Baha YILMAZ'ın 24 Temmuz 2023 tarihli yazısı: Kadir Cangızbay, Sosyoloji ve Üniversite Nedir?
Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Ticari İlimler Akademisinden devşirilip fakülte yapılmıştır. Rivayet odur ki, Mülkiyenin solculuğuna alternatif bir üniversite olması istenmiştir. Ülkenin tüm müesseselerini ve bilumum fikriyatını devletimiz tasarlamak istediği için bu rivayeti duyduğumda çok da garip gelmemiştir. Seksenlerin sonuydu, hadi tam tarih vereyim: 1988 yılıydı. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'ni kazanmışım ama buruğum. Çünkü bir önceki yıl Bilkent’i kazandığımı öğrenmiş ancak okuyacak yeterli maddi birikimimizin olmaması sebebiyle kayıt yaptıramamıştım. Ertesi yıl ciddi bir puan kesintisine rağmen üniversiteyi kazanmıştım. Çünkü o dönem bir öğrenim kurumunu kazanıp kayıt yaptırmayanlardan puan kesintisi olurdu. Şu an bu kural uygulanıyor mu bilmiyorum. Yani bir yıl gecikmeli girmiştim fakülteye.
Sigara Tiryakisi Bir Sosyolog
İlk sınıf olduğu için pek çok dersin hazırlık, temel alanları veriliyordu ilk dönem. İktisada Giriş vs. gibi. Kadir Cangızbay hocayı, aldığımız bilumum dersler içerisinde severek dinlediğim hatta takip ettiğim Sosyoloji dersinde tanımıştım. Şahsına münhasır bir hocaydı. Hemen hemen hiç değiştirmediği hatta yaz kış giydiği hâkî renkli boğazlı kazağı, çizgili ama yırtık ceketi ile onu çok rahat tanıyabilirdiniz. Tam bir sigara tiryakisiydi. Derslerde bile sigara içerdi. Sınıfta tam bir demokrasi olduğu için ve bu demokrasinin kurallarını kendisinin koyduğunu söyler, öğrencinin sigara içmesine müsaade etmezdi.
İhtilale Tepkili Bir Aydın
80 ihtilali sonrasıydı. Her ne kadar yıl 1988 olsa da ihtilali ve ağırlığını hissedebiliyordunuz. Hocanın şahsiyetinin bir yönünü ihtilale ve uygulamalarına karşı verdiği tepki nedeniyle keşfetmiştim. Doçentlik ve profesörlük unvanlarını almayı ret etmişti. Hatta ders kayıt çizelgelerinde doktora unvanını bile gördüğümü hatırlamıyorum. Farklı düşünen bir adamdı. Bunu da her şekilde hissettirirdi. Bir keresinde Şeyh Sait isyanıyla ilgili bir yorumunda Şeyh Sait’in yerli bir adam olduğunu ve isyanının haklı gerekçelere oturduğunu anlatmıştı. Beyoğlu’nda Müslüman kadınlara alenen yapılan sarkıntılıklardan doğan rahatsızlığının bir sonucudur yorumunu getirmişti, isyan için. Burada önemli olanın isyandan ziyade İstanbul’daki bir meseleye olduğun yerden sahip çıkma eylemidir, demişti.
Yine bir gün sınıfta ders anlatırken ki dersleri kalabalık olurdu. Farklı bölümlerden ya da üst sınıflardan ders dinlemeye gelenler çoktu. Üniversite derslik değildir demişti. Aramızdan safça bir sorunun cılız bir şekilde duyulduğunu hatırlıyorum. “Üniversite nedir hocam?” gülerek cevap vermişti: üniversite kantindir, üniversite koridordur. Bir nevi hayatın, sosyalleşmenin dersten daha önemli kavramlar olduğunu anlatmıştı kendi usulüyle.
