Betül Gökçe AKGÖL'ün 9 Temmuz 2024 tarihli yazısı: Olay
Sevdiğim kitaplar serisinden devam etmek istiyorum. Şu an adını hatırlayamadığım bir film festivalinde izlediğim “Happening” filmi, beni uzunca bir süre etkilemişti. Sonrasında bu filmin, Annie Ernaux’ün hayat hikayesinden uyarlanmış olduğunu öğrendim. Bu kadar etkilendiğim bir filmin konusunun, bu kadar etkilendiğim bir edebiyatçının hayatına ait olması… Ne tesadüf ama. Ernaux’ün, “Olay” adını taşıyan bu romanın Türkçeye çevrilmiş olması çok büyük bir nimet. Okunması için asla geç kalınmaması gereken romanlardan.
Ernaux’un romanları arasında genelde bir bağ olduğu ilk fırsatta dikkati çekse de, kürtaj sürecine yönelik yazmış olduğu en kapsamlı romanı, “Olay.” Romanı bu kadar eşsiz kılan ise Ernaux’ün yaşadığı bu kürtaj deneyimini doğrudan otobiyografik olarak anlatması değil; Hayatın ona yaşatmış olduğu bütün deneyimlerindeki anlatma ihtiyacı. Kendi cümleleriyle de anlatmak gerekirse: “ Çünkü yaşadıklarıma dair bulabildiğim tüm toplumsal ve psikolojik nedenlerin ötesinde, hepsinden daha fazla emin olduğum bir şey var: Yaşadıklarım, onlarla hesaplaşabilmem, onları açıklayıp anlatmam için başıma geldi. Ve belki de hayatımın gerçek amacı sadece şudur: Bedenimin, hislerimin ve düşüncelerimin yazıya dönüşmesi, yani kavranabilir ve genel bir şeye dönüşmesi, varlığımın başkalarının zihninde ve hayatlarında tamamen erimesi.”
Ernaux, romanda aynı zamanda ailevi ve toplumsal bir yüzleşme, daha doğrusu bir hesaplaşma da gerçekleştiriyor. 77 sayfa boyunca Ernaux, kürtaj kelimesini kullanmamaya gayret ediyor ve her zaman bu durumdan olay olarak bahsediyor. Bu sebeple isminin yeniden “Olay” olarak çevrilmesi de mantıklı bir anlam taşıyor. Sanırım, “Olay”ı bu kadar değerli ve farklı kılan nokta, bir yandan büyük bir toplumsal eleştiri verilirken bir yandan da tüm bu süreçlerin bir insana nasıl hissettirilebileceği, bir hayatı nasıl etkileyebileceğinin bu kadar açık, bu kadar dosdoğru ve derinden hissettirilmesi…