Sibel BAY'ın 21 Temmuz 2023 tarihli yazısı: Psikanaliz ve Sinema
Psikanaliz, nevrotik ve psikoz rahatsızlıkların tedavisinde, bireyin ruhsal dinamiklerini anlamak için bilinç dışının ortaya sunulması gerektiğinden yola çıkmakta ve bireyin bildiği halde bilmediğini düşündüğü durumları bilinç düzeyine çıkarmaya çabalamaktadır. Bunun için de kişiliğin oluşumunda baskılanan arzuların, dürtülerin ve bilinç dışının belirleyici olduğu düşünülen rolleri ortaya konulmaktadır. Psikanaliz, başta Christian Metz olmak üzere yeni film kuramı oluşturmak isteyen kuramcıların etkisiyle sinemada da kendini göstermektedir. Psikanaliz için başat olan bilinç, bilinç dışı, rüya, arzu, dürtü, Oedipus Kompleksi, id, ego, süper ego, iğdiş edilme, ayna evresi, imgesel- simgesel, benlik, öteki, röntgencilik, bakış, bakışın öznesi ya da nesnesi, fetişizm gibi kavramlar sinemanın hem kuramsal boyutunun ortaya sunulmasında hem de film çözümlemelerinde kullanılmaktadır.
Psikanalitik yaklaşım, bir insan olarak yönetmenin bilinç dışının filmlere yansıtılış biçimini araştırmakta, psikolojik çözümleme ile film yaratım, izleme ve anlamlandırma bağlantısının oluşum şeklini ortaya koymaya çalışmaktadır. İzleme süreci ve yaratılışı meydana getiren hayal gücü sürecini rüya olgusu ile bağlaştırarak içeriksel ve biçimsel ögeleri analiz etmeye yönelmekte, kolektif bilinçaltı üzerindeki örtünün kaldırılması amaçlanmaktadır. Bastırılan arzuların sembolik bir biçimde düşlerde ortaya çıkarılmasıyla, belli bir anlamı açıklamak için imgelerin sanatsal bir yaratıda meydana gelmesi benzerlik göstermektedir. Bu sebeple filmler de her bir ögesi anlamlı olan sembolik anlatılardır ve bu anlamlar ortaya çıkarılmalıdır. Ayna Evresi de sinemada sıklıkla kullanılan kavramlardandır. Yönetmen ve seyircinin bilinçdışını betimleyen film sürecinde izleyici, film izlediğinden haberdardır ama bu gerçekliği yadsıyarak perdeyi ayna biçiminde algılayarak perdeye yansıyan imgenin kendi imgesi olduğunu düşünmektedir. Böylece perdede gördüğü imgesi ile özdeşleşme sağlamaktadır. Birey, perdede gördüğü karakterlerin yönleri ile özdeşleşerek bu durumdan haz almaktadır. Taklit etmenin temelde yer aldığı özdeşleşme, kimlik edinme sürecinin uzantısını ifade etmektedir. Filmler de düş ve fantezi gibi bastırma ve yüceltme durumlarının öznede oluştuğu düşünülen boşluğu doldurmaya yöneliktir. Bu sebeple psikanalitik yaklaşım, sinemayı gerçeklerin yansımasından öte psikolojik bir işleyim olarak görmektedir. Anlamlandırma ve tedavi amaçlı bir yaklaşım çerçevesinde psikanalizin sinema ile ilişkisi kapsamındaki çalışmalar, kişiliğin oluşumundaki toplumsal şartları ve diyalektik bir gelişim sürecini görmezden gelmekte fakat çalışmalarda imgesel gösterge kavramının üretilmesi ve sinemanın simgesel boyutuna vurgu yapılması önemlidir.
Psikanalizin sinemada uygulanması feminist film eleştirilerini de etkilemektedir. Kadının öznelliğinin arzu nesnesine indirgenmesi, kadın cinselliğinin erkek cinselliği çerçevesinde tanımlanması, anlatının erkek bakış açısı odağında üretilmesi, kadın imgesinin arzulanan, röntgenlenen ve görsel haz sağlayan bir imge olarak ele alınması gibi yönelimler eleştirilmektedir. Psikanaliz çözümleme ile birlikte fallosantrik düzende yaşanan engellenmişliğin, ezilmişliğin kökenleri saptanmaya çalışılmaktadır. Ataerkil bilinç dışının biçimlenmesinde kadının çifte işlevi vardır; önce erkek cinsel organının gerçekten olmayışıyla hadım edilme tehdidini simgeler ve bu nedenle de ikinci olarak çocuğunu simgesel için büyütür. Bir kez bu başarılınca, kadının süreç içindeki anlamı son bulur, bu anlam anneliğin doğurganlığıyla, yoksunluk arasında gidip gelen bir anı olmak dışında, yasanın ve dilin dünyasına uzanmaz. Ataerkil kültürde kadın, hala anlam yapıcı değil anlam taşıyıcısı konumuna bağımlı olan sessiz imgesi üzerine erkeğin, dilsel komuta aracılığıyla zorla yüklediği fantezi ve takıntılarını sonuna kadar yaşayabileceği bir düzenle kuşatılmış olarak erkek, öteki için bir gösteren yerine geçer.
Kadının temsil edilişi, imgelerin düzenlenişi, kameranın bakışı, egemen ahlak yapısının yansıtılışı gibi konularda ataerkil bilinç dışının filmlerin içinde yapılanma biçimleri anlaşılmaya çalışılmaktadır. Kadının ötekileştirilmesinde ve erkeğe bağımlı kalmasında etken olan bilinç dışı yapıların sunulmasında psikanalizden faydalanılmaktadır. Mulvey’e göre sinema egemen düzenin bilinç dışı yapılanışını ve bundan kaynaklanan hazzı temsil etmektedir. İzleyiciye bakmanın hazzını sunan sinema, kadın imgesini de erkeğin bakışından yansıtmaktadır. Bu bağlamda kadın erkeğin arzularının nesnesi haline gelmektedir, düzenin kurucusu olan erkeğe bağımlı kılınmaktadır. Bu rolünü özümsediği ölçüde mutlu olmaktadır. Etkin bakma ve edilgin bakmayı sağlayıcı olarak kamera bakışı yer almaktadır. Kameranın varlığı saklanarak seyircinin filmdeki olaylara ve karaktere belli bir uzaklıktan bakması engellenmektedir. Filmlerle yaratılan imgesel dünyanın sorgulanması da bu şekilde engellenmektedir. Psikanalitik yaklaşımda diyalektik bakışın temelindeki çatışmalar, anlatıların katmanlı yapılarını üretmede ve kökleri kutsal metinlere, mitolojilere uzanan sorunların özünü bulmada belirleyici rol oynamaktadır.