Nesrin YARIM ÖZOĞLU'nun 8 Mart 2024 tarihli yazısı: Kadın Olmak

Türkiye’de kadın olmak. Bu yazıya şu cümle ile başlamak ülkemize yapılan bir haksızlık olur. Çünkü kadın olmak dünyada zor. Hem de öyle böyle değil. Her ülkenin kendince zorlukları var. Kimi hâlâ kadın haklarından habersiz, kimi kadını sözde kabul etmiş ama görmezden gelmekte ısrarcı, kimi kadınlara nice haklar sunmuş ama can güvenliğini sağlayamamış. Anlayacağınız; kadın olmak, insan olmanın ötesinde zor.

Doğduğun topraklar neresi olursa olsun, çocukluktan yetişkinliğe kadar kadın olmanın sorumluluğu yüklenir omuzlara.  Bazen kalın çizgilerle belirlenen, bazen yokmuş gibi görünen ama var olduğunu bildiğiniz sorumluluklardır bunlar. Toplumun üstü kapalı ya da açık fark etmeksizin üzerinize yüklediği sorumluluklar. Çağımızda hâlâ kız çocuklarının okul hayatında, iş hayatında olup olmamasının konuşulması, kadın olmanın zorluklarındandır mesela. Evlat sahibi kadın olmanın zorlukları ise daha başkadır. Mesela kabul edilmese de iş hayatında kadın çalışan sevilmez. Çünkü kâğıtlarda yazılı olan tüm haklar, işveren ve diğer erkek çalışanlar için yüktür. Doğum izni, süt hakkı çalışma hayatının kâbusudur. Bir kadın çalışan için çocuk, ayak bağı olarak görülür. Çocuğun hasta olması, okuldaki toplantıya katılmak zorunda olmak annenin asli görevi iken çalışma hayatının çıkmazlarıdır. İş alımında kadınlara kaç çocuğunun olduğunun ya da ne kadar süre sonra evlat sahibi olmayı planladığının sorulması ondandır. Oysa kadınların iş hayatında bulunması, bir toplumun gelişmişlik seviyesini gösterir. Anlayabilene...

8 Mart, Türk kadınlarının hem kazanımlarını kutlamak hem de toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadeleyi sürdürme kararlılığını ifade etmek açısından büyük bir önem taşır. Taşır taşımasına ama bu kazanımların ne kadar uygulandığını görmek için bir de kadınlara söz vermek gerek. Çünkü kendine verilen hakları alabilmek için mücadele etmek de kadın olmanın görevleri arasındadır. Kadın olmak demek, tam anlamıyla var oluş mücadelesinin içinde olmak demektir. Oysaki kadın, elini değdirdiği yerde çiçek açtırır. Nice başarıların altına imzasını atar. Hem iş hayatının içinde var olurken hem de ev hayatını, anne olmayı sürdürerek mucizeler yaratır. Mesela bir evlat yetiştirmede en büyük pay, kadına aittir. Bazen bu yüzden bile türlü baskılara maruz kalır. Çocuk iştahsız ve zayıf ise anne sorumludur. Hasta olmasından anne sorumludur. Okulda başarısızsa anne sorumludur. Kötü alışkanlıkları varsa anne sorumludur. Hatta çocuk içine kapanık, suskun ise yine anne iyi yetiştirememiştir. Bu konularda türlü nasihatların muhatabı sadece annedir. Çoğu zaman babanın bile anneyi suçladığı bu konularda evlat yetiştirmenin faturası hep anneye kesilir.

Kadın, bütün aileyi bir arada tutup sarıp sarmalar iken onu ayakta tutmayı başaramayan ülkelerden de birisiyizdir. Maalesef diğer birçok ülkeden çok önde başladığımız kadın hakları konusunda fazla ileri gidemediğimiz aşikârdır. Bugün ülkemizin diğer ülkeleri geride bıraktığı tek konu, “kadın cinayetleri.” Haksız yere öldürülen, dövülen kadınlar, çocuk yaşta evlendirilen kız çocukları, yok yere giden canlar, ülkemizin kanayan yarasıdır. En acısı ise en yakını, canım dediklerinin bu sonucu ortaya çıkartması.

Türkiye'de son beş yılda kadın cinayetlerinde korkunç bir artış yaşandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine göre, 2022 yılında 334 kadın öldürüldü ve 245 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. Kadınların yüzde 46'sı kocası (bunun yüzde 50'si boşanma aşamasında olduğu eşleri), yüzde 10'u birlikte olduğu erkek, yüzde 8'i ise eskiden birlikte olduğu erkek tarafından öldürüldü. 2023'te ise en az 424 kadın öldürüldü. Yani neredeyse her gün bir kadın katledildi.

Her konuda mükemmel olması beklenen kadın, kadın olmak konusunda var gücü ile mücadele verirken gücüne destek olmak konusunda aciz bir milletiz. Biz kadınız. Kadın olmanın zor olduğu topraklarda çiçekler açarız, açıyoruz da...

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’müz kutlu olsun.