Ahmet KÖPRÜLÜ'nün 10 Temmuz 2023 tarihli yazısı: Yabancı Sermaye Neden Çok Önemli?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Haziran ayı enflasyon oranını (Tüketici Fiyat Endeksi) yüzde 38,21 olarak açıkladı. Bu oran, düşük bir oran değildir. Yüksek enflasyon ya da hayat pahalılığı; nasıl bir tanım yaparsanız yapın, bunun adı dar gelirli için geçim sıkıntısıdır. Düşük ve sabit gelirli kesimin geçim sıkıntısı çekmesine neden olan yüksek enflasyonun kaynağına inersek, sürekli fiyat artışı veya paranın sürekli değer kaybetmesi ile fiyatlar genel düzeyinin sürekli artması olarak kısa ve net bir tanım yeterli olur. Ancak Türkiye özelinde “Fiyatlar neden artıyor” sorusuna yanıt ararsak da Türkiye enflasyonunda en baş neden olarak enflasyon cari fiyat düzeyinde, toplam istemin toplam sunudan fazla olması sonucu ortaya çıkmaktadır. Toplam istemin artmasında ülkemizdeki yabancı sayısının bir anda yükselmesi en büyük etkenlerden biri iken gıda üretimin iyice düşmesi fiyatlar genel düzeyinin sürekli artma eğilimi içinde olmasına ve market enflasyonuna neden olmaktadır. Aynı şekilde yabancılara yapılan konut satışı ile birlikte yanlış göçmen politikaları sonucu konut arzının iyice düşmesi de dar gelirliler için konut kiralamayı ve sahibi olmayı kâbus hâline getirmektedir. Bu şartlarda da siz istediğiniz kadar maaşlara zam yapın eğer toplam üretim, toplam talebi karşılayamaz durumda ise maaşlara yapılan zamlar da geçim sıkıntısını ortadan kaldırmayacaktır.
“Üretim artışı yapalım” diyen arkadaşlar, o da ağızdan çıktığı gibi kolay olmuyor maalesef. Üretim düştü ise “neden düştü” öncelikle bu sorunun yanıtı bulunacak. Ayrıca sosyal bir olay olan üretim isteksizliğine yanıt aranacak, köyden kente göçün önlenmesi, köy yaşamının cazip hâle getirilmesi, tarım sigortalılığının cazip hâle getirilmesi, tarımsal desteklerin geliştirilmesi, tarımsal ürünlerin ucuz ve aracısız tüketiciye ulaştırılması, kooperatiflerle kalkınma projeleri, doğal üretim alanlarının ve habitatların korunması gibi konular aslında üretimle doğrudan ilişkili olsa da nedense çok fazla tartışılmıyor, bunlar tartışılacak.
Çok önemli bir diğer husus daha var ki o da geniş istihdam olanakları sağlayan sanayiye ve teknolojiye yapılacak yatırım. Ancak bugün Türkiye’de yatırım yapabilecek sermayeye sahip olan pek çok kişi için finanstaki rant daha zahmetsiz, risksiz ve daha fazla kazanç getirir olarak görülmektedir. Bu en az 15 yıldır böyle. Tatlı kazanç dururken de hiç kimse riske girip Türkiye’de fabrika kurmuyor. Çünkü ülkemizde sadece bir tuşla milyarlar kazanılabilecek yatırım olanakları mevcut. Öyle ki büyük parası olanlar borsayı bile riskli buluyor ve sadece kur korumalı mevduat (KKM), altın ve dövize yaptıkları yatırımlarla milyonlarına milyon katabiliyorlar. Dolayısıyla kolay ve zahmetsiz rant “atıl tasarrufları” da artırmaktadır.
Geliri düşen dar ve sabit gelirli geniş kesimlerin ise geçim sıkıntısı ile bütçeleri “eksi bakiye” vermekte ve bu şekilde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu durum da Türkiye’de tüketim harcamalarının azalmasına ve yatırım harcamalarında daralmaya neden olmaktadır. Tüm bunlar “tasarruf paradoksu”nu ortaya çıkartmaktadır. Bunun sonucu da “ekonomik büyüme”nin yavaşlamasıdır.
Tasarruf yapamayan ve yatırım için sermayeye ihtiyaç duyan Türkiye ekonomisinin umudu, kısa vadede yabancı sermaye olmalıdır. Ancak yabancı sermayeden kastım, üreten, teknoloji getiren yabancı sermayedir. Telekom’daki gibi yabancı sermaye gelecekse hiç gelmesini de arzu etmem. Örneğin Çankırı’da Japon sermayesi Sumıtomo Rubber Ako tarafından kurulan fabrikada Dunlop ve Falken marka günde 30 bin araç lastiği üretilmektedir. 2022’de 2 bin 470 çalışanı olan fabrikadan gece vardiyasından çıkan yüzlerce işçiyi taşıyan otobüsler peş peşe her sabah Çankırı’ya doğru yola çıkarlar. Ben Sosyal Bilimler Enstitüsündeki eğitimim için Çankırı’ya gidip gelirken sabah saatlerinde üzerinde Falken/Dunlop yazan yüzlerce servis aracını gördüğümde bu kadar işçinin Çankırı’ya olan katkısını düşünmüş ve tek bir fabrikanın koskoca bir il nüfusuna katkısını somut ve net olarak gözlemlemiştim. Çankırı örneğinde 20 ilde daha yabancı sermaye sahibini ülkemize getirebilsek sadece 20 ilimiz kurtulmaz, bunların ülke ekonomisine katkısı ile Türkiye ekonomisi de nefes alır.
Dolayısıyla enflasyonla mücadelede para politikalarının yanı sıra sermayeyi daha açıkçası “atıl tasarruf”ları harekete geçirmek ve üretim alanları oluşturmak da bir o kadar önemlidir. Bu amaçla sanayi ve organik/endüstriyel tarım yatırımları cazip hâle getirilmeli, bu yönde yatırım yapan iş adamlarına “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” verilmelidir. Paradan para kazanma yöntemlerinden bir an önce çıkılarak “üretim ekonomisi”ne geçilmeli, bir taraftan da yabancı sermayenin ülkemizde yatırım yapabilmesi için gerekli ortamlar yeniden gözden geçirilmelidir. Bu çerçevede yabancı sermayenin tereddütlerini giderecek adımlar da biran önce atılmalıdır. Enflasyonla mücadelede son dokunuşu da devletimiz kamuda başlatacağı “tasarruf seferberliği” ile yapmalıdır.