Nesrin YARIM ÖZOĞLU'nun 23 Haziran 2023 tarihli yazısı: Yağmur Duası

“Tanrım gökyüzüne sakinlik ver.” Bu ara kiminle konuşsam dilinde tam olarak bu dua var. Gökyüzü hiç olmadığı kadar şiddetli, hiç olmadığı kadar kararsız. Sabah başka akşam başka. Büyükşehirlerde yaşayanlar tam bir kararsız. Sabah yağmurluk ile sokağa çıkanları yakıcı bir güneş karşılıyor, tişört ile çıkanları rüzgâr, fırtına karşılıyor. Peki tüm yazı bu hava kararsızlığı ile mi geçireceğiz?

Özellikle Türkiye’nin başkentinden sel baskınları ile mücadele görüntüleri ile başladık yeni haftaya. Karadeniz’de ise günlük yaşam hiç de kolay olmayacak türden. Sandallar ile kurtarma operasyonları düzenleniyor. Bu haberler gülünç değil, gerçek ve şimdilerde yağmur yağsın diye dualar edenlerin, kuraklık korkusu yaşayanların dilinde hep aynı dua var; “Tanrım gökyüzüne sakinlik ver.” Gaye çok açık; mevsimi normal koşullarında yaşamak. Birçok köyde, beldede yağmurların sona ermesi, çiftçilerin rahat bir nefes alması için dualar ediliyor. Peki nereden geliyor bu yağmur duası geleneği merak edeniniz var mı?

Osmanlı döneminde idarenin düzenlediği yağmur duası törenlerine ilişkin en eski kayıtlar, padişah III. Murad dönemine aittir. Yaşanan su kıtlığı nedeniyle, 11 Eylül 1592 günü İstanbul halkı yağmur yağması için topluca dua etmek üzere Okmeydanı ovasına götürülmüş, duaya devlet erkanı da katılmıştır. Ayasofya Câmii vaizinin yaptırdığı duadan sonra padişah kestirdiği kurbanları halka ve fakirlere ikram etmiş, Yedikule zindanlarındaki hükümlüleri serbest bıraktırmıştır; aynı dua töreni, on gün sonra Alemdağı’nda tekrarlanmıştır. Sonrasında III. Mehmed döneminde, 9 Mayıs 1596 günü, Selânik’te; II. Mahmud döneminde 1832 yılı Mayıs ayında, İstanbul’da; Sultan Abdülmecid döneminde 1848 yılı Ağustos ayında ve Sultan Abdülaziz döneminde 1863 yılında, Çanakkale’nin Biga ve Gelibolu sancaklarında; yine Sultan Abdülaziz döneminde 1864 yılında ve II. Abdülhamid döneminde 1891 yılında Edirne Sarayı’nın önünde; devamında 1892 ve 1893 yıllarında İstanbul’da geniş katılımlı, toplu yağmur duası törenleri yapılmıştır.

Osmanlı döneminde idarenin düzenlediği yağmur duası törenlerinin yanı sıra Anadolu’da da yöresel yağmur duası törenlerinin yapıldığına dair bilgilere yazılı kaynaklarda rastlanıyor. Diyarbakır’da 1930’lu yıllara değin yağmur yağmasını sağlamak için kurak dönemlerde Yahudi mezarlığına gidilerek mezarlardan birinin açılıp buradan alınan kafatasının Dicle Nehri’ne atıldığını, daha sonra bu âdetin “bir Yahudi’nin başına bir teneke su dökülmesi” şekline dönüştüğünü, günümüzde ise bu göreneğin tamamen tarihe karıştığını anlatır. Anadolu coğrafyasında yağmur duasına çıkılmayan yer yok gibidir.

Anadolu’da yağmur duasına, kuraklığın baş gösterdiği zamanlarda çıkılır. Halk genel olarak kuraklığın sebeplerini “mezarın dışında insan kemiği bulunması”, “mezarlığa ekmek atılması”, “kimi icarcıların o yılki mahsulün bereketine engel olmak için üzerine kırkar iğne saplanmış kırk sabunu su kuyularına atmaları”, “tütün, afyon gibi yağmurdan zarar gören ürünü ekenlerin yağmuru engellemek için büyücüye okutulmuş ekmek kırıntılarını camide imam seccadesinin altına koymaları”, “yağmur tanelerini yeryüzüne atmakla görevli meleklerin uyuyakalmaları”, “küçüklerin büyüklere saygı göstermemeleri”,fuhuşun-cinayetlerin çoğalması, doğruluğun azalması”, “dinsel bağların gevşemesi ve görevlerin, özellikle Hakk’ın emirlerinin yerine getirilmemesi, kulların kötü yollara sapmaları” şeklindeki inanışlarla ilişkilendirir. Yağmur duasına çıkılmadan önce hazırlıkları yapılır. Köyün/kasabanın ileri gelenleri, duanın yapılacağı günü belirler ve vakti halka duyurulur.

Yani Osmanlı’dan beri hayatımızda olan ritüel, doğanın gerçek yüzüne bürünmesi, gökyüzünün sakinleşip, olağan mevsimini yaşaması için de yapılıyor ve bizim bu duaya, en azından çiftçimizin bu duaya şimdilerde hiç olmadığından daha çok ihtiyacı var.

Tanrım, gökyüzüne sakinlik ver.