Ahmet KÖPRÜLÜ'nün 3 Temmuz 2023 tarihli yazısı: Beyin Göçü Durmazsa AR-GE de Olmaz
Ülkemizde son yıllarda çeşitli nedenlerle “beşeri sermaye” olarak adlandırılan yetişmiş beyin gücümüzün her yıl artan oranlarda yurt dışına çıkışına tanık olmaktayız. Yetişmiş bir beynin tam ülke ekonomisine faydalı olacağı bir zamanda göç etmesi, kendi ülkemiz adına büyük bir kayıp olurken gidilen ülke ise hiçbir eğitim maliyetini karşılamadığı hazır “beşeri sermaye”yi ekonomisine kazandırmış olmaktadır. Yetişmiş, nitelikli insan potansiyelimizin başka ülkelere transfer olması ekonomimiz için olduğu kadar aynı zamanda nitelikli yönetim kadrolarının da kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Beşeri sermayenin kaybı sadece ekonomiyi değil kamu ve özel sektörü de nitelikli yönetici, akademi ve AR-GE’ler yönünden de yakından ilgilendirmektedir.
Bilgi toplumunda geleneksel ekonomiden çok farklı olarak AR-GE’nin özel bir yeri bulunmaktadır. Dünya ekonomisine yön verir hâle gelen Microsoft gibi büyük firmalar yıllarca süren AR-GE çalışmaları ile bu kadar büyük güç hâline gelmişlerdir. Bilgisayar teknolojisinin ilk çıkış noktası ABD’nin savunma sanayisinde Birleşik Devletler Savunma Bakanlığında başlayan ARPA projesidir. Dünyanın bugün yaşadığı yazılım devrimine Amerikan ordusunda 1960’lı yıllarda başlayan araştırma-geliştirme çabaları ile gelinmiştir. Sonradan bayrağı özel sektör teslim almış ve Microsoft gibi dev global şirketler ortaya çıkmıştır. Microsoft, yazılım teknolojisinde adeta bir devrim yapmıştır. Microsoft gibi dünyada global şirketlerin tamamında AR-GE’ye her zaman özel bir önem verilmiştir.
Yeni ekonomik düzen, bilgi ve teknoloji üretme temeline dayalıdır. Mevcut bilgiyi ve teknolojiyi geliştirmek, yeni fikirler ve teknikler üretmek, tüketici ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak, gelişmeyi bir kerelik değil sürekli hâle getirmek ve rakiplere göre farklılığı daha hızlı yakalayabilmek, piyasada tutunabilmek için önemlidir. Bu nedenledir ki günümüzde ekonominin büyüme zincirini oluşturan firmalar, gücünü, yürüttüğü araştırma-geliştirme (AR-GE) faaliyetlerinden almaktadır.
Dünyada bu yönde örnekler çok sayıda varken ülkemizde AR-GE faaliyetlerinin önemi hâlâ anlaşılamamıştır. Şirketlerimiz bu konuda çeşitli nedenlerle isteksiz kalmaya devam ederken, organize sanayi bölgeleri yönetimleri ise hâlâ bu konuda bir potansiyel oluşturamamışlardır. Gelişmiş ülke ekonomilerinde artık istikrarlı bir zemine oturmuş olan ve bir süreklilik kazanan AR-GE faaliyetleri Türkiye için hâlen önemi tam olarak anlaşılamayan ve gelişmiş ülke ekonomilerine nazaran niceliksel ve niteliksel olarak geride kalan bir kavramdır. Ülkemiz ekonomisindeki firmalar, yeniliğe ulaşmak için gereken AR-GE faaliyetlerine yeterli zaman ve fon ayırmamaktadır. Farklı kurumlardan alınan destekleme fonları ise genellikle bir kerelik bir çalışmayı kapsamakta, sürekli ve nitelikli bir AR-GE çalışması yürütülmemektedir. Henüz firmalarda AR-GE zihniyeti gelişmediği için ülke ekonomisi de bu anlamda yetersiz kalmaktadır. Globalleşen dünyada sürdürülebilir ekonomik büyüme, ne kadar yenilik üretildiği ile ilişkilendirilmektedir. Teknolojik anlamda ileri olan ekonomiler gelişmiş ülkeler olarak görülmekte ve bu ülkeler dünya ekonomileri ile rekabet edebilme şansını yakalamaktadır. Türkiye, AR-GE göstergeleri açısından gelişmiş ülkelere kıyasla çok yetersiz kalmaktadır.
Yıllar önce bürokraside kısaca APK olarak söylenegelen Araştırma Planlama Koordinasyon daire başkanlıkları veya şubeleri olurdu. Bu birimler bir tür “kızak” deposuydu. Yetişmiş, nitelikli ama görevden el çektirilmiş personel bu dairede istihdam edilirdi. Bu dairelerde çalışan personelin formalite gereği mesaiye gelmesi beklenir, sabah içilen çaylar ve sohbetin ardından öğleye doğru herkes evine giderdi. Adında “araştırma” sözcüğü geçen bu birimden yıllarca çok sayıda yönetici devlet memuru geldi geçti ancak çok az araştırmaya imza atıldı. Bizde sanayideki, endüstrideki AR-GE de tıpkı bürokrasideki APK gibi işlevsiz bir birim konumunda. Özel sektörde bazı firmalar destek almak için formaliteden AR-GE çalışması yapıyor. İngiltere’de, ABD’de, Fransa’da ve Almanya’da, Asya’da Japonya’da Sanayi Devrimi’nden sonra kısıtlı bilimsel veriler ve olanaklarla o kadar çok sayıda buluşa imza atıldı ki bugün o heyecana imrenerek bakmamak elde değil. Bulmayı, keşfetmeyi ciddi bir heyecanla yaşayan bu ülkeler, bugün geldiğimiz teknoloji zirvesinde en büyük payı ve katkısı olan ülkelerdir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında savunma sanayisinde başlattığımız teknolojik atağı bugün aynı heyecan ve ruhla insansız hava araçları teknolojisinde sürdürmekteyiz. Ancak savunma sanayisinde olan bu heyecanın diğer üretim alanlarına da yayılması gerekmektedir. Bu anlamda “buluş”, yeni fikir çok önemlidir. Buluşlar desteklenirse devamı gelir. AR-GE birimleri de buluş ünitesi gibidir. Sözün özü; AR-GE yatırımları desteklenmeli, özel sektör bu davaya yürekten inanmalı ve yeni projelerin kapısı açılmalıdır. Kamudaki ve endüstrideki AR-GE’lerin sonu APK’lar gibi olmamalıdır. Ama önce beyin göçünü durdurmalı, yetişmiş gençlerimizin geleceklerini yurt dışında aramalarının önüne geçmeliyiz.