Anarşist ama Agnostik
Hocanın tavırlarından anarşist olduğu hissedilirdi. Dindarlıkla pek alakası olmadığını bilirdik. Sigarayla olan yakınlığının alkol ile olduğunu anlardık. Bazı sabah derslerinde tam akşamdan kalma haliyle gelirdi okula. Çift çekerli bir bisiklete binerdi. Gerçi ben bisiklet diyorum ama tekerleri çeviren bir motor olduğunu gürültüsünden anladığımız bir bisikletti. Dindarlığı konusunu öğrencisi olan Mete Kaan Dündar, Gazete Duvarda yayınlanan yazısında şöyle anlatıyor: “Bazen Tanrının varlığını sorgulayan, bazen Tanrıya inandığını söyleyip “örgütlü din ile” derdi olduğunu söylemekten geri durmayan Kadir Hoca’nın, Hacettepe Üniversitesi merkez kampüsünün burnunun dibindeki Taceddin Dergahı’nın yakınından geçerken durup Fatiha okuması buna örnektir. Agnostik Kadir Hoca’nın Tâceddin Mustafa Efendi dergahına gitmişliği de vardır; yakınından geçerken durup dua etmişliği de. Oraya gitmesini ise bana (kitabımızda) şöyle anlatıyordu: “Bak Mete ben Taceddin Dergâhı’na giderdim. Çünkü 16 sene sonra olmuşum ben. Annem hamile kalmak için, çocuğu olması için Ankara’da Taceddin Dergâhı’na, İstanbul’da da Eyüp Sultan’a muntazaman gidermiş dua etmek için. Ben dünyaya geldikten sonra öyle muntazamlığı da kalmadı, yine de sık sık giderdik oraya. Bir de ben her Hacettepe’den çıkıp ana caddeye, Doğum Evi’nin olduğu caddeye, Talat Paşa Bulvarı’na sapınca -o caddeyi biliyorsundur, Talat Paşa caddesinde gece açık olan birkaç çorbacı olurdu. Hacettepe’nin orada afiş astıktan sonra gidip orada sabaha karşı birer çorba içerdik- inanmasam da bu vazifemdir diye oradan geçerken hep okurdum Taceddin Sultan’a.” Taceddin Dergahı'na gidişini çoğunlukla annesi Fatma Aliye Cangızbay’a (1912-1980) olan hürmet ve saygısıyla açıklardı Kadir Hoca; bazen de Taceddin Dergahı’nın Millî Mücadele’deki rolüyle. Taceddin Dergahı çevresine yolu bazen afiş asmak için düşerdi; bazen bir dost-meclisi sonrası uğradıkları çorbacı ertesinde; ama o inanmasa da dua etmekten imtina etmediğini üstüne basa basa anlatırdı.”
Gazinin Sağcılığında Müstesna Bir Solcu
Kadir Cangızbay hocayı, bu müstesna şahsiyeti cumartesi günü (22/07/2023) kaybettik. Haberi okuduğum ilk başlıkla karşılaştığımda içimden bir şeylerin eksildiğini hissettim. İlk gençliğimin özgün bir figürüydü Kadir Cangızbay Hoca. “Özgürlüğün Bilimi, Gurvitch Sosyolojisi” adlı eserini satır satır okuduğumu hatırlıyorum. Gazi’nin sağcılığında birkaç numune adamdan biriydi. (Diğerleri kim diye sorarsanız hemen söyleyeyim: Mahir Kaynak, Oğuz Oyan) Muzip, müstesna, muhip, mümeyyiz kimliği ve üst düzeyde hâkim olduğu Fransızcasıyla hatırlayacağım. Bir frankapon olmasına rağmen bu coğrafyayı seven bir adamdı.
Biliyorum ki, numunelik bir adamdı. Hangi tasnife koyarsanız koyun istisna olurdu. Bu dönemin akademisinde olamayacak kadar kaliteli ve şahsiyetli bir adamdı. Kayıp sadece sevenlerinin ya da yakınlarının değildir. Memleket de önemli bir aydınını, entelektüelini kaybetmiştir. Rahmeten vasia…