Mürvet KARA'nın 20 Aralık 2023 tarihli yazısı: Hasbeten Lillah-Hasbîlik
Hasbî; nedensiz, karşılık beklemeksizin, gönüllü olarak yapılan şey anlamına geliyor. Aslında “hasbeten lillah” sözcüğünün kısaltılmış versiyonu ki hasbeten lillah da “Allah’ın rızasını kazanmak için” demektir.
Geçtiğimiz günlerde davet edildiğim dost meclisindeki ortamda hasbîliğin ölülere özgü bir haslet olmadığını düşündüm. Türk müziğine eşlik eden dostane diyaloglar, kontrolden çıkan neşeli kahkahalar, bazen ne diyeceğini bilememenin verdiği duygusal anlar… Ancak en nihayetinde o dost meclisinde denk geldiklerim birbirinden hasbî idi.
Çevresine faydalı olmak için canla başla çalışan bu meclisteki dostların hasbî olduğunu, sıcak çayı karton bardaktan yudumlarken ya da plastik tabaktan kuru pasta tırtıklarken anladım. Peki benim heybemde ne vardı ve en hasbî tavırla heybemdekilerden hangisini oyuna dâhil edebilirdim?
Zira hasbîlik, önce Ankara’da sonra da yukarıda sözünü ettiğim mahfilde, icap edeni yapmak demektir.
Bolluğun ve rahatlığın içerisinde sıkışıp kalmış fikri kabızlık, kısırlık, birbirinin ikinci baskısı olmaktan ileri gitmeyen düşünceler, karton bardaktan çayımı yudumlarken hiç gelmediği kadar anlamsız gelmişti.
Salonu paylaşan insanların sayısı bir hayli az olmakla beraber bu insanların hasbîliğinin karşısında hiçbir kuvvetin duramayacağını düşündüm. Dostluk bir yana, bu mahfilin canından can katarak dolaşımda tutmak istediği fikirler de heyecan uyandırmıştı bende.
Zira hasbîlik, en çok insanın iş tutuşundan belli oluyor. İşte o gece o salonda elini sıktığım, sarıldığım insanların terazisindeki hassaslığı gördüğümde, her ne yapıyorsak aynen devam etmemiz gerektiğine kanaat getirdim. Rehavete, rahatlığa, yılgınlığa, dirayetsizliğe asla kapılmamak gerektiğini tekraren gördüm.
Salonun çıkışında daha küçük bir arkadaş grubuyla kahve içmeye gittiğimizde de gözlemlerim yine benzer şeylerdi. Karşındaki sigara içmiyorsa sen de içmeyecektin, karşındaki sıkılıyorsa sıkıcı meseleleri kapatacaktın, muhatabınla iletişimdeyken onun tahammül seviyesini zorlamayan sınırları sen inşa edecektin ki hasbî olasın.
Bilhassa gazetede yeni başladığımı duyan bir arkadaşım, elindeki telefonu masaya koyup “Şimdi senin gazete tam olarak nerede” diye sorduğunda, etrafta yemek yenebilecek mekânları bir bir gösterdiğinde, yolu en rahat nasıl gidebileceğimi anlatmaya çalıştığında, hasbîlik ete kemiğe bürünmüş Yunus diye görünmüştü ki bu hasbiliği, kim kime dum duma yaşadığımız o koca metropolde mumla arasak bulamayız!
Serdettiğimiz sözlerin özü; kent sakinlerinin tavırları, hasbîliğin vücuda gelmiş hâlidir. Kültürel olarak da bu hasbîlik, bizim ödevimizdir! Hepimiz Ankaralı olamayız ancak; hasbi olmak zorundayız! Ankaralı olmasak da hasbi olmak zorundayız. Türlü menfaatlerle, kuyu kazmalarla, hasetlikle, kötü sözlerle, insanlığın onuruna yakışmayacak şekilde davranmak hiçbir insan evladına yakışmayacaktır; hele ki bir Ankaralıya hiç yakışmayacaktır.