Betül DEMİR'in 29 Ağustos 2024 tarihli yazısı: Şık Olmak Zorunda mıyız?
Şıklık, üzerine düşünmeden geçilemeyecek kadar karmaşık bir konu. Bir yandan herkesin bir parçası olmak istediği o büyülü dünya, diğer yandan üzerinde sürekli baskı hissettiren bir zorunluluk gibi. Peki, gerçekten şık olmak zorunda mıyız? Her sabah uyanıp "Bugün ne giyeceğim?" diye düşünmek neden bu kadar önemli?
İnsanlar olarak hepimizin bir parçası olmak istediği sosyal normlar var. Moda da bu normlardan biri. Giysilerimiz, nasıl biri olduğumuzu anlatmanın belki de en hızlı ve etkili yollarından biri. Ancak işin içine moda girince, bu anlatımın ne kadar samimi olduğu da tartışmalı hale geliyor. Giysiler, sadece kendimizi ifade etmek için mi yoksa toplumda bir yer edinmek için mi bu kadar önemli? Bir arkadaşımızla buluşurken bile, aklımızın bir köşesinde acaba bugün ne giysem, ne kadar şık olsam diye bir düşünce dolanıyor.
Moda dünyası, bir yandan inanılmaz yaratıcı, bir o kadar da baskıcı. En son trendleri takip etmek, gardırobumuzu her sezon yenilemek, sırf “moda” olduğu için bazen bize hiç uymayan şeyler giymek... Bir de işin ekonomik boyutu var. Şıklık, maddi bir yük haline gelmiş durumda. Yeni sezon ürünleri, markaların dayattığı olmazsa olmaz parçalar, aslında çoğumuzun bütçesini zorlayan bir lüks. Peki, neden bu lükse bu kadar kolay teslim oluyoruz? Şıklık, gerçekten bu kadar değerli mi?
Bir diğer nokta da şıklık algısının sürekli değişiyor olması. Bugün moda olan, yarın demode. Dün demode olan, belki yarın yeniden moda. Bu döngü içinde sürekli savruluyoruz. Her an şık olmak, bu döngünün tam ortasında yer almak demekse, aslında bu hiç de kolay bir şey değil. Her seferinde kendimizi baştan yaratmak, yeni bir imaj çizmek, bu kadar değişken bir algıya ayak uydurmak zorunda kalmak, oldukça yorucu. Şıklık dediğimiz şey, aslında tam da bu noktada bir zorunluluk mu yoksa bir tercih mi diye sorgulamaya başlıyoruz.
Şıklık algısının toplumsal baskılarla şekillendiği de bir gerçek. Dışarı çıktığımızda, bir davete katıldığımızda, iş yerinde veya bir arkadaş buluşmasında nasıl göründüğümüz üzerine çok düşünmek zorunda kalıyoruz. Sanki her an bir moda eleştirmeni tarafından izleniyormuşuz gibi. Bu durum, özellikle kadınlar için daha da baskıcı olabiliyor. "Bir kadın, her zaman bakımlı ve şık olmalı" gibi toplumsal bir kalıp, birçok kadının üzerinde büyük bir baskı yaratıyor. Ancak, bu kalıpların ne kadar adil olduğu tartışılır. İnsanlar olarak, rahat olmayı, kendimiz gibi olmayı neden şıklık kadar önemsemiyoruz?
Tabii ki şıklık, tamamen kötü bir şey değil. Kendini iyi hissetmenin, özgüvenin bir parçası olabilir. Güzel giyinmek, insanın ruh halini gerçekten olumlu etkileyebilir. Ancak burada önemli olan, bu şıklık algısının bize dayatılan bir zorunluluk mu yoksa kendi içimizden gelen bir istek mi olduğuna karar verebilmek. Başkaları için mi yoksa kendimiz için mi şık olmak istiyoruz? Eğer cevap başkaları içinse, o zaman şıklığın bir zorunluluk haline geldiğini söylemek yanlış olmaz.