’li tüketicilere maliyet yüklediğini savunulabilir. Ancak bu, uluslararası finansal piyasalarda tepki çekebilir ve IMF gibi kurumlarla gerilimi artırabilir.
- Yerli Üretimi Teşvik: Çin, iç talebi artırmak ve ithalata bağımlılığı azaltmak için sübvansiyonları genişletebilir. Teknoloji sektöründe (örneğin, yarı iletkenler) yerli üretimi hızlandırmak, uzun vadede ABD’ye karşı bir koz olabilir.
Çin’in stratejisi, kısa vadede misilleme ve piyasa çeşitlendirmesi üzerine yoğunlaşırken, uzun vadede ekonomik bağımsızlığını güçlendirmeyi hedefleyecektir. Ancak bu, küresel tedarik zincirlerinde dalgalanmalara yol açabilir.
2. AB’nin Gümrük Tarifelerine Tepkisi
AB, ABD’nin Çin’e yönelik tarife artışlarından dolaylı olarak etkilenecek ve kendi çıkarlarını korumak için stratejik bir pozisyon alacaktır:
- Müzakere ve Dengeli Misilleme: AB, tam bir ticaret savaşından kaçınmak için ABD ile diyalog yolunu açık tutabilir. Nisan 2025’te, AB’nin ABD ürünlerine (örneğin, Bourbon viski, Harley-Davidson motosikletler) yüzde 20’lik misilleme tarifeleri getirme hazırlığında olduğu varsayılabilir. Ancak AB, bu adımları “orantılı” tutarak gerilimi tırmandırmamaya özen gösterecektir.
- Çin ile İş Birliği: AB, Çin ile gümrük tarifesi gerilimini hafifletmek için görüşmelere yönelebilir. Örneğin, Çin yapımı elektrikli araçlara uygulanan ek vergiler konusunda uzlaşma arayışı, AB’nin hem Çin hem de ABD ile ilişkilerini dengeleme çabasını yansıtabilir.
- İç Pazar Koruması: AB, Çin’in ABD pazarından yönelen fazla ihracatını absorbe etmek zorunda kalırsa, kendi sanayisini korumak için tarife dışı engeller (örneğin, anti-damping önlemleri) devreye sokabilir. Bu senaryoda AB’nin deflasyon riskiyle karşılaşabileceğini, çünkü Çin mallarının Avrupa’da fiyatları düşürebileceğini öne sürebiliriz.
AB’nin temel hedefi, Atlantik ötesi ittifakı korurken, Çin ile ekonomik bağlarını da riske atmamaktır. Bu denge, AB’yi karmaşık bir diplomasi dansına zorlayacaktır.
3. ABD’nin Gümrük Tarifelerini Artırmasının ABD’ye Olumlu ve Olumsuz Etkileri
ABD’nin gümrük tarifelerini artırması, iç ekonomi üzerinde çelişkili sonuçlar doğurabilir:
Olumlu Etkiler:
- Yerli Üretimin Teşviki: Tarifeler, ABD’de çelik, alüminyum ve teknoloji gibi sektörlerde yerli üretimi canlandırabilir. Trump’ın “Amerika’yı yeniden zengin yapma” vizyonu, bu korumacı politikayla kısa vadede istihdam artışı sağlayabilir.
- Ticaret Dengesi: Çin’den ithalatın azalması, ABD’nin ticaret açığını daraltabilir. Bu açığın psikolojik bir zafer olarak sunulabileceğini, ancak gerçek ekonomik kazancın sınırlı olabileceğini belirtmek gerekir.
- Gelir Artışı: Gümrük vergileri, federal hükümete ek gelir sağlayabilir ve bu fonlar altyapı veya sosyal harcamalara yönlendirilebilir.
Olumsuz Etkiler:
- Tüketici Maliyetleri: İthal ürünlerin fiyatları artacağından, ABD’li tüketiciler daha yüksek enflasyonla karşılaşabilir. Özellikle elektronik ve tekstil gibi Çin’e bağımlı sektörlerde bu etkinin sert olabileceğini vurgulamak gerekir.
