Tuğba EROĞLU'nun 17 Haziran 2023 tarihli yazısı

Kökleri çok eskilere uzanan geleneklerimizle başlamak gerekirse, kurban sunmak birçok dinde yer alan, İslamiyet’in çok öncesine dayanan bir gelenektir. Kurbanlar çeşitli sebeplerle sunulurlar. Bunlar; tabiata ait unsurlara duyulan hayranlık ve şükran duyguları, Tanrıların gönlünü alma, Tanrılara adak adama ve hataların kefaretini ödeme gibi sebeplerdir. Eski Türklerde kurban sunma geleneği kanlı ve kansız olmak üzere iki şekilde uygulanırdı. Ruhlara sunulan kanlı kurbanların başında göçebe toplumlar için çok önemli olan at gelirdi.

Bunun dışında makbul olan kurbanlıklar sığır, keçi, koç, kuzu ve öküz gibi kurbanlıklardı. Şaman ayininde açık renk bir at kurban edilir ve eti bir merasimle ayine katılanlara dağıtılırdı. Kurbanın rengine verilen bu önem bugün Anadolu’da hala devam etmekte ve koyunun beyazı siyahından çok olanı tercih edilmektedir. Eskiden ruhlar için kesilen bu kurbanlar günümüzde şükran ve kefaret kurbanlarına dönüşmüş ve etleri de Tanrı rızası için komşulara dağıtılmakta ya da insanlara çeşitli yerlerde ikram edilmektedir. Kesilen kurbanın kemikleri de aynı eski Türklerde olduğu gibi kırılmamaktadır.

Bilinen yazılı tarihe göre, İslamiyet’i kabulden önce de Türkler, günümüzde kutlanan dini ve milli bayramlara benzer kutlamaları Hunlardan beri kendilerine özgü bir şekilde yapmaktaydı. İlkbaharın beşinci ayında Lunğ-çınğ olarak adlandırılan bir bayram dolayısıyla, toplulukça bir araya gelen Hunlar, gök ve yer adına Gök Tanrı için kurban kesiyor, inançlarla ilgili adetleri yerine getiriyor ve at yarışları yaparak, topluca eğleniyorlardı. Bayramlar, dini ve kültürel olmakla beraber, sosyal dayanışmayla yardımlaşmayı sağlayan ve toplumun geneli tarafından kabul gören önemli günlerdir. Bayramlar, toplumsal yaşamın ana unsurlarının ortaya konulması hususunda, verimli bir inceleme alanı olması sebebiyle toplumsal çalışmalarda önemli bir yere sahiptir.

Toplumların takviminde dinî ve millî formlarla yerini alan bayramlar, sosyal açıdan birlik ve beraberliğe zemin oluşturmuşlardır. Her toplumun ve her dinin kendine has bayramları vardır. Müslüman toplumlarda kutlana gelen Ramazan ve Kurban bayramları gibi dinî bayramlar tarihten bugüne sosyal sevinci, yardımlaşmayı ve dayanışmayı amaçlamıştır. Buna göre bayram kelimesinin okunuş ve anlamına bakmak gerekmektedir. Erdem’e göre bayram kelimesinin Farsça’da beẕrem, beẕrâm şeklinde telaffuzu söz konusu iken, Oğuzlarda beyrem, bayram okunuş şeklini almıştır. Kâşgarlı Mahmud’un Divanü Lûgât-it-Türk adlı eserinde bayram kelimesi “bedhrem, badhram, beyrem” okunuşları ile yer almaktadır ve “bayram, sevinç, eğlence günü” anlamına gelmektedir.

“Feda etmekle kutsal bir amaca yakınlaşmak” türevinde kullanılan kurban kelimesinin teolojideki karşılığını, Habil ile Kabil ve İshak ile İsmail örneklerinde görmek mümkündür. Kurban teorileri, teolojik ve bilimsel olmak üzere ikiye ayrılır. İlki kutsal metinlere dayanırken, diğeri bilim insanlarının bağlı oldukları bilim dalının yöntemlerine göre şekillenmektedir. Dini teoriler çok daha köklü bir geçmişe sahip olmakla beraber, bilimsel teoriler XX. yüzyılın başlarından itibaren ortaya çıkmıştır. Bu çalışmalarda kurban, sembolik öğe özelliği taşımaktadır. Frazer’e göre insanlar, kurban etmek için hayvan bulmakta zorlandıklarında, ekmek veya balmumundan yapılmış bir heykeli kurban olarak sunmuşlardır.

İnsanlık tarihi kadar eski ve insan düşüncesinin bir ürünü olarak karşımıza çıkan ilk kurban ritüelleriyle görünürlük kazanan kan akıtma unsurunun, semavi dinlerden önce, doğaüstü bir unsur dolayısıyla uygulandığı görülmektedir. Kültürden kültüre farklılık arz etmekle beraber, bu mitolojik öğelerde insanın, bir güce canlı veya cansız kurban verdiği görülmektedir.

Hubert ve Mauss’un kutsalla ilişki kurma teorisi her ne kadar kurbanın kökenine dair bir açıklama getirmese de, topluluk veya toplum düzeyindeki insan yapılanmalarının ibadet etme tercihlerinin nedenselliği üzerine çeşitli yaklaşımlar önerir. Teoride, kurbanın toteme dayandığı reddedilmekle birlikte esas işlevinin toplumsal dayanışmayı sağlamak, paylaşmayı tesis etmek, şükür kavramını işlevsel hale getirmek ve bireylerde arınmaya temizlenmeye aracılık etmek gibi fonksiyonları ele alınmaktadır.