Ahmet KÖPRÜLÜ'nün 26 Haziran 2023 tarihli yazısı: Fedakarlığı Hep Halk mı Yapacak?
Bir önceki yazımda enflasyon karşısında halkımızın epeydir fedakarlık yaptığını, harcamalarını büyük ölçüde kıstığını, aynı fedakarlığı kamudan da beklediğini konu edinmiştim. Genel olarak enflasyonla mücadelenin “fedakarlık oranları”na bakıldığı zaman aralarında düşük ve sabit gelirli yığınların en büyük yükü yüklendiklerini biliyoruz. Bu fedakarlık çağrımızın üzerinden saatler sonra Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı ,“parasal sıkılaştırma” politikası uygulanacağını açıkça ilan etti. Enflasyonla mücadele bayrağı açıldığı zaman para otoritelerinin toplam talep artışını yavaşlatması Merkez Bankaları açısından adeta tek seçenektir. “Parasal sıkılaştırma” yani sıkı para politikası, merkez bankalarının, fiyat istikrarı amacı kapsamında uyguladığı yöntemlerden biri olarak genellikle enflasyonist dönemlerde uygulanmakta. Bu anlamda “parasal sıkılaştırma”, enflasyondaki artış dönemlerinde, cari açık arttığında ve kur artışında uygulanır. Bu dönemlerde “sıkı para politikası” ile Merkez Bankası piyasadaki para arzını kısmayı amaçlar. Her ne kadar sıkı para politikasının ilk aracı olarak akla faiz oranları gelse de Merkez Bankasının elinde zorunlu karşılıklar, reeskont oranı gibi kullanabileceği başka yollar da bulunmaktadır.
“Parasal sıkılaştırma” ile faiz oranlarının artırılması, ekonominin büyüme hızını ve yurt içi yatırımlarını olumsuz etkiler. Merkez bankalarının enflasyonu düşürme politikaları, işsizliğin artması ve toplam üretimin düşmesine neden olur. Sıkı para politikası genel ekonomik faaliyetlerin hacminde bir azalmaya da neden olur ve bir süre sonra daralan iş hacmine uyum göstermek için firmalar istihdamlarını kıstıklarından üretimdeki düşüşü işsizlik izler.
Sonuç olarak “fedakarlık oranları”nda yine halkımız; dar gelirli geniş kitlesel yığınlar başı çekecektir. Oysa ki halkımızla birlikte hem kamuda hem de özel sektörde geniş katılımlı ve sonuca gidecek bir tasarruf seferberliği toplumumuzda bir “kader birliği” inancı ile hareket edilebileceğini de göstermiş olacaktı. Kamuda alınacak tasarruf tedbirleri denilince akla zorunlu yatırımların kısılması gelmemeli aksine öncelik sıralaması yapılmasıdır. Ayrıca küçük gibi görünen birçok önlem kamunun dev personel ve lojistik birikimi düşünüldüğünde “kartopu” etkisi yapacaktır. Bu noktada tüm kesimlere yapılacak bir “tasarruf” çağrısı daha önemli ve anlamlı olurdu. Çünkü “sıkılaştırma” bir tasarruf tedbiri gibi gözükse de sadece büyümeyi etkileyen bir davranıştır. Bu da işsizlik demektir. Görünen; bu “fedakarlık oranı”nda yine halkımızın yükü yüklenecek olmasıdır.