Furkan ERKAN’ın 21 Temmuz 2023 tarihli yazısı: Merakla Beklenen Barbenheimer Günü Geldi

Hemen açıklayalım nedir bu Barbenheimer kavramı?

Christopher Nolan’ın Oppenheimer ve Greta Gerwig’in Barbie filmlerinin bugün itibariyle vizyona girmesi ve hayranların bunu art arda izleme etkinliğine verilen bir isim aslında.

Bunun çıkış noktası da sosyal medyada başlayan ‘’X filmine 2 bilet’’ akımından yola çıkılarak yapıldı.

Önce Minyonlar animasyonunun devam filmi için yapıldı. Takım elbiseli insanlar, kurgusal ağır abiler, psikopat ve ikonik karakerler bu filme bilet alacağını söylerek garip bir furyaya dahil oldular.

Sonra bu Barbie filmine yapıldı ve iyice dalga dalga yayılmaya başladı. ‘’2 tickets for Barbie please’’ (Barbie için 2 bilet) artık sosyal medyanın her gün maruz kaldığı bir slogana dönüştü.

Bir de üstüne Nolan’ın Oppenheimer filmiyle birlikte tüm dünyada aynı gün vizyona gireceği haberinin ardından, PR anlayışında yeni ve bence rahatsız edici bir seviyeye geçildi.

Üstelik Oppenheimer sadece fragmanlarla bu güne kadar gelirken, Barbie’nin büyük ve abartılı PR’ından epeyce nasiplendi.

Malibu’daki Barbie evi, filmin dünyadaki tüm pembe renkleri tüketmesi, pembe hamburgerler derken Barbie filmi için yapılan PR’ın haddi hesabı kalmadı. Ama ilginç şekilde de soğuyanlar olduğu gibi filmi hala merakla bekleyenler de vardı.

Ve en sonunda bu çılgınlık, çeşitli esprilerle, ‘meme’lerle, başka markaların tanıtımlarıyla desteklenerek ‘Barbenheimer’ adını aldı.

Ancak bir ilginç nokta daha var ki en azından ülkemizde bakıldığında Oppenheimer, Barbie’den daha çok tutacak gibi görünüyor. IMAX seanslarında sabah 6’ya bile gösterim konulmuş. Ve tüm seanslar da dolmak üzere.

Hem eleştirmenlerin hem seyircilerin puan ortalamalarını alan Rotten Tomatoes sitesinde de Oppenheimer yüzde 93, Barbie de yüzde 89’la epey yüksek puanlar almış vaziyette.

Ancak diğer yandan benim bu iki filme de pek gidesim kalmadı açıkçası. Barbie’nin PR’ından soğumakla beraber, Oppenheimer’da da bu kadar uzun ve okduğum yorumlar kadarıyla aksiyon ve görkemli sahnelerden çok karşılıklı diyalogların daha fazla olduğu bir filmi sinemada izlemek için o kadar da acele etmeyeceğim.

Bunlar yetmezmiş gibi ülkemizde sinemaların kalitesi zaten içler açısı. Karanlık projeksiyondan şikayet ediyorduk bir de buna son zamanlarda kötü ses kalitesi eklendi. Seyircilerin salondaki taşkınlıklarını ve terbiyesizliklerini saymıyorum hiç. En fenası da bu kadar kötü bir deneyimi bize fahiş fiyatlarla satıyorlar.

Ama neyse en azından bu gürültü patırtıdan, ‘’2 tickets for Barbie please’’ denen sıkıcılıktan kurtulduk sayılır.

Ne yalan söyleyeyim Barbie’nin senaryosundaki muhtemel Truman Show vari meta bir gerçeklik-kaçış hikayesini de görmek istemiyorum değil. Ama işin bu kadar suyunu çıkardıkları için de iyice uzak durmaya başladım.

Oppenheimer için de belki bir girişimim olur ama muhtemelen o da dijital platformlara kalır.

Hem bir yandan hava da çok sıcak. Güvendiğim 1-2 salon için de az buz olmayan yolculuklar yapmam gerekiyor.

Neyse çok uzatmadan madem Barbenheimer geldi son değerlendirmeyi artık seyircinin kendisi yapacak.

Bakalım hangisi çok beğenilecek, hangisi çok izlenecek, hangisi hüsrana uğrayacak göreceğiz.

Salı görüşmek üzere…