Ahmet KÖPRÜLÜ'nün 19 Haziran 2023 tarihli yazısı

9.   Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri, Portekiz eski Başbakanı Antonio Manuel de Oliviera Guterres, bir süre önce gelişmekte olan ülkelerin Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasından yeterince yararlanamadığını belirterek bu kurumlara reform çağrısı yapmıştı. Guterres daha ileri giderek IMF ve Dünya Bankasının Kovid-19 salgını dönemindeki çalışmalarını "düpedüz başarısızlık" olarak nitelendirerek bunun, onlarca ülkeyi yüksek oranda borçlu bıraktığını vurgulamıştı. Zengin ülkelerin fakir ülkelere göre IMF'den daha çok yararlandığını belirten Guterres, IMF ve Dünya Bankasının "tarihi yanlışlardan" dönmesi gerektiği değerlendirmesinde de bulunmuştu. Guterres, salgın süresince, 772 milyon nüfusu olan G7 ülkelerinin IMF'den 280 milyar dolar aldığına,  1,1 milyar nüfuslu az gelişmiş ülkelere ise 8 milyar dolar tahsis edildiğine dikkat çekmişti.  BM’de bu haksızlığa dikkat çekilirken gelişmekte olan ülkelerin Çin’den borç beklentisi içine girmeleri ve Çin’e yaklaşmalarının Batılı ülkeleri bu anlamda önlemler almaya ittiği de gözlenmekte.  Nitekim Kriz Grubu BM Direktörü Richard Gowan daha açık konuşmuş ve  "Batılı hükümetler, Çin'in gelişmekte olan ülkelere borç verme konusunda gitgide daha etkili olduğunun farkında. Bu yüzden de IMF ve Dünya Bankasında reform yaparak yoksul ülkelerin borç için Pekin'e bel bağlamasını önlemek istiyorlar" ifadelerini kullanarak bu konudaki egemen yaklaşımı da açık bir şekilde ortaya koymuş. Ancak tarihinde en fazla sorumluluk üstlenmesi gereken bir dönemine giren BM’nin Genel Sekreteri Guterres, egemen ülkelerin bakış açısı yerine küresel bir kaygı ile hareket ediyor ve iklim değişikliği, mülteci göçleri, kalkınma eşitsizlikleri, salgın hastalıklar gibi konularda daha insancıl ve çevreci yaklaşımlar ortaya koyuyor.  Her ne kadar 5 ülkenin nüfuz hakimiyetindeki BM’nin Genel Sekreteri de olsa Guterres  özellikle iklim değişikliği, otoriter rejimlerin baskısı nedeniyle yaşanacak göç dalgaları, açlık gibi dünyayı genel olarak ilgilendiren konularda dünyadan yana oluyor ve sık sık BM’yi oluşturan ülkelere gelecek için şimdiden önlem alınması uyarılarını yapıyor. Guterres’i Emine Erdoğan’ın öncülük ettiği Sıfır Atık Projesi’ne destek vermesi ve BM ülkelerine de Türkiye’nin sıfır atık projesinin küresel çapta yaygınlaştırılması çağrısı yapmasıyla biliyoruz. Guterres 2015 yılı sonuna kadar Mülteciler Yüksek Komiseri olarak görev yaptmıştı ve mülteci sorununa yönelik projeler de geliştirmişti. BM Guterres ile özellikle mülteci göçlerinin de önünü kesecek “yerinde kal” olarak tanımlanabilecek kalkınma projelerini de geliştirmişti.  Guterres bu anlamda az gelişmiş ülkelere klasik kalkınma modellerinin dışına çıkarak “Sosyal Dayanışma Ekonomileri”ni (SDE) önerdi. Guterres döneminde BM’de sürdürülebilir kalkınma için sosyal ve dayanışma ekonomisinin desteklenmesine ilişkin Nisan ayında da bir karar alındı. SDE, küresel çapta eşitsizliklerin azaltılması, herkes için sürdürülebilir, adil ve dayanıklı bir geleceğin oluşturulmasında oynayabileceği rol bakımından İLO’ya da görevler yükledi. SDE’den insana yakışır iş, çalışma hayatında uluslararası çalışma standartları  ve temel haklar, yoksulluğun azaltılması, sosyal dönüşüm ve kapsayıcılığı  desteklemesine yönelik beklentiler de bulunuyor. BM’nin yıllar sonra kooperatifleri (dernekler, karşılıklılık ilkesine dayalı finansal kurumlar, vakıflar, sosyal girişimler, kendi kendine yardım grupları ve sosyal dayanışma ekonomisinin değer ve ilkelerine uygun olarak faaliyet gösteren diğer kuruluşlar ile birlikte) sosyal bir ekonomik model olarak önermesi, 1950’lerden bu tarafa sosyal kalkınmada kooperatiflere ilişkin BM kararlarının yakın bir süreçte ilk kez bu kadar ciddi olarak ele alındığını gösterdi. BM, SDE ile az gelişmiş ülkelere kalkınma modellerini değiştirmeye yönelik ilk kez açık bir çağrı yaptı. Komünizm sonrası sosyal ve çevreci kalkınma prensipleri en üst düzeyde ilk kez Guterres döneminde önerildi. Ancak BM’de SDE’nin “sürdürülebilir” bir kalkınma modeli olarak öne çıkmasına rağmen örgütlerin ve ağların güçlendirilmesi ve finansa erişimdeki zorluklar şimdilik SDE’yi bir iyi niyetin ötesine götürmüyor. Ancak SDE’nin bir “sosyal ekonomi” modeli olarak çalışma hayatını da içine alarak küresel anlamda en üst bir platformda ele alınması, hatta kapitalist kalkınma modellerinin bir alternatifi olarak resmi bir duyuru ile tüm ülkelere çağrı yapılması dünyada bir reform yaşanacağına yönelik önemli bir gösterge olarak değerlendiriliyor.  Guterres bu anlamda zihniyet değişimine büyük katkı sağladı ve yıllardır hor görülen hatta alay edilen sosyal kalkınma modellerini savunanları da cesaretlendirdi.