Ahmet KÖPRÜLÜ'nün 24 Nisan 2023 tarihli yazısı: Kalkınma, İktisadi Planlama ve Yeniden DPT (II)

İktisadi planlama olmazsa “politik ekonomi” öne çıkar, “spekülasyon” piyasaya hakim olur, “belirsizlik” yeni yatırımlara engel olur. Bu anlamda son sözümü başta söyleyerek “plancı” ekonomiden yıllar içinde yavaş yavaş uzaklaşan Türkiye için kapatılan Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) önemini bir kez daha hatırlatmanın gerekliliği üzerinde duracağım.

Bilindiği gibi Türkiye 24 Ocak 1980 kararları ile ekonomide yapısal bir değişim yaşamaya başlamış, IMF ve Dünya Bankası güdümünde sürdürülen devletin yeniden yapılandırılması kapsamında serbest piyasa ekonomisine geçiş sistemli ve planlı bir şekilde hayata geçirilmiştir. Bu anlamda 1960’lardan itibaren bazı Avrupa ülkelerinde de uygulanan kamu gücünün düzenleyiciliğinin esas alındığı “karma” ekonomik model 1980’lerden itibaren yavaş yavaş terkedilmeye başlanmıştır. Turgut Özal yönetimi ekonomide yaşanan dalgalanmalar ve borç krizlerinin sorumlusu olarak devletin kamuya müdahalesi göstermiştir.

Oysa ki temeli Cumhuriyetle birlikte atılan ve 60’lar, 70’lerden itibaren uygulanan “korumacı” ve “plancı” iktisat politikası yaşanabilecek olası krizlere karşı Türk ekonomisini sanılanın aksine yapısal olarak daha güçlü halde tutmuştur. Her ne kadar 1970’lerde yaşanan ekonomik krizlerin OPEC petrol, haşhaş krizi ve Kıbrıs Barış Harekatı’na karşı Batı ülkelerinin koyduğu ambargoların etkisi ile gelindiği çok açık ortada olsa da ithal hammaddeye dayalı ürünlerdeki “kuyruklar” ve “yokluklar” iç politik ortamın propaganda malzemesi haline gelmiştir. Ancak her ne şekilde olursa olsun Türkiye, ekonomik olarak sıkıntıya girme pahasına son derece haklı olduğu yavru vatan Kıbrıs davasında 1974’te gerçekleştirdiği barış harekatı ile soydaşlarının can ve mal emniyetini koruyabilmiş ve adadaki Türklerin varlığını, güvenliğini teminat altına alarak ve bir Türk Devleti’nin daha kuruluşunu sağlayabilmiştir. Türkiye’nin aslında tüm dünyayı karşısına aldığı bir dönemde çok daha fazla siyasi ve ekonomik hasar alması beklenirken milletinin birlik ve beraberliği ve siyasi uyumla bu cendereden çıkabilmeyi başarabilmiştir. Yetmemiş, iç ve dış terör olayları  provokasyonlarla Türkiye zorla 12 Eylül 1980 askeri darbesine çekilmiş ancak tüm bunlara rağmen Türkiye DPT’nin sigortası altında “plancı” ekonomi politikası sayesinde dalgalanmalara karşı güçlü bir şekilde durabilmiştir.

Ancak 1990’lardan itibaren finansal piyasaların geliştirilmesi adına kamu borçlanması araç olarak kullanılmaya başlanmış ve bir taraftan bütçe açığı oluşurken diğer taraftan borçlanma gereği ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla maliye politikasının yerini borç yönetimi almıştır. Uygulanan para politikası ve kur politikalarıyla; TL’nin aşırı değerlenmesi ve yüksek faizle kısa vadeli sermaye girişine umut bağlanmıştır. Devletin borç batağına saplandığı bu süreçte ortaya çıkan ekonomi politikaları zaman içinde üretim, yatırım ve teknolojik yenilenme açısından reel ekonomiye önemli kayıplar yaşatmıştır.

2 binlerin başında IMF ile sıkı ilişki içinde geliştirilen politikalar doğrultusunda Hazine ve Merkez Bankası’nın ekonomi yönetimindeki rolü daha da işlevsel hale gelmiştir. Ülkenin uzun dönemli büyüme ve kalkınma stratejisi bir kenara itilmiş ve DPT’nin planları işlevsizleştirilmiştir.

Son dönemde işlevselliğini iyice kaybeden DPT 2011 yılında Kalkınma Bakanlığı için çıkarılan “Kanun Hükmündeki Kararname” ile kapatılmış ve Türkiye’de “Planlı Yıllar” dönemi sona ermiştir.

(BİTTİ)