Elif Başak BOYACI'nın 20 Şubat 2023 tarihli yazısı: Shoah

Shoah (Lanzmann, 1985), soykırımın kurbanları failleri ve buna seyirci kalanlarla yapılan röportajlardan oluşan bir belgesel. Belgesel, diğer tarihi belgesellerin ve soykırım konulu diğer örneklerinin aksine; arşiv görüntüsü ve dış ses anlatımı olmadan yönetmenin toplumsal aktörlerle kurduğu diyaloglar ve bahsi geçen yerlerin, soykırımdan yıllar sonraki hâlini gösteren görüntüler eşliğinde ilerler. Belgesellerde hâkim olan anlatım tarzı genelde üstenci, dikte eden bir anlatım tarzıdır. Belgesel türünün tarihsel gelişimi içerisinde farklı anlatım tarzları gelişmiştir. Bu anlatım tarzlarının gelişmesinde, ilerleyen teknoloji ve değişen toplumsal yapılar önemli rol oynamıştır.

Shoah, konusu bakımdan benzer bir sürü film olmasına rağmen anlatım tarzıyla diğerlerinden ayrışmaktadır. Filmde yönetmen, olayın bütün tanıklarını, taraflarını dinler. Biz de onunla beraber öğreniriz. Nihai çözüm adı verilen Nazilerin Yahudileri ortadan kaldırma planının adının konduğu 1942 yılından savaş bitimine kadar olan süreye kadar Yahudilere uygulanan sistematik katliamın tanıklarını, mağdurlarını dinleriz. Bill Nichols, kitabında, belgesel kiplerini altıya ayırmıştır. Bunlar; performatif kip, katılımcı kip, içe dönük (düşünümsel), gözlemleyici kip, şiirsel kip ve serimsel kiptir. Shoah belgeseli, bu kiplerden ‘katılımcı kip’ anlatım tarzına sahiptir.

Kameranın sokakta dolaşıp etrafı gösterdiği çekimlerde, kamera ani ve sallantılı hareket eder, sanki orda dolanan bizlermişçesine. Belgesellerde yaygın olarak kullanılan üst ses kullanımı da yoktur. Tanıkların konuşmalarını dinlerken, bahsi geçen yerlerin görüntüsü ekrana gelir, arkada sadece tanıkların konuşması vardır.

Yönetmenin toplumsal aktörlerle kurduğu ilişki, belgesel söyleminin ciddiyeti çevresinde gelişmez. Kapı önü sohbeti şeklinde ilerler. Yönetmenin soru soruşunu, çevirmenin soru ve cevapları çevirişini yönetmenle beraber biz de bekleriz. Ciddi bir konuşma olarak gerçekleşmez sohbetin akışı. Yönetmen "Eviniz güzelmiş" gibi normal sorularla sohbet açar ve konuyu Yahudilere getirir.

Olayın, üç tarafı vardır. Bir taraf, olayın mağduru Yahudiler; diğer taraf, fail Alman yetkililer; üçüncü taraf ise Yahudilerin komşularıdır. Belgeselde üç tarafı da dinleriz. Herkesin, olanlara seyirci kalmakla ilgili kendince bahaneleri vardır. Lanzmann'ın anlatımının yarattığı çok önemli bir etki bulunuyor. Failler, mağdurlar, tanıklar 1945 yılında değildir. Şimdiki zamandadır. Holokost’un işlendiği filmler ve belgesellere bakacak olursak kurgu filmlerde dekor ve oyuncular vardır, her şey 1940'lı yıllardadır. Anlatı sonlanır. Belgeseller ise röportaj tekniğini kullanmakla beraber, arşiv görüntüleri ve bilgi veren otoritelere de başvururlar. Seçilen bu yöntemler aslında şöyle bir işlevde bulunurlar; yaşananları o döneme hapsederler. Fakat olayın tanıkları, kurbanları, failleri 1940'lı yıllarda kalmamıştır. Toplumsal aktörleriyle, travmalarıyla hâlâ vardır, orada bir yerlerde tüm korkunçluğuyla durmaktadır. Belgesel, anlatım tarzıyla bizi olayın şimdisine tanık eder. Failler ve tanıkların olaya yaklaşımlarının hâlâ aynı korkunçlukta olduğunu görüyoruz. Çığlıkları, direnmeleri görüp, kanıksayıp, nasıl alıştıklarını anlatmaları, Yahudilerin zengin olmasına karşı öfkeleri, mallarına el koymaları onlar için normaldir.

Belgeselde; öldürme işlemini nasıl otomat/fabrikasyon bir hâle getirdiklerini, Yahudileri insan olarak görmediklerini, ortadan kaldırılması gereken "bir şey" olarak anlatıyorlar. Bu, savaş sonrası yargılamalarda verilen ifadelerde de görülebilen bir şeydir. Onlara göre kendileri masumdur, sadece üstlerinden aldıkları emri uygulamışlardır. Yahudilerin katledilme planı, her şeyin zamanında olması üzerine kuruludur. İnsanlar, arabaya doldurulduktan sonra atılacakları çukura kadar yolda öldürülüyorlar, o süre dahi hesaplanmış. İlk bölümün son sekansında kamera bizi bir fabrikanın etrafında gezdirir. Bu sırada katliam esnasında oluşabilecek durumları engellemek ve daha efektif bir hâle getirmek üzere gelen gizli bir emir vardır. Soykırımın, durmadan en fazla üretimi yapıp, kâr etmeye çalışan bir fabrika gibi en yüksek verimlilikte işlemesi gerekiyordur.