- Misilleme Zararları: Çin’in ve AB’nin misillemeleri, ABD tarım ve otomotiv ihracatını vurabilir. 2018’de Çin’in soya fasulyesi ithalatını durdurması, çiftçilere milyarlarca dolarlık zarar vermişti.
- Tedarik Zinciri Bozulması: Küresel tedarik zincirlerinin karmaşıklığı, tarifelerin ABD’li üreticileri de olumsuz etkilemesine neden olabilir. Örneğin, ithal ara mallara bağımlı sanayiler (otomotiv, teknoloji) maliyet artışı yaşayabilir.
- Yatırım Belirsizliği: Tarifelerin uzun vadede şirketlerin ABD’ye yatırım yapma isteğini azaltabileceğini, çünkü belirsizliğin iş dünyasında güven kaybına yol açtığını unutmamak gerekir.
Gümrük tarifeleri kısa vadede siyasi bir kazanım sunsa da, uzun vadede ABD ekonomisine net zarar verebilir. Ticaret savaşlarının “kazananının olmadığı” tezi, burada da geçerliliğini koruyor.
4. Türkiye’ye Yönelik Gümrük Tarife Oranları
ABD’nin Türkiye’ye yönelik tarifeleri, örneğin yüzde 10 gibi daha düşük bir oranda tutması, Türkiye ekonomisi için şu avantajları sağlayabilir:
- İhracat Rekabetçiliği: Türkiye’nin ABD’ye tekstil, otomotiv yan sanayi ve gıda ürünleri ihracatı, Çin veya AB’ye kıyasla daha az etkilenir. Bu, Türk firmalarının ABD pazarında avantaj elde etmesini sağlar.
- Döviz Girişi: İhracatın devam etmesi, Türkiye’nin döviz rezervlerini destekler ve TL üzerindeki baskıyı hafifletebilir. Nisan 2025’te, Türkiye’nin cari açık sorunu düşünüldüğünde, bu kritik bir katkıdır.
- Yatırım Çekiciliği: Daha düşük tarifeler, ABD’li firmaların Türkiye’yi üretim üssü olarak değerlendirmesine olanak tanır. Türkiye’nin jeopolitik konumu ve düşük işçilik maliyetlerinin bu senaryoda cazip hale gelebileceğini öngörülebilir.
- Diplomatik Sermaye: Türkiye, ABD ile daha ılımlı bir ekonomik ilişkiyi, NATO ittifakı içinde diplomatik bir koz olarak kullanabilir.
Ancak bu avantajlar, Türkiye’nin iç ekonomik yapısındaki kırılganlıklar (enflasyon, kur baskısı, dış borç) çözülmedikçe sınırlı kalabilir. Ayrıca, Çin’in düşük fiyatlı mallarıyla rekabet, uzun vadede Türkiye’yi zorlayabilir.
ABD’nin gümrük tarifesi politikaları, küresel ekonomide bir domino etkisi yaratıyor. Çin, misilleme ve çeşitlendirmelerle (diversifikasyon) bu baskıya karşı koyarken, AB diplomatik bir denge arayışında. ABD için kısa vadeli kazanımlar, uzun vadeli kayıplarla gölgeleniyor; Türkiye ise bu kaosta nispi bir avantaj elde edebilir. Bu politikaların sürdürülemezliğini ve korumacılığın küresel refaha zararını vurguluyor.
Bir ekonomist gözüyle, serbest ticaretin uzun vadede daha fazla refah getirdiği tezini savunuyorum. Ancak siyasi dinamikler, bu ideale gölge düşürmeye devam ediyor. Nisan 2025’te, dünya ekonomisi bir kez daha korumacılık ile küreselleşme arasında sıkışmış görünüyor.
Gelecek, bu gerilimin nasıl çözüleceğine bağlı.
Kim, kime destek veriyor?
Kimin eli daha güçlü?